Mis gibi şeftalinin sırasıdır şimdi
Haziran maziran derken o da çıkacak
Aldatılmış ruhum çıkacak
Adım deliye çıkacak
Kediler, bilirler, günlerimizin nasıl
Sessiz, sıkıntılı geçtiğini
Kaldırır başlarını, esner
Bakarlar kapıya, bize, yastığımızdan
Esasen birer ejderha olan
Bir altın damarı parlıyordu ilerleyen mağaranın ağzına doğru,
göz kalınlığında. Orada kalabalıktılar. Birbirlerini
yaşamaya alıştırıyorlardı. Seslerini duymuyordum.
Başımı çevirdiğimde ana-damarı gördüm: Tam saçlarımın
hizasından toprağa doğru iniyordu. Kara saçlarımdan
toprağa kadar altın bir rüzgârdı bu.
Bir palmiye gibi uzak, müziğinden senin
Geçen kışı bahçede geçirdim
Çevre çitin üzerinde yağmur
Gizler bahçeleri, soğutur
Buradan
Senin hayalini incecik bir gömlek gibi
Giyinip gezen bu kırgın Hakkâri dağlarından
Bu ilk mektubum sana
Yokluğundan damıtılmış bu sessizliği
Yudum yudum
Beni hayata
Geri verdiğin sırada,
Orada olamam.
Yapraksız bir dal gibi;
Bir ırmak yatağı gibi, kurumuş.
Çok kötü değil, şöyle böyle bir yol
Gitme niyeti olanlar için, şuraya buraya
Durmaya niyetli olanlar için de elverişli
Görünmezlere karışmak ise, işten değil.
Yol aslında hiç fena değil.
Yapan iyi yapmış.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!