belkii birgün bu şehre yolun düşerse karanlıklar şehri bu şehre karın yağdığını pek nadir görürsün son tren istasyonun son petrol yatağının son dumanın burda başladığını görürsün ve son faili belli ölümlerin şehri sessiz ve derinden
ve yağarken tüm ayıplarını örtüyor şehrin
içindeki hüznü sevgiye dünüştürüyor şehrin
kırlangıç sürülerin geleceğini müjdeliyor
kuşsuz kalan bu şehrin
dik olucaksın dim dik eğrin olmayacak
annenden doğduğun gün gibi ağlarken saf olucaksıni
ilk gölüşün gibi saf...
Canını cana katarken kendin olacaksın
başkasına yaranmak için değil....
Sevgine sevgi katmalısın oyun değil kendince değil,
gidiyorum zamansız ayrılıklara gebeyim
bir ölüme sevdalı
oysa sevmelerim vardı nilde yıkanmış firavundan kalma
tanrıçam vardı gönlümde mezopotamyada bir belkıs
bide sen vardın giderken götüreceğim
zaman saat kadranıysa benimkisi durdu
karşı ırmağın kıyısında zamanların tarihinde...
iki ihtiyar çıkagelmiş ötede
çıkarmışlar geçmiş yıllarını
yıkarlar ırmağın sahilinde..
yıkamadan koştum
şahit tuttum
ve sığındım bir taşın arkasında küçük bir çakıl taşı..
saklamalı dedim beni muhakak saklar,
yada korumalı.
Oysa üstüme gelen bin yıllık bir istila akını ölümlerden kopmuş şeytanlar atlarıyla...
vuruyorlar beden paramparça kanlı ve iğrenç bir manzara..
düşmüşüm bir çakılın arkasına,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!