senin için diktatördü demişler chavez
halt etmişler
caracasta insan seli
bardaktan boşanırcasına aktığında kucaklamaya seni
stefania
nasıl ölürsün
zehir zemberek
bıçak gibi bir geceydi
diyarbekir nefesini tutmuş
ay tarifsiz dehşet içinde
gökyüzü boşaltmış yıldızlarını
karanlık kapkaranlıktı
esrar sarıyordu dünkü bebeler bitlis sarısına
sur dibinde fısıldaşarak
ellerinde çayın kaçağı
volta yok
racon yok
pusular
hayın pusular
daracık sokaklarında mardinkapının
ense kökümüzde soğuk bir namlunun sımsıcaklığı
ölüm gelmiş
hoşgelmiş sefa gelmiş
korku yok
ölümse ölüm
cehennemin nefesi diyarbekirdi
diyarbekir ta kendisi çaresizliğin
sıcaktı çok sıcaktı
uçaksavar ve füze cayırtısı
yakaladı bir gülü
hevsel bahçelerinde
gül kana kesti
birayemın
agir ketye dilemın
kan kustu gece
kan kustu gözbebeklerim
umut yok
bahar yoktu
hamravat bir damla kandı
akmaya korkan
dicle kıvranarak göğe uzandı
gök kankırmızı
de gel
sevda ol gel
memleket ol
bir güvercin havalansa karacadağ kokulu
sevda masalları söylese
bir keklik pınarbaşında
suyla oynaşsa
kan güle dönse
bir elimde kıpır kıpır yıldızlar
diğerinde gülümsemesi çocukların
de gel
canım ol
hasretimsin
düşlemeye doyamadığım
derdimi anlatsam harrana karşı
ova donakalır
keklik havalanmaz
gülümsemez ceylanlar
anlatamam nasıl bir hayınlıktı
nasıl bir vahşet
biz ölümlerde büyüdük gülüm
zindanda tükenmez işkencelerde
gündüzü yok gecelerde büyüdük
budandık gencecik fidanlardık
.......
oy öleydim ben
farqinde kışkırtıcı deli dolu bir bahar
rengarenk doludizgin koşuyor
seyda gülümsüyor maviliklerden
kaniya navin yine gürül gürül akıyor
gökyüzünde demet demet karanfiller açıyor
sevda yüklü
akşam vaktidir şimdi hasankeyfte
bir deli mavi
çılgınlığa gebe bir rüya
arsız bir yıldız erkenden fırlamış göğe
göz kırpıyor belli belirsiz
cilvesi aya
inceden esiyor tatlı bir rüzgar
nazlı belinde kavakların
bir serhişin ayın pembesine uzanmış
zembelfroş ağıt yakmış hasuna doğru
delalamın
aklıma düşüyorsun
saçların kuzguni
süt beyaz kolların
ellerin minnacık
daha tutamadığım
daha öpemediğim geceleri
keşke gözlerin oturmasaydı yüreğime
saçların ecel gibi sarmasa bedenimi
keşke böyle çırılçıplak akmasa dicle
ve sırılsıklam
keşke sevmesem seni
diyarbekire inat
akşam usul usul iniyor hasankeyfe
penceremde bir dolu hasret
bir deli hüzün
yalnızlığım
bir it gibi ürüyor dört duvar arasından
takalar ağlayacaklar mı bilmiyorum
kıyıda ki yavuklu köpüren derya
derinlerinde umutlarımız saklı
güvercinler uçacak üstlerinden
açarak kınalı kanatlarını
yaşanılası değil ölünesi günlerdi
mahpus böyle altı okka koymadı bana
alt tarafı dört duvar bir demir kapı
biraz keder yaşanmamış günlere dair
biraz öfke ama mutlaka umut
hepsi bu kadar
şimdi birtanem
gel otur yanıma canım
düşümde de olsan gel
sana sevdamı anlatacacağım
ki bitmeyen bir türküdür
dağlarda yankılanan
laos ormanlarında
bir bayram akşamında
havaya uçurdular alminayı
kor ateşler yaktı bedenini
kan gölüne döndü cadde
ayntap kan gölüne
atlı karıncalar döndü durdu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!