Toz tutmuş çerçevem, resmime leke sürmeden;
Hiçbir kir bulaşmamış meğer hatıralara...
Kirli ellerin camıma değen ellerinden,
Sıyrıldım pâk sunulmak adına sanatkâra!
Hayalim vardı, hayal üstü inşa edilmiş,
Aşk, varlığın ilk tapusu
Ve aşk varlıktaki ilk sır.
Sonunda kurulur pusu,
Dost bilinirken muhasır.
Hayatım, hüzünlü satırdan iktibas gibi;
Yeter artık altını çizerek yıprattığım,
Beşinci boyuttan, hikâyeler anlattığım...
Vehim hayat rûhu boğan sökük libas gibi...
Rüzgârsız olur mu deryânın kumla visali?
Bir kaldırırsa kıyâmet, suları yerinden,
Varlığının o ân, benim (yok)umla visâli,
Bu zâhirî yıkımda kıymet olur yeniden!
Kiminin mısrasında güldün, kiminin yağmur;
Geçsem altına gökyüzünün sesin duyulur...
Düşen yağmur camımla ıslak ıslak öpüşür;
Rûhum sırılsıklam aşka kapılıp gülüşür...
Gözlerini anlatsam mürekkebim kirletir!
Gökler bana her yağmurlu gün seni dinletir;
Yağmur, yine iniyorsun gökten tane tane,
Rahmetinle doluyor her hüzün dolu hâne.
Yoksa bulutları okşayan elinin ayası mı,
Ey Yağmur! iniyorsun yine göklerden lif lif,
Katı kalplere, Hakk’ın sunduğu rahmetten teklif!
Sen dışarıda, benden çok çok uzaklardasın;
Dünya hapsindeyim, camımda birkaç kalıntın...
Hecelerce düşüyor üzerime yıldırım,
Geçmez bir günün gecesi, bin yıldı sanırım;
Yalnız bırakmadığında, geceden, şimşekler,
Kalbimle çarparlar ve duyulmaz cümle şekler.
Bastırmak için mi, özlemin sesini, cümbüş?
Bunca girift ahengten, sıyrılan, kaybolmaz düş!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!