Mehmet Er Şiirleri - Şair Mehmet Er

0

TAKİPÇİ

Mehmet Er

Senin yoktu kara saçların
Atını koyvermiş bir rüzgarda savurduğun yolumu
Nerde yitirdiğimi bilemedim-di
Birikinti ve tuzlu ay gecelerde
Yırtıcı ve atmaca
Bir alem konardı

Devamını Oku
Mehmet Er

Ağır yaralıydı işte ciğerinden o çelebi peygamber moteller arayan ulaklar kaygusuz havarilerle vaat edilmiş uykuların toprağından geçiyordu o sayısal ayet köşebaşları beton obaların kaldırımların kanserli dokusu arsız bir unutkanlığa tutulmuştu sarışın epidemi –zehir elementi yalnızlığın o ilk arkesi evlerle birlikte evriliyordu ataları duyguların elleri ne kadar büyüktü çocukların eşsesli cümleler kuruyordu hiçiz kardeşler bendirler vurulurken uyku girişlerinde içmişken o nikotinli badeyi duygusal ilaçlarla intihar ederdi her gece karasal musonları ay takvimlerinde ve ağır ağır sürerdi ıssızlarda radyo-televizyonun titrek savaşları gözlerinden vurgun yerdi derinliğinde görüntülerin hızır sendromlu o soylu mimarları saydam tonozların takke ve kasketlerle korunurdu bu migrenden o dinlendirici karanlıklar yoktu… hızlandıkça semahı arabaların biraz daha yavaştı zaman bilseydim hangi iklimlerin ürünüydü? terra rossa ve Kızılırmak ışığın dikitleri toprağın kırkıncı yası kırkikindileri filizkıranlar ayazların bakıları yoksunluğun ebced hesabı ve var olması zerdali ile bademin yatağanıyla birlikte uyuyordu o veli ezgisizliğe mahkum ediliydi- düşlerinde kol gezen yeşil aztek medeniyeti Özlemek? bir damla kanlı parmak izi iki kaşımın arasında büyük toprak soykırımı gelinciklerin krematoryumu siktir edilmiş anızlar anızlar ki karaşın anızlar ki mitoloji büyük tutulmaların diğer yarısında ulu ve uslu kafa derisine çizilmiş bir Orta Anadolu hatırlanmayan rüyalarda görülmüş yüzü yaradanın belleğin amel defteri safkan eylüllerde batmıştır artık o paslı Hitit güneşi

Devamını Oku
Mehmet Er

benzer bir yaraydı kabuğunun içinde sedef krizalit ve sarhoşluk rastın modern alaşımı bilmiyorum… sirrus saçlarına benzer bir mevsimde oriondan bir puzzle sunuyordu vitrinler metropol gökadalar ve yerelliğini kimyasallamış cüce galaksiler yıllanmış metallerin arasından sarhoş pegasuslarla göçüyordu bazıları sarışındılar evet kara benizli düşlerimde saf tutardılar azılı bir saç avcısıydım o zamanlar beş dakikalık mahlaslar takınırdım kuyucu karanlık paşa ve geveze göçerlerle koyuluklar arardım bildirmezdim içimdeki kaçağı bilirdim peşimdeydi eylül –ekim, haziran pazartesi ve salı deri ceketlerle uçardım helyuma karşı anladınız mı? oysa ne kadar onursuzdu empatlar ve obruklar ne kadar da yardımcı tanrımın yüzü damlardı kalkerden argosuydu hayatın iyi giyimli agorakorkaklar ülker derdim onlara Kervankıran başsız üçgenler,yıldızı yitmiş beşgenler,beli kırık dik-dörtgenler daha neler… ergenliğinde bir kentin en karanlık yeri desem bilir misiniz? realist rüyaların bilerekten görüldüğü o hacimli mekanı istemiyorum sözlerimin üstünü farz-ı misal bir impala toynağından yaralı iyi niyetini giymiş günahının üstüne kana kana benzin içmiş vardı bunda da bir oyun boş verin! biliyordun korkuyordunuz hemofiliden dikeni batırmak değildi marifet kanayacak bir gün demiştim boşluğun o muazzam tanrısına kanadınız mı?

Devamını Oku
Mehmet Er

sadece gecenin siyah bir pozuydu
cüzdanda kalan
fotoğrafların yitik çağından
firariydi sözlüklerin hapishanesinden
müebbet, bir kaç ölü kelime
hiç bir iz yoktu

Devamını Oku
Mehmet Er

ölü bir tanrı-kral sırtüstü yatıyordu
yeşil bir höyüğün rahminde
saçları boğulmuş kadınları ve çakır dikenleriyle
sepyalanmıştı mermer sütunları
kurtlu bir alıç olarak doğuyordu yeniden
unutulmuş bir takvimin gündönümünde

Devamını Oku
Mehmet Er

ok hoşnut olma zamanı değil yerel rüzgarlardan
alkolün damıtılmamış hallerini reaksiyon sıfatlarında
yine esrik isimlerin önüne getirerek frijit tamlamalar yaratmak için
kapitalist kokuları parfüme eden ereksiyonlardan
sermaye kazanmadan sevebilmek adına atm kuyruğunda bekleşen kadınların
kasıklarında esen yıldız ve lodostan kurtarılmış özgür takıntılarını

Devamını Oku
Mehmet Er

sonra bir masal olarak başlayabilirdik
masumiyetini yitirdiğimiz şeylerin ezbere alınamayan alfabesinde
ki
gerçek kılardı ancak,
dibine kadar kirlenmişlik taşıyan
bu kara illüzyon anlatısında bizi özgürlüğe okur-yazar

Devamını Oku
Mehmet Er

elif lam mim

doğu’ya...



Devamını Oku
Mehmet Er

zaman baslıyor tum ihtisamıyla bilmedigimiz bir yerden/tum ihtisamıyla sarıyor merhabalı olumleri!/ omrunun son gununu cansız olarak yasayan bir lale kadar buruk gokyuzu/aska kehanetlerden ruhunu deltalara veren bir sizofren kadar eskiyiz simdi aşka/ neden yokluktan geciyor varlıgın en delişmen yanları?/
sevismeler kadar anlamı derin tenezzuller biriktiriyor bilincim/ usumda ayrılıkların altı cizilmis sahaf baskıları/ yıllarca acılmamıs bir kitap olarak gelmek ölümden sonra yeniden ve yine, kokusunu ve tozlarını emmek zamanın en dişi yerinden/ onulmaz yaralara oylum dertler ekleyerek varolus sancısına bagırmak duvarlara: yalnızlık; ustaca yasamaktır zamanı tek başına.

belleğim, sevgili belleğim,
o kadar yok ki hersey aslında
şehvani arsızlıklar kadar namuslu ben olabilmek farz olan tüm ayrıntılarda

Devamını Oku