Sana yazdığım şiirler,
hiçbir posta kutusuna uğramadı.
Zarfı yok, pulu yok, ama içi yanık.
Biraz Yusuf gibi,
biraz Züleyha gibi…
Ve en çok, senin olmadığın gibi.
Kardiyak arrest, tanısı aşırı doz.
Bağımlı değişken hep etkilenen taraftadır.
Aşırı doz sevgisizlik, arteri kuruttu.
İç tutarlılık katsayısı sadece inanmak için bahane.
Mecburi yapılan CPR işe yaramayacak.
Yeter ki güvenirliği etkilmesin çoban faktörler.
Sakladım kendimi,
bir defterin en arka sayfasına,
oraya sadece yağmurlar erişir.
Sen okusan,
belki sözcüklerim çiçek açardı.
Belki yarım yamalak yanan sokak lambası altında,
Rutinin telaşı kravat gibi boynunu sıkarken,
İçinde yaşama dair hiçbir umut kalmamışken,
Dünden bir çift göz selamlar seni kalabalık arasından.
Belki bir sonbaharda yaprak döken ağaç kovuğunda,
Yuva kurmuş bülbül yavrularını beslerken,
Bastığın toprak ağırdır burada,
Ayak izlerin bile taşır yükünü.
Rüzgâr üşüyen tenimi okşarken,
Bir halkın yorgun nefesini duyarım.
Kaldırımlara sinmiş eski hayaller,
Bu gece
bir çividir kalbimde ismin,
kanıyor her hecesiyle.
Ben seni bir halk gibi sevdim be kadın,
ömür boyu susayan bir nehir gibi
koştum ardından.
Ben sana kavga dedim,
ellerin ceplerinde sakladığın birer taş,
denize fırlatsan bile unutamazsın.
Kentin rüzgârına savrulan
o eski çocukluğumuz var ya,
işte o hâlâ kirpiklerinde.
Sağırlığın, tutsak ruhun kurtuluş feryadını duymak istemeyişinden.
Konuşmak istiyorsun, çünkü susarsan haksız ilanından korkuyorsun.
Körlüğün, acıya vicdan yapmamak görmezden gelmenin sebebidir.
Burnun tıkanmadı korkma! veda mevsiminde nankörlük nezlesi.
Çek kirli ellerini, gıbta edeceğin hayallerime dokunma.
Bir şehir geçtim içinden sen geçerken,
Bir sokak sustu, adını bilmeden.
Bir zaman vardı, ellerin kadar ince,
Şimdi ne takvim var, ne de dünlerden iz.
Anladım ki aşk, bazen sadece susmak,
Sen,
mor lavantaların kirpiğinden düşen
ilk gözyaşıydın…
Tütün gibi sarıp sarmaladın beni;
ben, kül olmuş bir halk masalının
ağzı yanık eşek arısı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!