Asıl adı Mehmed Mühyiddin olan Üftade Hazretleri Hıdır Dede'den ders aldı. Gözleri görmeyen ve ayakları tutmayan Hıdır Dede'yi senelerce camiye götürüp getiren Üftade Hazretleri, hocası Hıdır Dede vefat edince 17 yaşında vaaz vermeye başladı. 1490 yılında Bursa'da doğan Üftade Hazretleri 1580 yılında vefat etti. Bursa'da kurulup Anadolu ve Balkanlara'da yayılan Celvetiye tarikatının piridir.
Ulucami ve Kayhan Camii'nde müezzinlik yaparken, kendisine takdim edilen birkaç akçelik maaş bağlanınca gece rüyasında, 'Mertebenden üfta oldun, düştün' hitabına maruz kalan Mehmet Mühyiddin Efendi, bundan sonra Üftade ismini kullanmıştır. Üftade Hazretleri, tasavvufi hayatı, Hıdır Dede ile tanımış, ondan ilim ve feyz almıştır.
Onun vefatından sonra kemale erip, keşfi açılmıştır. Ondan sonra, 'Alemi istiğraka düşüp 6-7 günde seyreyledim. Ne nefsim kaldı, ne sima kaldı' demiştir. Üftade birçok camide vaaz ve irşad görevinde bulundu. Halkın ısrarı ile Emir Buhari Hazretlerini rüyada ricası üzerine Emirsultan Camii'nde imamlığa başladı.
Aldığı maaşı dervişlere dağıtmıştır. Hazreti Üftade hayatı boyunca ibadet, züht ve takvaya önem vermiştir. Halk içinde Hakkı aramış, uzlet yerine celveti (halkın içinde olmak) tercih etmiştir. Kanuni Sultan Süleyman, 3. Murat Han'ın annesi Nurbanu Sultan, devlet adamları ve devrin önemli şahsiyetleri Hazreti Üftade'ye büyük saygı göstermiş, duasını almıştır.
Eserleri
Üftâde Hazretleri'nin Vâkiât, Divan ve Hutbe Mecmuası olmak üzere üç eseri vardır
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Üftâde Hz.lerini anlamak nerde biz nerde....