Medine-i İstanbul Şiiri - Muhammet Yarbaşı

Muhammet Yarbaşı
113

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Medine-i İstanbul

Giz akıyor; bir sır ki her dem,
Şehr-i medeniyet; en üstün kıdem,
Ondan uzaklık benim için derd-i verem,
Marazım kalbime vurdu, bu dem.

Medine-i medeniyet-i İstanbul,
Sahabe mesken etmiş burayı….islambol…
Eyübün rüzgârı da güzel, maneviyatı bol,
Efendimin müjde yeri İstanbul…

Suyunda bir sır var, havasında bahar,
İkinci Medinem …bana orası her ân nevbahar,
Yedi tepesinde ayrı bir ahenk var,
Ruhumu mutlu etmiyor diğerleri, senin ki kadar…

Ah İstanbul ah! yine özlettin kendini,
Senden uzaklık varyâ, tarumar etti beni,
Visâl oldu ikliminde ki o bakışların güzelliği,
Çok gömülüsün İstanbul, suyun katrelerin deki sır gibi…

Şerefin, toprağındaki kanda gizli,
Üstündekindense altında yatanda hikmeti,
Üstündeki de boş durmuyor ki dilinde zikri,
Ruhum seninle dinleniyor, gönlümün şehrengizi…

İkinci Medinem, bu hava bana Fatihte esti…
Kalemim seni anlatmaktan acizdi…
Yinede o havay-ı nesimine duygularım kapıldı gitti,
Öyle bir meltem ki; tüm hislerimin rengini gösterdi…

Beşerin hatasını sünger gibi çekip içine aldın,
Güzelliğini içinden dışına verdin,
Ruhumun maneviyatı; Osmanlıda dirildin…
En güzel memleket olarak üstte kaldın.

Güneşin doğuşu da batışı da sende güzel,
Boğazın maviliğindeki hasretin güzel,
Hicran acısı sende bir başka güzel,
İstanbul! Şehr-i visalin güzel…

Kokusu hâla üzerinde tâze… büyüklerin…
Esintisi hâla sokaklarında… fatihin…
Çamlıca tepesinden, ruhuma esti haberin…
Maneviyatın öyle muhkem ki; okyanus gibi derin…

Seni Efendimiz vaat etmişti; değişmeyecekti…
İstanbul mutlaka fethedilecekti,
Seni fetheden komutan ne güzel komutandı,
Seni fetheden asker ne güzel askerdi…

Ah medinelerin gülü; her karışın sır dolu…
Medenilere galebe çaldı Fatihin İstanbulu,
Dinimizin emri bu; bu ruh fetih ruhu…
Sadece dıştan değil; içerden de fethedildi, Fatihin İstanbulu.

Mutlu bir zaman dilimi, mana âleminde,
Manen seni desteklemek düştü Hacı Bayram-ı Veliye,
Fetih Murattan geçti Fatihe,
Bekliyordu Fatihi Belde-i Tayyibe…

Bu fetih müyesser değildi murada,
Bunu Hacı Bayramı Veli demişti sultana,
O ân verilmişti devir, bir yaşındaki Fatih sultana,
Çünkü hadisteki ebcet çıkıyordu küçük mollaya…

Emir sultanda, Eşref Rumi de bu hayırda mimardı,
Molla Gürani de, Akşemseddin de manevi dinamiklerdendi,
Halk top yekün bu şerefe hazır idi,
Fetih tamam/ bekliyordu Ayasofya; Fatihi…

Aşık idiler İstanbul’a her biri,
Şehadet gülleri açan çehresindeki neşe ile düştü yere Ulubatlı…
Müjdesini verdi Fatihe, vermeden son nefesini,
Meraklanma Sultanım! Rasulullah surlarda…

Ayasofya Fatihi bekler; Cuma namazı…
Bizans tasfiye edildi, süratle ve estetikle; görmemişti bunu peri masalları…
Rasulullahın ismi… silinmez mühür…
O’nu üzerinde taşıyor ve taşıycak… Rumeli hisarı…,

Fatihin İstanbul’u…
Bir çağ açtı; bir çağ kapadı…
İstanbul’u özünden ayırana idi bedduası…
Gönüller Sultanının müjde yeri; Fatihin İstanbul’u…

Bir sayfay-ı cedid oldu ki;
Nizam-ı âleme giden nurlu yolu açtı, İstanbul’un fethi,
Âleme önder etti din-i mübini,
Her ruhta bir sır…Fatihin Şehrengizi.

Bir şehir ki İstanbul; mananın avucunda,
Ruhumdan süzüldü diğer ruhlara …
Çok hadimler çıktı, buradan Mevlaya,
Yarab payidarlık ver İstanbul’a.

İstanbul’da yazıldı Kur’an,
Hizmet yolu açıldı her ân,
Nice yiğitler her daim akıttı kan,
İstanbul! Bulunmaz yarsın ahirete bakan

Çok siluetlerden geçti; biride, kostantiniyye,
Yolları altından, elmastan olan belde,
Benimki İstanbul karasevdası gerisi ne?
Kostantiniyye İstanbul oldu; bu şeref kime?

Nereni düşlesem ayrı bir hazine,
Karış karış her yerin ayrı bir define,
Hakiki Üstaddan ebedi nişane,
İstanbul! melek ruhlar etrafında her daim pervane…

Eminönü’ndeki müthiş kalabalık; aynı mahşer,
Ne ararsan var; ama hepsi insan,
Her kafada bir ruh; her gönülde bir sultan var,
İstanbul’un karnı geniş; ne ararsan var…

Beyazıt camiinin önündeki kuşlar,
O kalablıktan bir paye…kalabalık…insandan surlar…
Gel gör ki dolusu da, boşu da var,
Ama ne yazık ki dolusunu bulmak insanı zorlar…

Buna insan seli derler, İstanbul’a şâyan,
Köyü bucağı hep aynı, herkese âyan,
Rasulullah’ı görmek için yolu Medine’ye varan,
Aynı havadan bir esinti alır İstanbul Fatihte kalan…

Rasulullah yatsaydı hicazdan sonra sende yatardı…
Gönüller Sultanının kokusunu sende estiren Eyüp Sultandı,
Ah ikinci Medine’m hayallerim senin için rüyalandı,
İstanbul! Seni ayakta tutan; Rasulullahın duası ve Kur’andı…

İstanbul! Seni fethedenlerin hepsi abdestli idi …
Manevi havanı soluyan kimi hoca kimi veliydi…
Üstünde gezenler kıymetini bilmeliydi,
Mübarek belde, top yekun İslam’a hadim idi.

İstanbul bazı ruhlara ab-ı hayat,
Nasip değil herkese İstanbul’da yaşamak bir ömür hayat,
Senden uzaklık; ızdıraptır rahat,
Seni sevmek benim için bulunmaz bir istidat.

Nice gönül erleri dua ederdi fatih külliyesinde her an,
Bunlardan biride söz sultanı Bediüzzaman…
Senin hizmetin bizim hizmetimiz ahirete varan,
Bir kez de seni rüyamda düşlesem Fatih Sultan Mehmed Han…

İhtiyarladım İstanbul!
Senin visalin hicran yarası oldu…
Ama sana olan muhabbetim ilk günkü gibi…
Ruhuma sevgisini nakşeyleyen şehrayn.

Söz biter,kelam biter, kalem biter,
Ama san olan duygularım bitmez,
Sana olan sevgim Gönüller Sultanından geçer,
Şehrayn! Mâneviyatın bana yeter.

Mürekkebim eşiğinde seni yazerken,
Kutsal emanetler senin eminliğinde Top kapı da dururken,
Dolma bahçe yerinde sana güzellik katarken,
İstanbul! gönlüm rahat, altındakiler rahat yatarken…

Otuz üçün sırrı, şiirime dem vurdu,
Asıl vatanımızda nice İstanbullar bekleyedurdu…
Ebediyet! rüyamın rüyası…
Cennet İstanbul da, İstanbul cennette; hakiki vatan bana orası…

Muhammet Yarbaşı
Kayıt Tarihi : 31.5.2006 08:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Muhammet Yarbaşı