Med-Cezir Akşamlarına Bıraktım Kendimi
Gönül ikliminde baharı yaşıyorduk. Bütün renkler duygularımızla dans ediyordu. Beden dilini kullanıyordu artık yürek. Yüreğimizdeki sıcaklığı avuçlarımızda hissediyorduk. Adımlar yürek odalarında gezinirken beden kendi mutluluğun ummanına bırakıyordu. Sevgi sağanağın da ağır ağır yürüyor, iliklerimize kadar ıslanıyorduk.
Artık konuşmuyorduk. Gözlerimiz yüreğimizin mütercimi olmuştu. Beden ise bu konuşmalara sessizce eşlik ediyordu. Söylemek istediklerimiz dudaklarımızdan dökülmeden verilmiş bir emri yerine getiriyordu. Doludizgin giden zamana yetişemiyorduk. Hüzün ve gözyaşı kavramlarını unutmuştuk. Gözlerimizde mutluluğu kandilleri yanıyordu. Söndürmemek için sevgi pınarından sızdırdığımız yürek sıvısıyla yeniliyorduk.
Büyüttüğümüz sevgi çiçekleri bahçemizi doldururken bizi o bahçenin içinde mutluluk gezintileri yapıyorduk. Her adımda aşk, her adımda huzur, her adımda mutluluğa yaklaşıyorduk. Kapatmıyorduk gönül kapısını. İstediğimiz zaman, elimizi her uzattığımızda teklifsizce uzanıp alabiliyorduk, mutluluğun yetiştirdiği sevda çiçeklerini… Ta ki zamansız gelen soğuk rüzgârlar talan edene kadar gönül bahçesini... Eyyam-ı buhur geride kalmıştı artık. Erken ayaz vurmuştu çiçek bahçesine, sevgi pınarı kurumaya yüz tutmuştu. Arada güneş doğsa bile gönül tarumar olmuştu eski haline dönemiyordu.
Rüzgar mutluluk melodileri yerine yalnızlık senfonisi çalmaya başlamıştı. Güneş bulutlarla utancını gizliyordu. Yaşananları unutmuş gibi, arkana bile bakmadan sevda bahçesindeki çiçekleri ayaklarının altında ezip giderken gözlerim ardından bile bakmayı istemedi. Yüreğim ise suskun, alfabesi bilinen bir yazıyı okuyamanın ızdırabını yaşıyordu. Çinilerin üzerine düşen ateşten çiçekler, toprağı olmayan laleler gibi oradan oraya savruluyordu. Kan kokusundaki üşümeyi yaşıyordu yüreğim. Büyütülen bahçede artık yüreğimin yansımasını görebileceğim kuyudan başka bir ayna yoktu. Bir mumun alevi ile söyleşisinde ki yanmayı yaşıyordum.
Dokunup koklarken haz aldığım güller, şimdi dikenlerini elime batırıyordu. Batan her diken yüreğimde yara açıyordu. Açtığı yaralar ruhumu acıtırken, bedenim tepkisiz kalıyordu. Kutsanmış yalnızlığıma dönüyordum. İçsel dünyamın aydınlık sokaklarında artık uzun gölgeler oluşturmaktaydı. Her adım attığım yerde yanlışlar ayağımı kesiyordu, cam kırığına basmış gibi. Yaşam üstüme uymuyor, eğreti duruyordu. Aşkı yitirmiştim. Doğuştan özürlü hasta bir hayvana dönüşmüştüm.
Düştüğüm çölde kuma daracık bir geçiş yolu çizdim. Yüreğimin yangınını, bedenimin yaşadığı harabeyi rüyalarımla onarıyordum. Med-cezir akşamlarına bırakmıştım kendimi. Yalnızlık girdabından rüyalarımın renkleriyle kurtuluyordu. Beden harabiyetlerini rüyalarımdaki anlık pansumanlarla iyileştiriyordum. Yaşadığım her rüyada başka yürekte atıyor, başka bedende can buluyordum. Karanlık kuyularda kendimi aramıyordum. Yalnızlığımın sesini duyuyordum sokak taşlarına düşen yağmur damlarlında.
Gündüzleri çektiğim yürek sancıları rüyalarımla onarıyordum. Görünen ve görünmeyen hayatlar arasında yaşarken senin özgürlüğün benim tutsaklığım oluyordu.
AŞK: kimilerine göre günah işlenecek kadar çok sevmek, kimilerine göre de yüreğini parçalayacak kadar içten sevmektir.
04.08.20011
Kayseri/ erkilet
Fatma Avcı 2Kayıt Tarihi : 7.8.2011 22:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

AŞK: kimilerine göre günah işlenecek kadar çok sevmek, kimilerine göre de yüreğini parçalayacak kadar içten sevmektir.
AŞK...kanatan tek gerçektir..
tebriklerimle
çok güzeldi
keyifle okudum
yüreğinize sağlık...
saygılar...
çalmaya başlamıştı...*
Sonsuz kutluyorum...*
sürükleyici.Kutalrım Sizi Deniz Üstadım.Saygılarımla
TÜM YORUMLAR (6)