Bazen diyorum ki, sevgililer haris mi olur? Ne çok arzulusun gözde olmaya. Ardından yetişemiyorum. İçli dışlı olduğumuz pek söylenemez ama içindeki volkanların lav püskürttüğünü sezinliyorum. Çivisini koparmak için canhıraş köprüsündeki tahtaların ne kadar gayretlisin. Hadi istediğin gibi olsun! Demeye ramak kamış gibi infiallerde mevsim.
Sahi sen ne istiyorsun?
Önünde iki büklüm, gözleri sürekli gözlerine bakan, gönül tevatürlerine çayır çimen olan, istediğinde ufukları müşahhas renklerine boyayan, ipliği iğnesiz kullanarak karamsarlıkların yırtığını, söküğünü dikiveren, suyu hep senin çarkını döndüren bir feveran mı? Bunlar ve buna benzer doğaüstü olanakların cem-i mecmua edilerek aklıselimine emanet edilir mi, bilemem ancak seni güzel gösteren bunlara sahip olabilmen değil, senin gibileri bunlara layık olarak düşünebilmen olacaktır!
Neden yakınıyorsun ki, ayrılık bir başka dönüşe başlangıç değimlidir? Arada geçen veya geçecek olan sürece isyan edercesine kaderi kendi kabullerinle ve haksızlıkla yargılıyorsun. Kavuştuğun zamanların hâsılatı, gerçek değerleri ile inhisarında olmalıydı. Kedere büründüğünde baktığın aynalarda gülümsediğin anların resmi canlanmalıydı. Hiç mi sevinmedin, hiç mi gözlerin ışıkla dolarak göğsün kabarmadı? Üzerine giyindiğin elbiseler terini emmiyor mu? Daha ne çok şey vardır sevinmen ve sevmen için..
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla