Meçhul Öğrenci Anıtı Şiiri - Yorumlar

Ece Ayhan
37

ŞİİR


239

TAKİPÇİ

Buraya bakin, burada, bu kara mermerin altinda
Bir teneffus daha yasasaydi
Tabiattan tahtaya kalkacak bir cocuk gomuludur
Devlet dersinde oldurulmustur

Devletin ve tabiatin ortak ve yanlis sorusu suydu:
- Maveraunnehir nereye dokulur?

Tamamını Oku
  • Namık Cem
    Namık Cem 19.02.2011 - 08:43

    değerli kalemi saygıyla anıyoruz.
    namık cem

    Cevap Yaz
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 19.02.2011 - 07:47

    Sussssstummmm!.......

    Cevap Yaz
  • Siddh Artha
    Siddh Artha 19.02.2011 - 02:13

    adamın 128 yanıları sızılar..başağrıları azılar..melahatler gelir geçer önünden,ihtilal havasıyla..bu saatte olur mu şimidi tüm bunular,olmaazz..

    azizim şiir;
    aldırma ! savul ! dom!

    Cevap Yaz
  • Mehmet Binboğa
    Mehmet Binboğa 19.02.2011 - 01:19

    -sıcak bir yaz günü kaybettik ece ayhan’ı. 12 temmuz 2002’de izmir’de. tedavi görmekte olduğu eşrefpaşa belediye hastanesinde. ölümü raporunda kalp yetmezliği olarak açıklanmıştır. ölümünden önce ise 12 mart 2002’den itibaren gürçeşme huzurevi’nde kalmıştı. ki huzurevine yerleştirilmesinde şu an ikisi de hayatta olmayan dönemin başbakanı bülent ecevit ve o tarihte izmir büyükşehir belediye başkanı olan ahmet priştina’nın katkıları olmuştur. huzurevine girişi ile ölümü arasında toplam üç aylık bir süre bulunmaktadır. bu sürenin çoğunu ise huzurevindeki özel odası ile hastahane arasında geçirmiştir. ki bu süre de kendisiyle izmir büyükşehir belediye başkanı ahmet priştina’nın eşi mine priştina yakından ilgilenmiştir. izmir sanat merkezi önünde yapılan sade ve kısa bir törenden sonra cenazesi kendi vasiyeti üzerine çanakkale’ye bağlı ecebat ilçesi yalova köyünde -ki adına türküler yakılan annesi güzel ayşe’nin köyü- toprağa verildi. cenaze namazı köylüleri tarafından kılındı. ece ayhan sevenlerinin ve şiirseverlerin omuzlarında mezarlığa kadar taşınarak toprağa verildi. toprağa verilmeden önce kefeninin baş kısmı açıldı ve yaşarken onunla tanışma şansı olmayanlar da ilk ve son kez gördüler ece ayhan’ın yüzünü. cenazesine izmir ve istanbul’dan bir grup şair, şiir severler ve yalova köylüleri katıldı. mezarı başında şiirleri okundu. cenazesini ve gelen çelenkleri şairler ve şiir severler; “meçhul öğrenci anıtı” şiirinin yazılı olduğu karton panoyu ise köyün delisi taşımıştı… cenaze törenine izmir’den aynı münibüsle gittiğimiz ve yolda tanıştığım bir çiçekçi de katılmıştı. cenazeye çelenk getirmek için gelmiş ancak askerliğini çanakkale’de yaptığından sadece oraları görmek için katılmıştı. yani ece’nin tam istediği gibi “süsüne kaçılmamış bir cenaze töreni”ydi.-



    dilin bağbozumu ve bir sivil şiiri kara

    “çocukların yırları bir yana, hiçbir yır başıboş değildir. tutumuna, ne yapmak istediğine gelince: ikinci cephe'yi açmak, us dışında da bir anlam olduğunu savunmak, yır kuralları konusunda anarşist davranmak, anlamsızlığın anlamına doğru gitmek, bu gerçeklikleri dil kurallarıyla sınırlayamadığı için dili aşmak, yeni özün sonucu olan yeni biçimi, yeni biçimin de zorunlu sonucu olan yeni özü getirmek diye özetleyebilirim.” (ece ayhan, şiirin bir altın çağı, s.13)

    modern edebiyat ve şiir tarihinde bıraktığı izler bakımından belki de dünyanın en önemli üç şiir kitabından biri olan ve liseli bir sürrealist şairin yazdığı maldororun şarkıları’nın giriş yazısında lautreamont’u açın! tüm edebiyat rüzgârda bir şemsiye gibi tersine döner demiştir francis ponge… türkiye’de ise ece ayhan’dan sözedilince tüm edebiyat ve şiir tarihi tersine dönen bir şemsiye olduğu gibi tüm bunların ayrı ayrı ve öznel tarihleri de yeniden ve yeniden başlar yazılmaya. denizler ve ırmaklar birden atlaslardan dökülmeye. tersinden bir okumayla ve de “verevine” -deniz dibi bandolarının eşliğinde gökyüzüne ağışına tanık oluruz üç ağır yıldızın.-ki deniz yusuf hüseyin- ve olmazsa olmaz bir ülkenin göğünde hâlâ gölgelerine rastlanmayan üç ağır yıldızın…

    işte dilin bağbozumu… bozulmuş bağına dilin hep birlikte girilmiş bulunuluyor. ve işte yeryüzünde eşine benzerine hiç rastlanmayan bir karnaval.

    kimler yoktur ki bu eşsiz karnavalda… tüm ‘insancıl okullardan ve evlerden kovgun sur diplerinde sabahlayanlar. bimekanlar, mor biletli yolcular, yıl sonu müsamerelerine çıkarılmayan ve devlet dersinde öldürülen çocuklar ve bir teneffüs daha yaşasaydı tabiattan tahtaya kalkacak… meçhul fail olarak 128. kantocu peruz ki yaşadığı bile şüpheli… ‘’ sizce kantocu peruz sahiden yaşadı mı patron,, fuhuşun bir sivil tarihi olarak çanakkaleli melahat ve şürekası ve şeye dar pantolonlu kostak delikanlılar ve eşcinseller ve resmi tarihte adına rastlanmayan çankaya yokuşunda atlarıyla birlikte göğe ağışıyla bir faytonun intiharını sergileyen bir fikriye abla… boğazı kesilen, intihar eden ve götünden kurşuna dizilen şairler, deliler. piçler. soysuzlar. cibilliyetsizler.berduşlar lümpenler.her zaman ipi kırmak isteyen oysa doğuştan ipsiz olanlar. bir dahaki hayatta nehir yollarından dönecekler. tüm dışarıdakiler yani üstü çizilmiş kişiler, her anı tehlikede ve tehlikeli olanlar hal ve gidişi sıfır olanlar ve tüm soldaki sıfırlar… ve elbette kürt çiçekleri –ki “koparılmış kürt çiçekleri, hatırlayarak amcalarını/azınlıkta oldukları bir okulda bile, sorarlar soru” (ece ayhan, bütün yort savul’lar) ve dinar bandosu eşliğinde bilcümle karakamu ve ille de nilgün marmara…

    dilin bağının bozulduğu yer, us dışında ikinci cephenin de açılmaya başladığı yer olarak okunabilmektedir. ya da tersi. çünkü us bir sınırdır ece ayhan’a göre. ve rasyonalite içinde yapılan her türden düzenlemeyle bu sınır daha da derinleşmekte ve kalınlaşmaktadır. bu durum şiirin de şiiri yazanın da özgürlüğünün kısıtlanmasına yol açmaktadır. ancak bunu aşmanın bir yolu da vardır. anarşist bir yöntemle belki de yöntemsizlikle dili aşmakla oysa dil aşılıp sınır geçilince başka bir anlam katmanına da geçilmiş olur. ece ayhan’a göre bu anlamsızlığın anlamı ya da başka bir anlam ve algılama evrenidir. başka bir anlam ve algılama evrenindeyse başka bir biçim ve başka biçimsellikler oluşturulabilir. dolayısıyla bu biçimselliğe uygun başka bir özde oluşmaya başlar. şiirin öznesine bakışta kırılmalar başlar. ve bu kırılmalar sonucu salt geneli ve bütünü değil de genelin ve bütünün dışında kalan eylemi ve duruşuyla eğreti olan ne yaparsa yapsın genelin içine alınmayan ya da girmemeyi tercih eden her zaman ve her yerde sürekli temsil sorunu yaşayan, tehlikeli ve bıçak sırtı yaşamlarıyla özneliği tartışmalı ‘subaltern’lerin yaşantılarına da yer açılabilmektedir artık şiirde. ece ayhan bu yanıyla ‘subalternlerin, şiirini yazmasıyla ayrı bir yerde durmaktadır türkiye şiirinde. dilin bozulan bağında anarşist şair ece ayhan’la karşılaşmak da mümkün... anarşizmin de başka bir rengi olan bir ece ayhan karasıyla…




    dilin bağbozumundaki karnavala hep birden ve öznellikleriyle ayrı ayrı gelmişlerin, devletin yüksek katlarında temsil edilmeyenlerin, kafa kağıtları olsa da varlığı, vatandaşlığı ve her ne kadar tarihsel toplumsal dokunun izlerini taşısalar da zamanın ve mekanın ötesinde tarihin tüm kırılgan yerlerinde açık kalan yaralarıyla açık uçlu bir yerde duranların sürekli oluş halinde olanların hafızası hep kanayan ve tarihe kanlı bir dipnot olarak düşenlerin özneliği ve öznelliği tartışmalı olanların lanetlilerin, gramschi’nin deyimiyle subaltern’lerin*- ki çağrılan her yere gitmeyen gitmesi durumunda ise gittiği yerde temsili mümkün olmayan ve gitmesiyle de özneliğinden bir şey kaybetmeyen ya da hiç çağrılmayan sadece kendi peşinden gidenler- şiirini yazmıştır ece ayhan. onların acılarına ortak olma, onlarla hemhal olma ve duygudaşlık adına tüm imkansızlığıyla kendi deyimiyle tam bir kara melankoliyle “karaduygululuk”la “anlatılmaz bir kılıçtır kuşanmış taşırım belimde karaduygululuk” (ece ayhan, kılıç, bütün yort savul’lar, s. 99)

    subaltern kavramıyla ilgili olarak mahmut mutman’ın toplum ve bilim dergisinde (1997 – sayı: 73, yaz) yayımlanan özne, öznellik ve özgürlük dosyasındaki “özne: bir başka arşiv” yazısından bahsetmeliyiz. mutman yazısında descartes’tan itibaren modern felsefe tarihi içerisinde tüm dönüşümü ve tasarımlarıyla özneyi tartışıyor. ve subalterni, öznelliğin ölüm kalım olduğu bir yer olarak adlandırıyor. “işte subaltern ile kastedilen budur. gözümüzün önünde olduğu halde fark edilmeyen, konuşması, hali tavrı özneliğe bir türlü yakışmayan, görülmeyen, yok olan…” ve buradan hareketle ece ayhan şiirindeki öznelere baktığımızda şirine konu olan öznelerin yaşantıları ve tarih toplum ve tüm kurumlar karşısındaki etik duruşları ve tercihleriyle tamamıyla olmasa da bir çoğunun subaltern olduklarını görebilmekteyiz.

    şiirindeki öznelere bir de jesti vardır ece ayhan’ın ve de ütopyası.şiirine girenlerin.iki nefes arası yaşalar de şiirine nefes verenlerin nefes alabileceği bir yer bir başkent:sirkeci.-ki sürrealistlerin haritasında sadece iki şehir başkent olarak gösterilir.paris ve İstanbul.ece ayhan ise sirkeci de ısrarlıdır.çünkü kendisi de aynı havayı teneffüs etmektedir.ancak ve hala ‘çocukların ölüm şarkıları, arasında sıkışıp kalan bir soru durmaktadır.’’askerler tabiatta hala tramvaydan sirkeci de mi inerler? ,,(orta ikiden ayrılan çocuklar için şiir)

    kendisiyle yapılan söyleşide kimlere güveniyorsunuz sorusuna şu yanıtı verir ece ayhan: “hal ve gidişi sıfır olanlara, çanakkaleli melahat’a, değişik dil kullananlara ve ‘farkında olanlara’ düşünsel yönden karşı olmak yetmez. onun dilini de kullanmayacaksın.” (ece ayhan, şiirin bir altın çağı)

    bir de çocuklara güvenir o özgürlükçü bir gelecek tasarımının biçimlenmesinde umudun temsilcisi olan çocuklara. sabah sabah uykuları bölünen devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusunun kurbanı bir teneffüs daha yaşasaydı tabiattan tahtaya kalkacak devlet dersinde öldürülen ve kara mermere gömülen çocuklara. iplere dizilen çiçekler ve çocuklara...

    'Benim okurlarım her zaman çocuklardır, onları düşünerek yazarım, yazacağım. Ve çocuklardan, alttan gelenlerden başkasına da güvenmiyorum, güvenmeyeceğim de...”

    (ece ayhan, yalnız kardeşçe s.72)





    meçhul öğrenci anıtı ve açık şiirin poetikası:





    Meçhul Öğrenci Anıtı


    Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
    Bir teneffüs daha yasasaydı
    Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
    Devlet dersinde öldürülmüştür


    Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu suydu:
    Maveraünnehir nereye dökülür?
    En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:

    Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine! dir

    Bu ölümü de bastırmak için boyuna mekik oyalı mor
    Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
    Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

    O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
    Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
    Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

    Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdi şu şiiri:
    Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
    Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
    Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek



    (ece ayhan, bütün yort savul’lar)



    ece ayhan şiirinde ayrı bir yeri ve önemi vardır “meçhul öğrenci anıtı” şiirinin. o nedenle tamamını alıntılamayı uygun buldum.ki ayrı bir yazı ve inceleme konusu olduğunun da farkındayım. ece ayhan’ın şiir toplamı ve de poetikası içinde belki de manifesto niteliğinde yazılan üç şiirden biri ve direkt politik göndermeleri olan sonuna kadar politik bir şiirdir -diğerlerinden biri de açık atlas olsun hadi- ki resmi tarih ve ece’nin deyimiyle sarışın tarihçilerin yazdığı tarihin ve iktidarın ideolojisinin arenasında çocuklarla devletin çarpıştırıldığı –ki başka bir şiirde daha çarpışırlar: “çocuklarla okulların çarpıştığı eylül.mısrayim de.” bu şiir devletin ve tabiatının çocukların tabiatına nasıl ters düştüğünü ve ne oranda zararlara yol açtığını açabileceğini göstermesi bakımından önemli bir yerdedir. resmi tarihle açıktan bir hesaplaşmadır ki resmi tarihte sıkça söz edilen ve resmi tarihin kurucu öznelerinden ve söyleminden biri olarak görülen ‘meçhul asker anıtına tersinden sivil bir göndermeyi de içermektedir. belki de sonucu daha başından belli ve her an bastırılacak solgun bir halk çocukları ayaklanmasının döküldüğü yerde atmaktadır kalbi. ve kalbinden başka cephanesi olmayan çocukların…

    devletle tabiat yan yana hiç gelmezler ece ayhan şiirinde ancak burada ısrarla altı çizilen devlet ve tabiat arasındaki gerilim ve çatışma ders düzleminde ele alınarak devlet ve tabiat arasındaki atışmaya dönüşmektedir. bilinmektedir: devlet ile tabiat yan yana duramazlar asla. çünkü devlet tabiata zararlıdır ve her türden canlının da tabiatına… bu devletin tabiatı gereği böyledir…

    devlet dersinde öldürülen çocuğun –çocukluğun ki çocukla birlikte öldürülen bir çocukluktur da aynı zamanda- 128’in belki… belki değil hiç oyuncakları da olmamıştır. olamamıştır. öyle bir çocuktur ki o büyükleri tarafından oyuncakları olduğuna inandırılmıştır. devletin okullarında parasız yatılı ‘küçük zabit okullarında’ okuyan çocuğun yoksulluğu ve mülkiyetle ilişkisi birileri tarafından oyuncakları olduğuna inandırılacak düzeydedir. -ki bu anlamda da meçhullüğü, meçhul failliği ve temsil edilemezliği ve tartışmalı varlığı ve özneliğiyle tam bir subalterndir ve öyledir ki bunu ancak oyuncakları olduğuna inandırılmak durumunda ve derecesinde yoksulluğu ve mülksüzlüğü yaşayanlar hissedebilir.- çocuğun yaşadığı gerilim aynı oranda büyükleri “baba” tarafından da yaşanmaktadır.. onun da işi zordur. hiç oyuncakları olmayan bir çocuğa oyuncakları olduğuna inandırmak…

    “meçhul öğrenci anıtı” yapısı ve tabiatı itibarıyla ece ayhan şiirinin poetikasının nasıl biçimlendiğine dair ipuçlarını taşıması ve bir arada bulundurması bakımından ece ayhan şiirine bir giriş bir kılavuz niteliğindedir…

    ece ayhan tarafından “her yakın zulmün küçük hisseli uzak ortağı” olarak nitelenen okurun bu şiire ve genelde ece ayhan şiirinin imge evrenine girmesi o kadar kolay olmamakta ancak girebilince de kurtulabilmesi onu çepeçevre saran şiirin havasından halesinden aurasından.

    açık uçlu bir şiirdir meçhul öğrenci anıtı... ve genelde de ece ayhan şiiri. neresinden bakarsınız bakın neresinden başlarsınız başlayın sizi içine alabilecek bir etki gücüne haleye sahiptir…



    hal ve gidişi sıfır bir subaltern: ille de çanakkaleli melahat






    hal ve gidişi sıfır olanların yanında şiirin öznesi olarak ayrıcalıklı bir yeri vardır çanakkaleli melahat’ın… kayıt dışı çalışan evleri olan bir patroniçedir o ve iki kapılı evlerine yapılan polis baskınlarında kadınlarını arka kapıdan dışarı çıkartan ve ölümü de şaibeli biridir. ölümünden sonra omzunda penis taşıyan sivil bir heykelinin çanakkale meydanına dikilmesini istemiştir ece ayhan. cihat burak ile tüm planlar yapılmışlar ancak yarım kalmıştır.

    salt devletin resmi genelevleri dışında çalışmasından gelmez çanakkaleli melahat’ın sivilliği aynı zamanda yaşantısı ve iktidarın iki yüzlü ahlak anlayışına karşı duruşuyla da sivildir… iktidara karşı duruşu sivil itaatsizliğiyle de tam bir direniş sembolüdür. (“çanakkaleli melahat. çift kapılı evler tutan bir kadındı. çanakkaleli melahat geçilmez… o dönemlerdeki polis vazife ve selahiyet kanunu’na göre bu evde fuhuş yapılıyor diye -fuhuş yapılsın yapılmasın- evin kapısına mühür vuruldu mu, melahat’ın diğer kapısı işlemeye başlardı. arka sokaktaki kapı. böyle çift kapıdan çalışırdı melahat. gittim buldum o evi. galatasaray’da hasnun galip sokağı 13 numara ile anadolu sokağı 17 numara. cumhuriyette fuhuşun altın yılları… tek parti dönemi… mülki amir onay verdi mi polise her şey yapılırdı. jandarma bölgesinin dışında çalışmaya başladı sonunda melahat. küçükçekmece’de. orada bıçakladılar. ünlü ‘33 kurşun’ olayı da aynı işleyişin ürünüdür. melahat’ın evini kapatırlardı, vururlardı polisten gelen bir yazı üzerine… ya da 33-32 yoksul insan öldürüldü. çok bağıntısı vardır. iki kaşık gibidir, iç içe.” (ece ayhan, şiirin bir altın çağı, s.149)



    arka odanın kara penceresinden bakanlar: ece ayhan şiirinde cinsellik



    ece ayhan şiirindeki öznelerin öznelikleri tartışmalı olunca yaşadıkları cinsellikler ve cinsel tercihler de farklılıklar taşımakta ve verili cinsellik formlarının ötesinde cinsellikler yaşamaktadırlar. özneliği tartışmalı özneler –subalternler- egemen

    heteroseksüel cinselliğin tersine eşcinsel kimlikleriyle yer almaktadırlar ece ayhan şiirinde… ve bu nedenle beden de iktidarın egemen ahlak anlayışına karşı bir direniş alanı olarak görülmekte ve yaşatılmaktadır. “Ey serseriliğin denizleri! Ey ahtapotları atılmışlar kıyıya mutsuzluğun! Bir kraliçedir oğlum kanatlarını açmış. Örtünür canfes. Unutur gitgide yakılmış babası büyücü. Selanik'te geçirir kışı” (ece ayhan, kılıç, bakışsız bir kedi kara) bu dizelerdeki ‘oğul, hem eril hem dişil özellikler taşımakta ve eşcinsel kimliğe göndermeler yapılmaktadır. ancak burada eşcinselliğin kısık sesle gündeme getirilişine tanık olmaktayız.

    ortodoksluklar kitabında yer alan I nolu şiirde ise eşcinsel kimliğin daha açık ve daha yüksek sesle sergilendiğini görebilmekteyiz:



    “Tek konuşulur yüzüdür bacaklarının arası. Sakal ve bıyık da bıraktığı.

    Dönmez bir sapkının. Üzerine bir dedikodu. Yaklaşmaz kadınlara

    buyrulduğu gibi. Kışkırtır kuşkuları. (…)



    (…)



    Arık bir çocuğun yüreğindeki eğriliktir. Bileğinde doldurulmuş ve bütün

    bir atmaca taşıması. Çalışır toplamaya tüylerini. Yazdırır göğsüne

    zafranla. Yinelediği bir sözcük kezlerce: Erselik! Sevişir ısırarak kendi

    ağzını. (…) ”

    (ece ayhan, ortodoksluklar)



    ender erenel’in hazırladığı ece ayhan sözlüğü’nde erselik: hünsa, kendinde hem erkek hem de kadın organları bulunan olarak tanımlanmıştır.

    ve başka bir şiirde ise şamdan olmayı isteyen bir oğlanın hikayesinden söz edilir.’’şamdan olacağım! diyedir bağırıyordu bir oğlan.küçürek ve övünçsüz) horozuyla.,,(ortodoksluklar)

    ALINTIDIR.

    Cevap Yaz
  • Engin Akkuş
    Engin Akkuş 19.02.2011 - 00:13

    Beğendim,tebrikler.

    Cevap Yaz
  • Gülsüm Tanrıverdi
    Gülsüm Tanrıverdi 08.08.2005 - 15:44

    MEÇHUL ÖĞRENCİ ANITI

    Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
    Bir teneffüs daha yaşasaydı
    Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
    Devlet dersinde öldürülmüştür

    Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
    -Maveraünnehir nereye dökülür?
    En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
    -Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine! dir.

    Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
    Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
    Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

    O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
    Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
    Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

    Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
    Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
    Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
    Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.

    Ece AYHAN

    Gerçekten çok güzel .. Şairi tebrik ediyorum..
    Gülsüm Tanrıverdi

    Cevap Yaz
  • Mehmet Bozkurt
    Mehmet Bozkurt 08.03.2005 - 21:45

    tamamını okuduğunuzda garip hissediyor insan

    Cevap Yaz
  • İlyas Bozlak
    İlyas Bozlak 11.12.2003 - 23:08

    Olağanüstü!

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 28 tane yorum bulunmakta