Buraya bakin, burada, bu kara mermerin altinda
Bir teneffus daha yasasaydi
Tabiattan tahtaya kalkacak bir cocuk gomuludur
Devlet dersinde oldurulmustur
Devletin ve tabiatin ortak ve yanlis sorusu suydu:
- Maveraunnehir nereye dokulur?
Sana şiirler okuyacağım, gitme
Güneşler doğacak yalnızlığımdan
sana bir ışık getireceğim
Büyük aydınlığımdan
Sana bir dolu umut getireceğim
Devamını Oku
Güneşler doğacak yalnızlığımdan
sana bir ışık getireceğim
Büyük aydınlığımdan
Sana bir dolu umut getireceğim
Bu yazıda olan görebildiğim bir kaç klavye hatası düzeltilerek tekrar yüklenmiştir..!
Şiirin şairini sevgiyle anıyorum..duyarlı ve insana..halka..topluma atıfta bulunan, çocuğu bağrına basan ve ona haksızlığı bağıran şiirini ve ezigili dizlerini evet sevgiyle şiirin şairini saygıyla anıyorum.
Altaki duyarlı yorumcuların, Bilgisayar Türkçesi ile karaktersiz buraya yükleme onursuzluğuna rağmen, bu şiiri, Öz Türkçe karakterleri beraberinde ki düzeltmeyi dâhi yapmayan ..Ve nerdeyse edebiyatın iffetsizliğini sergiliyen Antolojiyi ve bu köşeden sorumluları esefle..şiddetle yeriyorum..
Bu öyle bir iffetsizliktir ki manavın bile bile meyavasını çürütmesine, kasabın etini kurtlu satmasına eş deger.. Ve DİN adamının komünislik ayini düzenlemesine, BİLİM adamının dinin biatcılığına soyunmasına ya da türban/fes takmasına eş deger.
En azından bu köşeden sorumlu işte bu denli iffetsizlik içinde, edebiyat ve şiirin içine çürük ve kurtlaşmasına adeta hizmet ediyor..Ve bir de EDEBİYAT sitesi ve evet adeta edebiyatın mayasına hâinlik bu olmalı..
Biz dâhi ve burada ki niceleri tek klavye hatası için yazısını silip düzelterek tekrar yüklüyor yorumunu-yazısını..
Ve bu aymazlık neyle ilgili dersiniz? Üstün düzeydi din ve sağ medeni nutuklarıyla kurt postunu giymişlikle...kuzuyu çürüte çürüte ve kurtlaştırıp konserve olarak halka sunmasına eş deger.
Vu bu olguyu bu iffetsizliği..topluma..demokrasiye ve halka olan şu anda toplum düzeninde ve onun iktidarında görüyoruz…Nasıl görüyoruz..üstün edep-irfan sahibi ve külhanbey din ve sağ odaklı olduğu artık sağır sultanlarında bildiği iktidarını sonsuzluğa erdirmek için, onurlu ve mert yazarların teker teker kalamlerinin bileklerinin kesilmesinde, zindana konmasında görüyoruz!
Ve bu iffetsiz, utanma duygusundan zerre kadar nasip almamış bizden bu yazarlardan 1960 larda yapılan ihtilalin intikamını alıyor..Ve bunu gerekçe göstererek kendi iktidarına karşı olan, onu eleştiren, soysuzluk ve soygunlarını su yüzüne çıkartan kim varsa adeta bir cellat gibi, onları elinde ki iktidar gücüyle biatcı..emniyet ve savcısı..hakimiyle, korkak ve yandaş mediasıyla asmasında görüyoruz!
Ve bize iffetsizlikle pişkin agzıyla hâlâ demokrasi diye bunu yutturma girişiminde görüyoruz! Siz hiç Taraf, Zaman, Vakit..yazarlarının ofisine baskın duyup..tutuklandığını gördünüz mü? Çarşaf carşaf bunların, esasında kanunan yasaklanmış halen yürüyen davaların içeriğini ispiyoncu-ihbarcı emniyet..imamların duyurularını köşelerine taşıyan ve sütunlarına boy boy asan evet bu gazete ve yazarlar da acaba tekinik dinlenmeye takılıp, bırakın tutuklanmayı, emniyete çağrılıyorlar mı? Kanal 7..Saman Yolu gibi tv kanalları basılıp vergi mevzuatı memurlarının işlemlerini bu gazeteler ve tv lerde de duydunuz mu?
Evet bu iffetsizliklerin kaynağı ne..nerden alıyor kinini..intikam hırsını.. Din ile bilimin çarpışmasından.. Peki o nasıl oluyor..
Biraz da Aydın Köksal’dan dinleyelim:
DİN ve BİLİM NEDEN ÇATIŞIYOR?
Söze başlarken, insanların inançlarına saygı duyduğumu belirtmek isterim. Ama şöyle, ama böyle insanların kendilerince bir inançları vardır ve bu inancın kutsallığı, dokunulmazlığı söz konusudur. Özetle belirtmeliyim ki, dünyadaki insan sayısı kadar özel inanç vardır. Bunları birlikte görmek, ya da birleştirmeyi idealize etmek olası değildir. Çünkü inanç Tanrıyla kul arasındadır, özeldir, bir başkasının buna etki edebilmesi olanaksızdır.
“Önemli olan “herkesin hemen anlamasıdır” çünkü “anlamadan öğrenme” ister istemez çoğunluğu ezberciliğe yöneltir ki, bu da gözlemci, araştırmacı, yaratıcı kişiliğin engellenmesiyle sonuçlanır. Böyle bilimsel düşünceyi benimseyen kuşaklar yerine bilimi sevmeyen, bilimden korkan, tutucu “baş/eğici inanç kuşakları”nın yetişmesi için elverişli ortamlar desteklenmiş olur.
(Ve bu tam da şu anda ki akp iktidarının dini alet eder politikasının omurgasını oluşturmaktadır..Nsi)
Ve Aydın Köksal’ a devam:
…”Dinler tarihine baktığımızda, tek tanrılı inançların, sayısız farklı dallara bölündüğünü, bu bölünmüşlüğün toplumlar arası olduğu kadar bireyler arası da olabileceğini düşünmeden edemeyiz. Nasıl ve neden var/olduğunu sorgulayan insan, elle tutulur, gözle görülür bir kanıt bulamayacağı için, ister istemez fizik ötesine yönelir, dünyaya geliş sebebini bir nedene bağlar.
Din ne denli fizik ötesi bir düşüncenin, bir anlayışın ürünüyse, bilim de bu Dünyada var/oluşumuzun nedenlerini, çevremizde olan bitenlerin insan aklına dayanan, gözlemlere, deneylere dayanan, neden sonuç ilişkileriyle ilgili mantıksal açıklamasını yapmaya çalışır. Birisinin dayanağı fizik ötesi kanıtsız, salt düşünceye dayanırken, diğeri insan aklını yeğler, duyu organlarımızla algılamayı yeğler; olayların neden sonuç ilişkilerini açıklarken düşünen insan aklına uygunluğu seçer. İnanç, dogmatik kalıplar içinde (değişmez kesin kurallar içinde) düşünürken, bilim, tüm önermelerinin süreç içinde yerine daha mantıklı bir açıklama geleceğini düşünerek kapısını aralık bırakmayı yeğler.
Bu iki düşünce tarzında çatışma nerden ve nasıl doğmuştur? Bilim adamı dinsel düşünceyi kesinlikle yadsımaz ve gerektiği şekilde ona saygı duyar.
Oysa din adamı bilim adamının düşüncelerini tümden yadsıyarak onun düşüncesini kesinlikle kabul etmeye yanaşmaz. Ayrıca bilimin özgürlüğü yanında dinsel özgürlüğün sözü bile edilemez. Din, bilim adamının dışında toplumların dünya üzerindeki yönetimlerine sahip çıkarak onları yönetmek ister. Orta çağ Avrupa’sında krallarla kiliselerin çatışmalarını düşünün. Kiliselerin sahip oldukları dünya malını düşünün.
Bilim adamı ya da bilim dünyası din adamları gibi ne dünya malına düşkündür ve ne de toplumların yönetilmesi işine karışmazlar. Şu açıklama daha vurgulamadan su üstüne çıkmış oluyor, “din adamı ihtiras adamı, doyumsuzluğunu sergileyen kişi”dir. Bilim adamıysa bilimsel gerçekçiliğin açıklanmasından başka bir şey düşünmez. Tarih boyunca bilim adamlarının saptadıkları bilimsel geçekler din adamı tarafından hemen dine mal/edilerek, bilim adamının küçültülmesine ısrarla devam edilir. Bu durumda sorulacak sorunun yeri gelmiş oluyor. Dünyanın yuvarlaklığını din adamı mı saptamıştır yoksa bu bilim adamının ulaştığı bir gerçek midir?
Tarih boyunca sayısız din savaşlarına insanlık tanıklık etmiştir. Tek bir tane bilimsel konuyla tarih sahnesinde yer/almış herhangi bir savaşı hatırlıyor musunuz? Din yüzünden kıyıma uğrayan insanların, hallaç pamuğu gibi atılan uygarlıkların hesabını tutma olanağı mümkün olmamıştır. İskenderiye kitaplığı yakılmış, uygarlık tarihinin en değerli eserleri insanlığın elinden din inancı yüzünden alınmıştır. Tek tanrıcı dinlerin eski Mısır uygarlığından alınan
ve adına “Tanrının Oğulları” denilen firavunların inancına benzer yönetsel krallıklar kurma amacı da yabana atılmamalı. Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat, şayet Kitabı Mukaddes’i okuyanlarınız varsa, sadece bir krallıklar ve yönetimlerle ilgili bir ırkın tarihinden başka bir şey değildir.”
________
Tüm şu yukarda ki boyutlardan şiiri amaç gören, insanı/toplumunu/halkı ve yaşamı ve özgürlüklerin hiç mi ama hiç umursamayan araç şairler; kapıldığınız illüzyonla işte bu iffetsizliklere evvelalah şiir bizim için amaçtır gerisi yalan diyip, bunlara boyun egerek ve kafanızı kuma sokarak sulucan aramak daha mı kolay yoksa?
O halde, şiirle egoistlik dünyadan, asma kesmeden..baskıdan bananecilikle sizler amaçlı şiirciler, şiir üstüne şiir yazarak amaç ekleyin ki göğe erişip ufuklarda yeni gezegenler keşfedip orda sonsuzluğa erişesiniz! …Zaten sadece burda nerdeyse 60 bine yakın kayıtlı üyenin hadi yarısı şair olsa ve her bir şair 30 şiir yazmış olsun x 30 bin= 300 bin şiir eder…her şiir kayıt edeceğiniz kağıt olabildiğince büyük harflerle diyelim ki 1m. olsa, alın size 300 bin metre yükseklik.. Siz şu Antolojinin edebiyat alanında topluma katkısına bakın… Nerdeyese 300 bin m. yükseklere tırmanarak cennete ya da o ufkunuzda ki gezegene erişmeye hizmet diye buna derler işte! Helal olsun size! Tam da bu iktidarın politikasına denk düşen bir edebiyat şair, yazar, basın ve tv zihniyeti!
Saygılar..
Sevgili Nadir,İnsanlar, islamlıktan önce kendi yaptıkları putların karşısına geçip, ibadet yapıyorlardı. Şimdi ise gene kendileri yaptıkları Allahın Evi diye adlandırdıkları ve kutsal saydıkları ibadethanelerin içine girdiler. Ha putun karşısındalar ha içindeler...
Saygı ile..
Günün şiiri pabnosunda, ünlü şairimiz Ece AYHAN' ın, 'Meçhul Öğrenci Anıtı ' nı okudum. Üst düzey bir duyarlıkla yazılmış. Şiirden çok düz yazı gibi geldi bana.
Şu gerçeği de vurgulamakta yarar var; kamplaşmalarda toprağa düşen her can, hep aynı ateşle yürekleri tutuşturmakta.
Rahmet diliyor; antoloji.com/da kayıtlı ' Atatürk Marşı ' başlıklı şiirimle, kendisine eşlik etmek istiyorum:
' Yedi başlı azgın dev, çöktü üstüne Türk' ün,
' Tutuştu alev alev yüreği Atatürk' ün.
' İstanbuldan Samsun' a çıktı yola seherden,
' Yükseldi güneş gibi, göğün bittiği yerden.
....................
...................
*Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi-bilim uzmanı*
Ne güzel gülümsüyor aynalar
Ne güzel konuşuyor dostlar
Masada en sevdiğim şiir bir cam ardında
Henüz küfür ekşisinde değil diller
Eskişehir cıvıl cıvıl
Kızlar saçlarına çiçek bağlamış
Kalk ayağa 128
Yaşamak gibisi var mı
Yort savul!
Anlatnada ustadır o! Daha neler anlattı ve anlatacaktı da ömrü vefa etmedi
İnsan, ne anlatırsa, kendisini anlatır. İçinden, içindekiler çıkar. Bu bal küpünden de ne ballar sızmış!
Merhumu nasıl bilirdiniz? (?)
Şimdi, ameline kavuşmuş, anasının yanında ebedi istirahatgâhında...
Analar ne evlatlar doguruyor!
Medar-ı iftiharımız...
Şiir açık... Onda şiir, gayet açık... İfade fevkalade...
Bir avukat öldü de arkasından merak ettim, orada kendisini nasıl savunacagını... Oradaki Hâkim, uradakilere benzemez de...
Âlimin uykusu bile ibadettir. Evet ya! Öyledir!
Her yazdıgımızdan sorgulanacagımızı unutmamamız dilegiyle...
Mutluluklar...
Onur BİLGE
mevzu güzel. anlatım hoş. kutlarım
Talebe-i ulum(ilim talebesi)denilen bu mübarek kulların uykuları da ibadettir ve yatakta da ölseler şehid-i hakikidirler!
'MAHŞER GÜNÜ ALİMLERİN MÜREKKEBİ İLE ŞEHİDLERİN KANI MUVAZE EDİLİR(TARTILIR), ALİMİN MÜREKKEBİ ŞEHİD'İN KANINA RACİH(ÜSTÜN) GELİR!'-Hadis-i Şerif meali-
Her insan bilmediği konulara talip olma ve talim etme hususunda ölünceye kadar talebedir! Ve bildiği(hayırlı, maslahatlı) mevzuları hayata geçirmede ve başkalarına tebliğ edip öğretmede muallimdir!
Rabbim herkesi böyle kudsi ve mühim vaizfeler de istihdam etsin, aminnnn.
Herkese hayırlı çalışmalar.
Çanakkale'ye, tasarladığı şekilde heykelini de dikseler! :)
- Türk şiirinin önemli şairlerinden Ece Ayhan'ın, Çanakkale'nin Eceabat ilçesine bağlı Yalova köyündeki mezarı, ölüm yıl dönümü öncesinde yenilendi -
AA
Çanakkale- Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan ve asıl adı Ece Ayhan Çağlar olan şairin mezarındaki yenileme çalışmaları, Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi'nin organizasyonu, Yalova köyü muhtarlığı ve oğlu Ege Çağlar'ın destekleriyle gerçekleştirildi...
İzmir'de, 12 Temmuz 2002'de 71 yaşında vefat eden ve annesi Ayşe Deniz'in yanına defnedilen şairin mezarının yeni tasarımını heykeltraş Fergül Yücel yaptı ve heykeltraş Mustafa Toygar tarafından bu tasarım hayata geçirildi...
Şair ve annesinin mezarları birlikte yenilenirken, mezarın yan bölümleri traverten taş, alın ve üst bölümü granit taştan yapılırken, bu taş üzerine şaire ait ''Meçhul Öğrenci Anıtı'' şiirinin ilk ve son kıtaları yazıldı. Şiirin son mısrasında yer alan ''Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek'' mısrasından yola çıkılarak mezarın üst bölümüne soyut bronz güvercin figürü konuldu...
Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Ece Ayhan'ın mezarının yenilenmesiyle ilgili projeyi yürüten Mustafa Polat, yaptığı açıklamada, mülkiyelilerin toplumcu bir felsefe ile yetiştirildiklerini, sadece şairin mezarının yapımı ile değil, her konuda ihtiyaç duyulduğunda yardımcı olmaya kıt kaynaklar ile hazır olduklarını söyledi...
Heykeltraş Mustafa Toygar ise edebiyat tarihinin ikinci yeni akımının önde gelen şairlerinden Ece Ayhan Çağlar'la ilgili böyle bir çalışmada yer almaktan ötürü gurur duyduğunu ifade ederek, benzeri çalışmaların, diğer sanatçılar için de yapılmasının gerektiğini kaydetti...
Yalova köyü muhtarı Tuğrul Onan da şairin mezarının daha önce çok kötü bir durumda olduğunu belirterek, Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesinin ziyareti sırasında, mezarı gösterdiğini ve yenilenmesi için destek istediğini dile getirdi...
Mülkiyelilerin istediği desteği verdiğini anlatan Onan, ''Elimizden geleni yaptık ve mezarı şairin hak ettiği duruma getirdik. Ece Ayhan'ın köye geldiği zaman kaldığı ev de çok kötü durumda, onun da şaire yakışır bir hale getirilmesini istiyoruz'' dedi....
Köylülerden Hüseyin Akgül de kendisi çocukken şairin köye geldiğini ve burada kaldığı evin ikinci katından sürekli daktilo seslerinin duyulduğunu ifade ederek, ''Köyde herkes 'yazar' derdi, biz de öyle bilirdik'' diye konuştu.....
http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&kid=12&hn=67874
BİZ İSE ONU MANİFESTOCU BİR ŞAİR OLARAK BİLİRDİK!
(Şiirin, Ece Ayhan'a yakışır biçimde, Türkçe karakterler eklenerek düzeltilmesini rica ediyorum.)
Bu şiir ile ilgili 28 tane yorum bulunmakta