Aldıklarımı
Yaşadıklarımı
Taşıyordum
Bir sonraki zamana
Yalan değildi acı
Öyle gerçek
Öyle can yakıyordu ki
Gerçekti bu kırılganlık
Harbiden kırılmıştım
Elim ayağım buz tutmuştu
Yargısız infazlarım
Gece yarıları
İntikam hücrelerine işlenmişti
Tek taraflı irade beyanları
Ömür bileyliyordu
Kendi gönlünü kesip
Kan kokusunu salıyordu geceye
Öldüresi dudaklardan
Karanlık bir ferman dökülüyordu
Beni karanlığa gömen
Işığımı boğan bir ferman
Gök yıkılsa üstüme
Yer yarılsa
Kalleşlik bana yakışmazdı
Ellerim dolana uzanmazdı
Düşürmek için gidersen
Buğuda kalırdın
Mecburiyetin hararetli
Bunalımlı sıkık saatlerinde
Bu yürek hiç susmazdı
Özlemle dolu sevdam
Boynuma sarılırdı
Binlerce kelime ordusu içindeyken
Onlarla boğuşup tam adam etmişken
Bir tanesine takılır boğazıma
Susar tıkanıp kalırdım
İçim acırdı
Tek nefesi aldığım dünyamdı
Hayallerle dolu boncuklu köprüler
Çaresizlik ve umutsuzlukta son kale
Bir kalem
Bir kağıt
Yazılırdı içten içe acı bir destan
Bilmiyordum
Ne yaptığımı
Umut sıkıyordum umut
Kışın çıkardım benim olmayacak yaylalara
Tırmanıp ağaçlara
Umut toplardım umut
Sıkacaklara yanaşırım
Bir hayalin püskülünde
Umut sıkarım
Sözler kelimeler imparatorluğunda
Canım dudaklarımın ucunda
Vurulup parçalanıp ölüyordum
Hissettirmeden yeniden dikiliyordum
Yara izleri ölümlük kalıyordu
Mecburiyetin hararetli saatleri
Hiç ama hiç geçmezdi
Geçen yaşamdan eksilttiklerindi
Mecburiyetin cesareti
Yalandan olurdu
Mecburiyetin cesareti
Ancak ve ancak mecburi olurdu
Bin dokuz yüz doksan sekizin güzü
Vuruyordu özü
Kayıt Tarihi : 1.1.2005 22:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!