Kendini ait hissetmediğin bir yerdesin..
Kafanda binbir düşünce ve yüzünde belli belirsiz bir hüzünle bakıyorsun sağına soluna ama öyle korkar gibi değil her şeyi anlar gibi..
Kırıp kışırlarını aşkın, özüne ermiş, gün yüzü görmemiş şarkıları saçlarından kopan sevinçlerle bestelemiş, Şirin’le göz göze gelmiş, Leyla ile el ele vermiş, aşkı ilmek ilmek işlemiş adına Hafıza el-Kayseran, namına “kadınlar şairi denmiş..
Ne gören olmuş, ne bilen hiç yokmuşsun ama her şeyden çok varmışsın gibi..
Yorgunsun heybende orkide, lale, sümbül, şakayık ve tebessümün çiçekleri.
Kokunu duyuyor kuşlar uzaklardan; arayışın ilhamlarını alıyorlar bakışlarından; ama öyle çalar gibi değil, yaralı yüreklere su serper gibi..
Etrafın kalabalık sanki mahşer yeri, erkekler var bir de kadınlar, periler bir de tanrıçalar..
Masallardan, öykülerden, efsanelerden, şiirlerden en çok da şiirlerden süzülüp geliyorlar..
Yüzleri yok, hepsinde kendilerinin olmayan maskeler, maskeleri yüzleri sanıyorlar..
Gerçek değil hiçbiri; bir sensin gerçek, bir senin yüzün var..
Sana, sen mecazmışsın gibi bakıyorlar..
Elinde tutuyorsun alemlerden müteşekkil sonsuzluğun kalemini, fikrine tutunup boş sayfalara harf harf dökülüyorlar..
İlk aşkın ilk ayrılığı, cezası dünya sürgünü, hükmü yok semanın sesiyle süslenmiş dinlerde..
Bir evladının kanı ötekinin ellerinde, feryadın Harran Ovasından taşar, yankısı sınırları mezara çeviren öfkeli nehirlerde..
Kaderin olmuş “mecaz kadın” olarak anılmak, hakikati yitirmiş soysuz dillerde..
Yüreğin mülteci sevdaların sığınağı, yüz yılları aşıyorsun 17 günde..
17. asırdan “Zeynep Hanım” eşlik ediyor sana, şiir şiir kokan bu kutlu seferinde.
“Aşkı derûnumu âlemler bilmez,
Gönlümde bir ateş ki hiç sönmez” diyor şiirdaşın, aleme meydan okuyan bir isyan yeşeriyor yaralı gönüllerde.
Dehşetli ayrılıkların, sakıncalı aşkların, yorulmuş vuslatların, kuruyup kalmış gözyaşlarının sahibi, kölesi, aşığı, maşuğu, annesi, çocuğusun sen, seni nasıl anlasınlar..?
Çiçeğe dursun diye yeşerttiğin dallar, düşman olmuşlar sana, köklerini baltalıyorlar..
İndikçe kalbine her darbe, sen dağılıyorsun onlar kanıyorlar..
Yüzsüzlüğü örten maskeler kaleminin altında ağır ağır soluyorlar.
Belki bir masalsın, belki Erato’nun yüreğinde saklı o ezeli sevgili; bir başka zamandan, unutulmuş bir aşktan doğan.
Acıyı, ayrılığı ve sürgün hayallerin kaçak aşklarını, hakikatin bağrında yoğuran.
Aşkla yazılan her masalın hem kahramanı, hem şahidi, hem söylenmemiş son sözüsün, mutlu sonla dağıtacaksın karanlığı..
Bir bakışında uyuyan efsaneler, onların karanlıkta unuttuğu bir düşten ibaret..
Sen ey sesimin sahibi, sözümün büyüsü, ruhumun ruhu, gözümün aydınlığı..
Bırakma sakın sonsuzluk kalemini elinden, kelimelerinin ışıltısıyla yıkılacak bütün bu mecazlar elbet..
Kayıt Tarihi : 14.11.2024 13:17:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!