Merdiven köy’de bir tekke vardı çocukluğumda,
Üç adam boyu taş duvarları vardı bahçenin.
İçinde şato gibi kocaman bir bina;
Bodrum katı zindanmış güya,
Suçlular cezalandırılırmış orada.
Tekkede zalim mi zalim bir dede yaşardı,
Bacı denen ufak tefek kadın galiba karısıydı.
Tekkeler kapatılıp müritler kalmayınca
Sebze yetiştirmeye başladılar orada
Açıldı tekkenin kapıları halka.
Hayvanları da vardı mutlaka,
Çünkü süt alırdık onlardan her hafta.
Safinaz ablamla bir gittiğimde
Kocaman bostan kuyusu gördüm bahçede,
Etrafında bir mağara adamı
Biteviye dönmede.
Sordum ablama hayretle; bu ne? diye.
Beygir yok dedi ablam dolabı çevirmeye,
Ölünce almamışlar bir yenisini
Mazlum koşuluyor dolap beygiri yerine,
Bostanlar sulanıyor böylece…
O gece rüyamda hep Mazlum’u gördüm.
Hem çok korktum, hem de üzüldüm,
Ağlayan gözlerle bakıyordu yüzüme
Sanki “ne olur beni kurtar! ” diye,
“Daha küçüğüm, başaramam ”diyordum ben de…
Yalvardım halama oradan dönünce:
“Sakın bir daha beni tekkeye gönderme.”
Tamam bebeğim, dedi halam korkuyorsan gitme…
Bir selâ verildi Merdiven köy Camiinde
Tekkenin dedesi ölmüştü işte.
Allah biliyor ya sevindim belki de;
Ne hakkı vardı Mazlum’a eziyet çektirmeye?
Gizli kalmaz hiçbir şey, duyuldu Göztepe’ de
Nasıl olmuş bu ölüm dolaştı dilden dile:
Dedenin canı bir gün muhallebi çekmiş,
Dede ister de bacı hiç olmaz mı dermiş.
Pişirmiş muhallebiyi, hemen getirmiş
Çünkü dede muhallebiyi sıcak severmiş.
İki kâseyi peş peşe mideye indirmiş,
Zavallı Mazlum’u kimse aklına getirmemiş,
Bir kâsecik muhallebi bile vermemiş.
Dede az sonra birden ölüvermiş,
Meğer pirinç unu yerine kullanılan
Alçıdan başka bir şey değilmiş.
Kâselerdeki donan alçılar bacıyı ele vermiş.
Böylece Mazlum’un Allah’ı
Zalimin zulmünü bitirmiş…
Bir iftar vakti, kapıda bir tanrı misafiri
Şaşıracaksınız ama gelen Mazlum’un ta kendisi.
Hiç değişmemiş, tıpkı bir mağara adamı gibi.
Azat etmişti bacı O’ nu dedenin ölümünün ertesi.
Eve davet edildi, girmedi,
“Ben dışarıda yerim” gibi işaret etti.
Saçı sakalı birbirine karışıp gitmişti,
Şimdi yaşasaydı görenler tinerci derdi.
O eşikte yemeğini yerken merakla izledim:
Avcuyla yiyordu yemeğini,
Sağa sola endişeyle bakıyordu gözleri,
Sanki bir şeylerden korkuyor gibiydi,
Korktuğu acaba gelecek miydi?
Yemek bitti, Mazlum kalktı gitti,
Ayağına bol gelen ayakkabılarını sürükledi.
Karanlık gecede kayboldu Mazlum
Ve bir daha hiç görülmedi.
Mazlum’un ayak sesleri
Yüreğimden hâlâ silinmedi.
Kayıt Tarihi : 5.2.2008 18:44:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Mazlum'un ayak sesleri yüreğimden silinseydi siz bu öyküsel dizeleri okuyamayacaktınız.Oysa ben o sıralarda henüz ilkokula bile başlamamıştım. Ama öylesine yer etmiş ki anıların dağarcığına, yazarken yeniden yaşadım. En ufak bir şiirsel süsleme kaygısı gütmeden, yaşadığım gibi de yazdım.
![Naime Özeren](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/02/05/mazlum-un-ayak-sesleri.jpg)
Öyle naif bir yüreğiniz var ki, küçücük bir çocukken, bir garibin uğradığı zulme şahit olduğunda duyduğu acı, yıllara yansıyarak hep yaşamış içinde...
Ve o acı, bir manzum öykü şeklinde yansımış dizelere...
Şiiri ve o güzel yüreği gönülden kutluyorum,
saygı ve sevgiyle efendim,
Ünl Beşkese
Hocam şiirinizi duygulanarak okudum..
Her şiirinizde yüreğinizin bütün güzelliklerine rastlamak gerçekten çok güzel bir duygu..
Sizin şiirlerinizi sevmemek mümkünmü benim en güzel yürekli canım şiir ablacığım..
Dualarım sizinle
Saygı ve Sevgilerimle..
Kardeşinniz
Hüseyin Çubuk
yüreğine sağlık ilhamın bol olsun sevgiyle kal esen kal
TÜM YORUMLAR (20)