Bir ucundan bir ucuna bizimdi her yer
Doğup büyüdüğümüz topraklarda
Vakar içinde ve masum yaşamak varken
Olmadı yenik düştüm umuda
Ardıma dönüp bakmaya
Son kez olsun doldura doldura ciğerlerimi
Bir nefes bile alamadan
Dağlarımı ovalarımı ve ırmaklarımı
Gerilerde bırakarak terk ettim
Bir güz mevsimiydi…
Bizim oralarda eylül
Senin kadar soğuk değildi
Gecelerinde yıldızlar kaynardı gökyüzünde
Sabahlara değin oynaşırdı Samanyolu
Oysa bir ana şefkatiyle sarıp sarmalayıp
Hiç mi ısıtamazdın beni
İşte sana o kaçış günlerimin birinde
Sabaha akarken uykular
Kendime biçtiğim rolü oynamak için
Bir karakolun rutubet kokan sessizliğine sığındım.
Yenik düşmemek adına
Ve inadına asılmak için yaşama
Tedirginliklerimin üstüne çöken şafağı yırtarak
Üstüme üstüme gelen
Tanımadıklarıma bir şeyler sormuştum.
Gün ne zaman başlar ve ne zaman biterdi buralarda
Nereye götürürdü beni ayaklarım
Kimdi etrafımı saran bu kalabalık
Rehberim kimdi
Satar mıydı beni öldürür müydü acaba
Yasını tutmaktan yorgun insanlar gibi sustun
Hiçbir şey söylemedin
Biliyor musun yıllar yıllar geçmiş aradan
Konuş artık hiç durmaksızın konuş
Neler bırakmadım ki sana
Anlat onları birer birer
Böyle durma
Sende gizlemiştim kimliğimi
Başkası olmak evet çok güçtü ama
Mecburdum
Öyle gelmeye
Güvendim sana
Ve tutamayıp dilimi her şeyimi anlatırken
Yüreğime vura vura bağrımı deldim
Yıllar süren kasvetli tedirginliklerimle
Sende şekillendi geleceğim
Düşlerini uzaklarda bırakıp
Son göçüyle kaldırımlarına kapanan bir bedeviydim
Hiç belli etmeden sana mahcubiyetimi
Peşimden getirdiklerime şaşkın şaşkın baktıktan sonra
Kulağına fısıldarken benden ayrık değildin
- Beni anlasana!
Diye söylenebildin sadece
Yaşam bir başka akıyordu o gün
Özgürlüğe tutkulu bu yüreği.
Günahlarıyla kabullenecek kadar başkaydın
Farklılığımızla örtüşen bir yazgının
Birbirinden habersiz iki ortağıydık.
Kalabalıkların gölgesine sığınmaktı uğraşım
Ve kendime çıkış yolları aramakla geçen
Tutuklu günlüğüme
An’larımı senden habersizce kazımak..
Kolay değildi.
Ekim günlerinden birinin öğle sonrasıydı
Güz gülleri salkım saçaktı parklarda bahçelerde
Bayraklarla donatılmıştı boydan boya bulvarlar
Kalabalıktı
Genç kızlar ve oğlanlar
Közde yeni pişmiş mısır koçanları ellerinde
Turluyorlardı
Öfkeliydi bir anne
Bir çocuk peşinden sürüklenerek ağlıyordu
Annem gelmişti aklıma o an
Bu ses yüreğimi dağlıyordu
Ekim gecelerinden birinde
Kurtuluş Mahallesi’ne akan
Kıvrım Sokak’tan yırtılan çığlığımı
Ayak izlerimizi kızıla boyayan cam kırıklarını
Ve yıldızları paramparça eden o sesi?
Anımsıyorsun değil mi?
Günlerce bir boydan bir boya voltalar attığımı
Kerpiç duvarların sınırladığı
Toprak zeminlerde aç ve susuz yattığımı
Bir varoştan kaçıp
Başka bir varoşta battığımı
Biliyorsun değil mi? ,
Ey şehir
Kaç yıl oldu seni görmeyeli
Kaç yıl oldu kaç yıl
Sahi Küçük Çarşı duruyor mu?
Saat Kulesi yine zamanlı zamansız vuruyor mu?
Anlatsana bana teker teker sende kalanlarımı
Ne olur susmasana
Anlat işte anlatsana….
Kayıt Tarihi : 17.9.2008 02:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Maziye Gömülen saltça bir şehirdir.Daha net olarak söylemek gerekirse UŞAK'tır. Uşak,şiirde anlatılan yıllarda toplumsal hareketlerin yoğunluğu bakımından,siyasi olaylar bakımından Türkiye'nin en önde gelen illerinden biriydi. Orada üç yıl kaldım.İster istemez o yoğunlukların içindeydik... İtiraf etmeliyim ki 'aşka' ayrılcak ne vaktimiz ne de aşkı yeğleme gibi bir lüksümüz vardı. Her gün okuldan eve sağ dönebiliyor muyuz; ya da her gün okula herhangi bir tehlikeye bulaşmadan gidebiliyor muyuz,kaygımız buydu. Şiirde, Uşak'a gelişimin,oradaki yaşamımın öyküsü vardır. 1970'li yılların ortalarındaki tabloları gözünüzün önünü getiriniz.Bir 29 Ekim gecesi,saat 24.00 sularında,yaşamakta olduğumuz ahşap bir odaya atılan ve 2 arkadaşımızı kaybetmemize neden olan bombayı örnek vereceğim sadece. Kısacası Maziye Gömdüğüm Şehir,sevdaların yaşanmadığı/yaşanmasına olanak tanınmadığı, hatta gündeme bile alınamadığı bir zamanın şiiridir.O dönemin insanları 'aşksız insanlardı' bir bakıma. Çünkü koşullar aşkı us'a bile getirmeyecek değin yaşamsaldı. Aradan 25 yıl geçtikten sonra Uşak'a yolum düştü. Öğrencilik yıllarımızı anımsatan çok önemli mekanlar yıkılmış,yerine başka yapılar yükselmişti. Tanıdık 1-2 kişiyle ancak karşılaşabilmiş olmak büyük bir düş kırıklığı yarattı bende. O tanıdık kaldırımlardan kol kola geçen çiftlerden bazılarının bana gülümsemelerini çok isterdim.Olmadı...
![Necdet Arslan](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/09/17/maziye-gomdugum-sehir.jpg)
Daha kaç kez okusam içim hep aynı yerinden sızlayacak.
Kalbi sıkıştıran, içe dokunan bir şiir.
Yine ahh lan ahh demenin zamanı.
O yıllarda Ankara'daydım; ne acı günlerdi.
Aileler herkes korku içinde; tedirgin, evlatlarının sağ salim dönmelerinden başka bir istekleri yoktu.
Bu günlere geldiğimize şükredelim de bi de bu terör belâsı olmasa...
Bu şiir derinden yaralıyor beni, öylesine dolu dolu ve yaşamdan sahneler ki, ancak sizin kaleminiz yazabilirdi bu hüzünlü şiirsel öyküyü.
Nice şiirlerde görüşmek üzre sevgiler.
Harikaydı okumak,keyifliydi...elbette yüreğinizin hissetiği burukluk yansıdı bizlere...fakat her insan bir roman demişler,boşuna değil ki.
Kutluyorum efendim saygılar kaleminize.
Aslında kendi adıma söyleyecek olursam, şiiriniz keyif verdiği kadar hüznü de, şiire ve yaşama yakışan o derin hüznü de tattırdı.
Umut ve taze umutlarımız hiç tükenmedi tükenmeyecek de, yalnız ne var ki vefa duygusu mu özlem mi nasıl geçmiş olursa olsun o eski günleri maziyi anmadan geçemiyoruz.
Severek okuduğum, hüzünlensem de o derin kederin sızısını duyduğum güzel bir şiirdi.
Yaşasın şairler ve şiirler yaşasın sanat ustaya sevgiler.
Kaç yıl oldu seni görmeyeli
Kaç yıl oldu kaç yıl
Sahi Küçük Çarşı duruyor mu?
Saat Kulesi yine zamanlı zamansız vuruyor mu?
Anlatsana bana teker teker sende kalanlarımı
Ne olur susmasana
Anlat işte anlatsana….
şairim aldı beni götürdü,ne harika dizelerdi,kocamanından kutlarım.yüreğinizin sesi hep çağlasın.
sevgi dolu kalın e miiiiiiiiiiiiiiii
TÜM YORUMLAR (67)