Solgun yüzümde günün yorgunluğu,
gözlerimde o karanlık perdenin ağırlığı,
kan çanağına dönmüş sözlerin sessiz isyanı...
Mavilerden arınmış renkler kaplamıştı çoktan her yanı.
Neydi bu odama yayılan sis tabakası?
Esir olmuştum dudaklarından dökülen sözlere.
İstediğin zaman sever sarardın,
kızdığında sözleri keskin bir hançer gibi saplardın.
Sonra tekrar sever sarardın.
Güya kıyamazdın…
Çıplak ayakla geçtim,
mavi renkle döşeli seramiklerin üzerinden.
Tabanlarımda serinliğini hissetmeme rağmen
sönmedi, aksine daha çok alevlendi közlerin yeniden.
Kaç gece ağlamıştım sana karşı direnmek isterken.
Kaç defa oraya buraya savrulan mavilerini
tutmaya çalışmıştım.
Kaç defa...
Bir mıknatısın demiri çektiği gibi
kendine doğru çekmemiş miydin beni?
Esirin olmamış mıydım?
Elim kolum bağlı seni uzaktan izlerken,
öfke krizinin tetiklediği çaresiz bir intihara
adım adım yaklaşırken,
gönül gergefinde başkalarına işlediğin
mavi sözler canımı böylesine yakarken...
Kalbim suskun...
Yakıp kavuran bir çölde çaresizce beklerken,
bir yudum su yerine koyduğum ellerin...
Elin elime nasıl kavuşur beni görmezsen?
Nasıl kavuşur söylesene?
Çöl fırtınasından gizlenmiş akrep,
çöl susuzluğuna inat deve hörgücü,
çöl gecelerinin yön yıldızı,
mavi boncuk hırsızı!
Elin elime nasıl kavuşur?
Söylesene sevdiğim! Söylesene...
Gözlerim bir an odanın sağ köşesinde duran
bibloda durakladı:
Her renkte irili ufaklı kitaplar yan yana dirildi.
Deri kaplı günlüğümü nasıl da ihmal etmiştim...
Aldım elime açtım sayfalarını birer birer.
Gün ışığında cana geldi birden unutulmuş,
bağrımı yakan, gizlenmiş cümleler...
Beni göçmen kuşlara çeviren,
aklımı başımdan alan, susmuş sedan...
Dikiş tutturamadım bir türlü.
Hangi ucundan tuttuysam elimde kaldı
bir birine denk olmayan maviler.
Her şeklini denedim: Denk gelmediler,
bana uymadılar, üzerime giyemedim.
Mavilerin her yere savruldu.
Dağıldı…
Tutamadım…
Tutamadım…
Kuzeyden esen poyraz camın kanatlarına dokundu.
Kalbimdeki tozlu toprağı alıp Kız Kulesi'ne savurdu.
İşte seninle Marmara kıyısında demlendiğimiz
bir kaç saat... Sen çay içmiştin,
ben gözlerinden abıhayat.
Gözlerin o zamanlar
yabancı gözlere yelken açmamıştı.
İkinci tenini gören bir bendim.
Alevin koru ne yükselirdi ne de azalırdı.
Dile gelmeyen sözlerle bir sen anlardın beni.
Huzursuz gecelerden sonra
ruhum yakası açılmadık maviye uyansa,
bir tek senin huzur veren
sözlerinde durulurdum ancak.
Mücadeleden kaçarak mücadele etmek...
Nasıl da yoruyor insanı…
Seni sevmek her gün batmaktı.
Seni sevmek gün batımıydı.
Sağdan soldan gelen mermilere karşı
sipersiz kalmaktı seni sevmek.
Merhametini esirgeyen
bir kuraklık olduğunu bilseydim,
serabına aldanıp heba eder miydim mavimi?
Yoksa mavi boncuklu sözleri bitirdiğin için mi
bu kadar çabuk tükettin sendeki rengimi?
Söylesene!
Susma!
Konuş!
Artık mavilerin bittiği yerdeyim…
Kayıt Tarihi : 23.7.2019 01:32:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Derin Akkurt](https://www.antoloji.com/i/siir/2019/07/23/mavilerin-bittigi-yerdeyim.jpg)
Nasıl da yoruyor insanı…
Seni sevmek her gün batmaktı.
Seni sevmek gün batımıydı.
TÜM YORUMLAR (3)