MAVİ ŞİİRLERİ

MAVİ ŞİİRLERİ

Feyzi Halıcı

Yükselir semaya doğru ellerim
Mavi gecelerin seher vaktinde
Hakka kanat açar hep emellerim
Mavi gecelerin seher vaktinde

Kaybolur kederim kaybolur ahım
Gözümden yaş olur akar günahım
..

Devamını Oku
Karacaoğlan

Çıktım seyreyledim Niğde'yi Bor'u
Acep gezsem mavi donlum var m'ola
Güzeller durağı Tokat, Engürü
Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Hey geri de deli gönül hey geri
Adana, İlbeyli, Göksun, Tekir'i
..

Devamını Oku
Mahzuni Şerif

Sana hasret, sana hayran gönlümüz
Sarı saçlım, mavi gözlüm nerdesin
Bu gemi bu 'Kara Deniz'
Sarı saçlım, mavi gözlüm nerdesin

Kara peçe, yakışmıyor kullara
Kurban olam şu gittiğin yollara
..

Devamını Oku
Mahzuni Şerif

Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz
Neredesin Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bu Gemi Bu Karadeniz
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

..

Devamını Oku
Alper Gencer

Alçak İsrail donanmasının gemiyi taciz ettiği ilk andan itibaren başlamak istiyorum. Zira inanmazsınız, daha sonra gemidekilerle konuştuğumuzda da benimle aynı duygu ve düşüncede olduklarını öğrenecektim, o vakte kadar biz Ebubekir Kurban’ın güzeller güzeli kızlarının özenerek başörtüsü diktiği Barbie bebeklerin, Gazzeli çocuklara sağ salim ulaşacağından neredeyse hiç şüphe etmiyorduk. Hava güzeldi, kuzenimle 7-8 saatlik bir araba yolculuğu sonrası evde oturmuş Haneke’nin “Bilinmeyen Kod”unu izliyorduk. Neden sonra film bitti, internette (Twitter süper bir şey!) olan bitene uyandım. Kuzenime “haydi, İsrail konsolosluğuna gidiyoruz” dedim. Toparlanırken telefonuma mesaj atan ve benim kuzenime yapmış olduğum teklifin aynısını bana yapan arkadaşım Halid’i(Şimşek) ve onun arkadaşı Hakan’ı(Yılmaz) da arabayla alarak kalabalığa mütevazı bir katkıda bulunmak üzere karşıya, Levent’e geçtik.

Konsolosluğun önünde örgütlenmiş yaklaşık 200-300 kişilik bir kalabalık vardı. Kuzenim, kalabalığın arasından geçerken “hiç başı açık kadın yok” diye fısıldadı. Hayır, başı açık kadınlar vardı ve fakat onları o ufak kalabalığın arasından bile zar zor seçebiliyordunuz. Elbette pozitif ya da negatif bir ayrımcılık yapmak yerine, bu meseleye sahip çıkan kesime göndermede bulunduğumu hepiniz anlıyorsunuzdur. Tekbir, hutbe, tilavet, ezan derken; zaten başka gruplardan gelen vardı ise de, kalabalığı sayıca kuvvetlendirmekten gayrı bir şey yapamamıştır eminim. Çünkü bütün sloganlar İslam’ı refere ediyordu. Bu benim için sorun değildi, bana kalırsa güneş sisteminde olan biten her şey İslam’ı refere ediyordu. Lakin Abese’de lütfettiği gibi “dilediğine inandıran” Allah’ın belki o an için “dilemediği” yahut bitevi bir aydınlanma yaşatmadığı eşhasa(benim karanlığımdan hiç sormayın!) , susmaktan gayrı çare bırakmayan bir topluluktu oradakiler. Haklılardı, kardeşleri hakkında kaygılılardı, İsrail’e doğduklarından beri düşmanlardı, öfkeleri kontrol altına alınmaya değil kendini dışa vurmaya daha iştahlı gözüküyordu. Haliyle, vakit geçtikçe ve kalabalık güçlendikçe o belli belirsiz gördüğüm grupları da görememeye başladım.

Burada bir parantez açalım. Kimseye haksızlık yapmak istemiyorum. Filistin meselesini vakti zamanında kendi meselesi edinmiş ve gidip orada çatışmalar vermiş, türküler yakmış sol gruplar vardı, bilirsiniz. Ama bu meselede onların örgütlenememesini bir türlü anlayamadım. Elbette “İslamcı” arkadaşlarımızın bu duruma katkıları olmuştur. Ama inanmıyorum ki, mazlumun çektiği acıyı yüreğinden hisseden biri, samimiyetle oraya gelmiş olmasın. Birileri de gidip Amerikan konsolosluğunun önünde kusabilirdi içindekini mesela. Yahut konsolosluk şart mı ya, eskiden konsolosluk mu vardı! ? Bu süreçte “yeşil bayrak teröründen gemidekilere üzülemedik” diyen gruplara zerre hak vermiyorum. Yeşil bayrakları terörize bulabilirler, buna lafım yok. Ama insan olmaları, bu meseleye derinden üzülmelerine yetecekti. Mavi Marmara gemisindeki insanlar hangi inanca memur yahut mensup olurlarsa olsunlar, haksızlığa uğruyorlardı ve bu haksızlığa karşı durmak kime hizmet ederse etsin, bu durumdan kim nemalanırsa nemalansın, bir öncelik sonralık hesabına indirgenebilecek denli ucuz değildi, hiç değildi! 29 senelik hayatımda, yaşadığım bu olay, şahit olduğum en büyük turnusoldür. Neler neler okumadım, izlemedim, işitmedim ki! Meğer mazlumun bile bir dini, bir etnisitesi, bir cinsiyeti, bir bilmem nesi varmış. Müslüman mazlumlara, bir tek müslümanlar, diğerlerine diğerleri koştururmuş. Kahrolsun şovenist ahlakçılık!

Sonra tacizlerin, taciz olmaktan gayrı ilerlemediğini, “bu şerefsizler cesaret edemeyecekler” rahatlığıyla görüp, saat beşe doğru evin yolunu tuttuk. Eve geldiğimde son düşündüğümün ne kadar doğru olduğuna şahit oldum. Bunlar külliyen şerefsizdiler ve geminin Gazze’ye yanaşmasından ötürü dehşetengiz bir korkunun içinde, gemiye saldırmışlardı. Helikopter o geminin üstünden aşağı piçlerini dökmeye başladığı zaman, işte tam o zaman, “neden ben o gemide değilim” dedim. Asabım bozuldu, kendimi hiç olmadığım kadar çaresiz hissettim. Öyle bir duygu çöktü ki üstüme, o duygunun bertaraf olması için o gemide olmamdan gayrı çare yok!
..

Devamını Oku
Ülkü Tamer

Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
Serinlik vurdun korularak, canlandı serçelerim;
Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta,
Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.
..

Devamını Oku
Nizar Kabbani

Gözlerinin mavi limanında
Yağmurun renkli ahenkleri esiyor
Güneş ve hayret yelkenkeri
Sonsuzluğa çiziyor yolculuğunu

Gözlerinin mavi limanında
Denize doğru açılır bir pencere
..

Devamını Oku
Metin Eloğlu

Bu ne bu
Bu noksan gökyüzü ne
Bu mavi nemenem mavi
Neyin nesi bu bulut

Erkeklik öldü mü be
..

Devamını Oku
Haydar Ergülen

Ne zaman yurtdışına çıksam, pek sık sayılmaz, yılda bir ya da iki kez, memleketi özler gibi rakıyı özlerim. Rakının kokusu ve buğusu, memleket havası gibi gelir bana. Rakıyı da çok ve sık içtiğimi söyleyemem. Hem rakı içmekle içki içmek aynı şey sayılmaz bana kalırsa. Rakı içmek açık havaya çıkmak gibidir, bir teneffüs duygusu yaşatır insana. Demdir ya rakı, her şey bu demden nasibini alır sanki. Demleniriz, söz de demlenir, anılar, gençliğimiz, dostluklar, aşklar da demlenir rakıyla beraber. Başka içkilerde olmayan bir şey vardır rakıda, en çok geçmiş vardır, içtikçe geçmeyen bir geçmiş demlenir durur içimizde. Ben o demi seviyorum işte. Demde bir cem vardır çünkü, bir olma hali vardır, o yüzden rakı mümkünse meyhanede ve elbette dostlarla birlikte içilmelidir. Yıllar önce gördüğüm bir karikatürü hatırlıyorum: Meyhanedeki yalnız adam başında dikilen garsona 'rakı makı istemez, bana muhabbet getir' diyordu. Üzücü ve 'öğretici' bir karikatürdü. Rakının olmadığı bir meyhaneyi düşünebiliyor musunuz, yanında sözün olmadığı bir rakı da öyle çıplak, terk edilmiş ve ıssız gelir insana. İnsan da ıssızdır o rakının yanında. Rakının buğusu üzümün buğusudur ya rakıyla buğulanan sözü nasıl yabana atarsınız? Rakıyla buğulanan sözler de, aslında hangi viranbağlardan kalmışsa bardağı taşıran üzüm taneleridir. Buğulu sözler, olağanüstü cümleler kurmak üzere seçilen, parlatılan sözler değildir. Tam tersine, belki de en çok o saatlerde bize 'insan olma vakti'nin geldiğini en çok duyumsatan sözlerdir. Buzlu rakıların içimizi ısıtan gevezeliklere yol açması belki de bu yüzdendir. Sözleri, mezelerle karıştırmamalı. Sözlerin meze gibi harcandığı bir masa hemen soğur ki o saatten sonra rakı da beyhudedir söz de. Hem rakıyı da fazla söze boğmamak gerekir. Söz ve rakı birbirine eşlik etmelidir. Belki de sahici meyhanelerde hariçten gazel okumanın yasak olması bu sebeptendir. Rakının 'ara soğukları'nı sözle doldurmaya çalışıyoruz ya, aslında bu rakıya da hayata da hürmet göstermediğimiz anlamına gelir. Hem de hayatta sözleri de meze gibi hızla ve kolayca tükettiğimizi gösterir. Oysa hayatın bulutlu sözleri, rakı burcuna geçildiğinde dilimizden mavi sözler olarak dökülecektir. Rakıyı yudum yudum içmekle hayatı yudumlamanın özeni de, aynı sabır, şefkat ve usulluk içinde gelişmez mi? Sözler de böyle buğulanır, yudumlanır ve demlenir. Demsiz söz, vakitsiz rakılar gibi, çoğaldıkça anlamını, güzelliğini yitirir. Rakıda da öyle değil midir, haddini bilmezsen rakı sana haddini bildirir. Rakıyla sözün adabı birdir, tartımlıdır, yeterincedir, halince, vaktincedir. İkisini de küstürmemeli, ne sözü, ne rakıyı. Sözün demi ile rakının demi cem olduğunda ancak sözler buğulanır. Söylenir, işitilir, duyulur, gider, gelir. Yoksa söz olur, ortada kalır. Aslında rakı vakitleri her zaman aşk vakitleridir. Rakı da aşk gibi mavi bir demdir. Elbette sözün de, rakının da, aşkın da bir dem olduğunu can kulağıyla duyanlara...
..

Devamını Oku
Rene Char

Kambur yürüyen gökyüzü soluk soluğa kalıyor çabucak;
Arabulucu, duyulmadı;
Onu mavi üstüne mavi, siyah üstüne altın rengi boyuyorum.
Bu gök bir ilkokullu çantası,
Dutların lekelediği.


..

Devamını Oku
Ahmet Ağdere

Ey gözleri mavinin efsununa bürünmüş sevgili;
Giydim mavi firari rüyalarımı yanına geliyorum!
Adım atsam bir mavi uzaklık, adım atsam bir mavi yakınlık,
Nereye asarsam asayım kendimi, başımı kaldırdığımda
Hep gözlerinin mavi çeşmesinden içiyorum hicranı...

Her kadın veya genç kız, biri ona aşık olursa bilir ve mavi mavi titrer ya,
..

Devamını Oku
Nesrin Göçmen

Maviyi başka sevmesindendi
Mavi güllerin açması o gülünce
Mavi sanki mutluluk simgesiydi
Mavi mavi bakardı inceden ince

Mavi anılmaktı, mavi yaşamdı
Sanki mavi sevgi göstergesiydi
..

Devamını Oku
Ali Lidar

50.

'Mavi Saçlı Kadına'


Bugün, ömrümde ilk defa bir kadına sarılıp ağladım. Abartmayalım tamam daha önce de ağlamalı vedalaşmalar falan yaşadım elbette. Ama ömrümde ilk defa bir kadına sarılıp, kafamı onun mavi saçlarına gömüp hüngür hüngür, sümüklerim aka aka ağladım. Nedeninin, niçininin hiç ama hiç önemi yok. Konuşulan, konuşulamayan, yaşanan, yaşanamayan, hayal edilen ya da edilemeyen bir sürü şeyin son durağıydı burnumu yasladığım siyahımsı mavi saçlar. Utanmadım, oysa bugüne kadar böyle bir durumun utanılacak bir şey olduğunu düşünmüştüm hep. Gözyaşlarım kadının mavi saçlarına dökülürken içimden geçen tek bir şey vardı. Hiç dinmesinler, hep aksınlar.. Mavi saçlı kadın sol eliyle saçlarımı usulca okşasın. İster acıma ve merhamet dolu hislerle yapsın bunu, ister hiçbir şey hissetmeden. Şartlar ve göz pınarlarım izin verseydi sonsuza kadar o şekilde ağlayabilirdim. Üzgün olduğum için mi ağlıyordum peki? Hayır. Elbette tarifsiz bir üzüntüyle başladı her şey. Yan yana saçma sapan bir duvarın üzerine oturmuş, son olmasından deli gibi korktuğum ama son olduğunu da adım gibi bildiğim sigaralarımızı yakmıştık. Gözlerim yaş istihkakını çoktan doldurmuşlardı. Ama bir türlü akamıyorlardı. Belki de o tür bir alışkanlıkları olmadığından. Ama anladı mavi saçlı kadın ve dünyanın en güzel gözlerini gözlerime dikip "istersen bana sarılıp ağlayabilirsin" dedi. Normalde itiraz etmeliydim, etmedim. Utanmalıydım en azından, utanmadım da. Sanki bana böyle bir şey söylemesini bekliyormuş gibi kafamı mavi saçlı kadının saçlarına gömüp içimi çeke çeke ağlamaya başladım. Saatle ölçülen zamana göre çok uzun sürmemiş olabilir, ama içimin saatine sorarsanız sonsuzluk kadar uzun bir süre ağladım. Hiç bitmesin istedim, çünkü ağlamayı kestiğimde sarılmayı da bırakacaktı bana. O yüzden o kısacık ana bütün ağlayamamışlıklarımı sığdırırcasına ağladım. Bütün hayal kırıklıklarımın, bütün çaresizliklerimin, bütün özlediklerimin bir parçasını akan gözyaşlarımla birlikte kadının mavi saçlarının arasına bıraktım. Ona sarılmadan önce çok üzgündüm, sarılmayı bıraktıktan sonra iyice katlanmıştı üzüntüm. Ama bu ikisi arasında geçen zamanda, galiba mutluydum. Evet evet hıçkırarak ağlayan mutlu bir adam olmuştum ben o an.. Mavi saçlı kadının fazla zamanı yoktu, galiba tahammülü de kalmamıştı. Ve en az benim kadar o da üzgündü. Elinden bir şey gelmiyordu çünkü. Gitmesi gerekiyordu, gitmesi, kendini dinlemesi, belki yalnız kalması gerekiyordu. Öyle de oldu. Gitti de. Giderken farkında olmadan mavi saçlarının arasına takılmış bir kaç damla yaşı da beraberinde götürdü. Yağmur yağmasın istedim arkasından bakarken, doğal yollarla kuruyana kadar kalsınlar saçlarının arasında.
Mavi saçlı kadın kıvırcık saçlı adamla karşılaştığında çok üzgündü. Çok incitmişlerdi onu, çok yaralıydı. Kıvırcık saçlı adam onu iyi edebileceğini zanneti. Ama oyuncaklardan, bazı hikayelerden ve yıpranmış iyi niyetlerden başka hiçbir şey yoktu elinde avucunda. Çok güçsüz bir adamdı kıvırcık saçlı adam ve çok örselenmişti mavi saçlı kadın. Oyuncaklar ve iyi niyet yetmedi mavi saçlı kadının yaralarını iyileştirmeye. Yapacak bir şey yoktu.. Kıvırcık saçlı adam umutla çırpındı, mavi saçlı kadın umutsuzlukla seyretti. Mavi saçlı kadının elinden hiçbir şey gelmiyordu, kıvırcık saçlı adam bunu anladı. Tabi dua etmekten ve işlerin tersine dönmesini dilemekten hiç vazgeçmedi, ama mavi saçlı kadına da engel olamadı. Kadın gitti..
..

Devamını Oku
Atakan Kartaltepe

O mavi, bu da mavi... bakışlar - gözler mavi
Aşk mavi, sevdâ mavi... hâl mavi - hâlim mavi
An mavi, zamân mavi... soruşlar - sözler mavi
Gün mavi, gece mavi... dost mavi - zâlim mavi



..

Devamını Oku
Aydın Yılmaz

mavi güvercinler gördüm
mavi göklerde
mavi düşleri vardı
mavi göllerde

mavi güvercinler gördüm
mavi umutlarda
..

Devamını Oku
Füsun Dudurga

Nereye gitsem mavi
Ne tarafa baksam mavi
Neye dokunsam mavi
Haykırsam sesim mavi
Deniz mavi, gök mavi
Gözyaşlarım bile mavi
Ölüm mavi, dirim mavi
..

Devamını Oku
Muharrem Elmacı

Bulut mavi, gök mavi, göz mavi,
Kumaş mavi, desen mavi, desten mavi.
Sen mavi, yedi sülalen mavi.
Baktım evin mavi, köyün mavi.
Korktum, Allah aşkına, senin şehrinde mi mavi?
..

Devamını Oku
Mustafa Hoşoğlu

Mavi mavi masmavi

Mavi mavi masmavi
Saha yeşil,gök mavi
Üç büyük de ne imiş
En büyük Bordo Mavi

..

Devamını Oku
Erhan Demir

Mavi
Mavişe mavişlendi
Maviş maviye mavilendi
'Maviş' dedi mavi, meyillendi
'Mavi' dedi maviş, kilitlendi..

Mavi ile maviş;
..

Devamını Oku
Sabri Ceyhan

Bu kadar mı yakışır aşka adın,
Bu kadar mı iyi anlatır özlemi rengin,
Bu kadar mı bezenir bir renk sevdaya,
Bu kadar mı insanı umutlandırır bir renk.
Gözümü açsam mavi,
Ufuklara dalsam alabildiğince mavi,
Gök mavi, düşlere benzeyen beyaz bulutlarla,
..

Devamını Oku