ALPER GENCER MAVİ ŞİİRLERİ

ALPER GENCER MAVİ ŞİİRLERİ

Alper Gencer

Mavi Marmara bir gemi değil, bir devrimdir. Allah’ın, biz kulları ibret alsın için, gözümüzün önüne serdiği bir Kerbela sahnesidir. Zalim ile mazlumun, Hak ile batılın; kafalarda hiç şüphe bırakmayacak denli birbirinden ayrılmasıdır. İnsanlığı temsilen, bütün dünya vatandaşlarına gönderilen açık bir mektuptur. Okuması yazması olan hemen herkes, bu açık metnin ne manaya geldiğini yüreğiyle kavrar. Okuma yazma derken, harflerden bahsetmiyoruz tabi ki! Okumak zaten gözle değil, kalpledir. Kalbi olmayanlar; okuma yazma bilmezler!


Halen içinizde Mavi Marmara’nın bir tersanede yapılan ve suyun yüzeyinde yol alan, bilmem kaç tonluk bir gemi olduğunu düşünen demir kafalılar varsa, şunu bir an evvel açık etmem lazım. Mavi Marmara, benim inancıma göre, Allah’ın emri ile cennette melekler tarafından bina edilen bir mananın, yeryüzünde bir gemi iskeletine bindirilmesidir. Yani gemi, o mananın yalnızca kıyafetidir.

Bu açıdan bakınca Mavi Marmara, taşıdığı mana itibarı ile her şey olabilir. Bir bakarsınız tren olur, bir bakarsınız uçak. Kim bilir belki bir gün uzunca kanatlarıyla bir kuş… Evrendeki her şey gibi mülkiyeti sadece ama sadece Allah’a aittir. Ne İHH, ne de o gemiye binen diğer muhterem eşhas, Mavi Marmara bizimdir diyebilirler. Allah’ın emrine vesile olmuşlardır ve bundan gayrı/öte bir güçleri de yoktur. Şimdi gücü olan birileri var ise, onlar da o mananın içinde eriyen dokuzudur. Allah rahmet eylesin!

Neden bunların izahına girdim peki? Çünkü Mavi Marmara’nın geçtiğimiz haftalarda Gazze’ye, tekrar yola çıkması planlanıyordu ama bir şekilde nasip olmadı. Yaptığımız planın tutması için tek şart varsa, o da yaptığımız planın Allah’ın planıyla aynı olmasıdır! İç ve dış baskılar neticesinde bu geminin demir alamıyor oluşundan ötürü ortalığı kirli bir eleştiri yağmuru götürüyor durumda. Başta İHH olmak üzere, İsrail’in baskılarına boyun eğdiği düşünülen hükümet de eleştirilenler arasında. Anlamak mümkün değil!

Neyi anlamak mümkün değil biliyor musunuz? Her şeyi! Kardeşlerim! Canlarını feda uğruna, bu muazzam devrimi en yakın yerden, yani gemiden seyredenlerin daha neden çekincesi, korkusu olabilir ki? ! Zamanı değildir, Allah o geminin kalkması için bir “ol! ” vermemiştir ve dahası belki de Mavi Marmara yoluna bir gemi ile devam etmeyecektir artık, kim bilir! Bu eleştirileri yapanları, Mavi Marmara’nın manasını bir gemi üzerine düşürmekle, pek putperestçe buluyorum açıkçası.
..

Devamını Oku
Alper Gencer

Alçak İsrail donanmasının gemiyi taciz ettiği ilk andan itibaren başlamak istiyorum. Zira inanmazsınız, daha sonra gemidekilerle konuştuğumuzda da benimle aynı duygu ve düşüncede olduklarını öğrenecektim, o vakte kadar biz Ebubekir Kurban’ın güzeller güzeli kızlarının özenerek başörtüsü diktiği Barbie bebeklerin, Gazzeli çocuklara sağ salim ulaşacağından neredeyse hiç şüphe etmiyorduk. Hava güzeldi, kuzenimle 7-8 saatlik bir araba yolculuğu sonrası evde oturmuş Haneke’nin “Bilinmeyen Kod”unu izliyorduk. Neden sonra film bitti, internette (Twitter süper bir şey!) olan bitene uyandım. Kuzenime “haydi, İsrail konsolosluğuna gidiyoruz” dedim. Toparlanırken telefonuma mesaj atan ve benim kuzenime yapmış olduğum teklifin aynısını bana yapan arkadaşım Halid’i(Şimşek) ve onun arkadaşı Hakan’ı(Yılmaz) da arabayla alarak kalabalığa mütevazı bir katkıda bulunmak üzere karşıya, Levent’e geçtik.

Konsolosluğun önünde örgütlenmiş yaklaşık 200-300 kişilik bir kalabalık vardı. Kuzenim, kalabalığın arasından geçerken “hiç başı açık kadın yok” diye fısıldadı. Hayır, başı açık kadınlar vardı ve fakat onları o ufak kalabalığın arasından bile zar zor seçebiliyordunuz. Elbette pozitif ya da negatif bir ayrımcılık yapmak yerine, bu meseleye sahip çıkan kesime göndermede bulunduğumu hepiniz anlıyorsunuzdur. Tekbir, hutbe, tilavet, ezan derken; zaten başka gruplardan gelen vardı ise de, kalabalığı sayıca kuvvetlendirmekten gayrı bir şey yapamamıştır eminim. Çünkü bütün sloganlar İslam’ı refere ediyordu. Bu benim için sorun değildi, bana kalırsa güneş sisteminde olan biten her şey İslam’ı refere ediyordu. Lakin Abese’de lütfettiği gibi “dilediğine inandıran” Allah’ın belki o an için “dilemediği” yahut bitevi bir aydınlanma yaşatmadığı eşhasa(benim karanlığımdan hiç sormayın!) , susmaktan gayrı çare bırakmayan bir topluluktu oradakiler. Haklılardı, kardeşleri hakkında kaygılılardı, İsrail’e doğduklarından beri düşmanlardı, öfkeleri kontrol altına alınmaya değil kendini dışa vurmaya daha iştahlı gözüküyordu. Haliyle, vakit geçtikçe ve kalabalık güçlendikçe o belli belirsiz gördüğüm grupları da görememeye başladım.

Burada bir parantez açalım. Kimseye haksızlık yapmak istemiyorum. Filistin meselesini vakti zamanında kendi meselesi edinmiş ve gidip orada çatışmalar vermiş, türküler yakmış sol gruplar vardı, bilirsiniz. Ama bu meselede onların örgütlenememesini bir türlü anlayamadım. Elbette “İslamcı” arkadaşlarımızın bu duruma katkıları olmuştur. Ama inanmıyorum ki, mazlumun çektiği acıyı yüreğinden hisseden biri, samimiyetle oraya gelmiş olmasın. Birileri de gidip Amerikan konsolosluğunun önünde kusabilirdi içindekini mesela. Yahut konsolosluk şart mı ya, eskiden konsolosluk mu vardı! ? Bu süreçte “yeşil bayrak teröründen gemidekilere üzülemedik” diyen gruplara zerre hak vermiyorum. Yeşil bayrakları terörize bulabilirler, buna lafım yok. Ama insan olmaları, bu meseleye derinden üzülmelerine yetecekti. Mavi Marmara gemisindeki insanlar hangi inanca memur yahut mensup olurlarsa olsunlar, haksızlığa uğruyorlardı ve bu haksızlığa karşı durmak kime hizmet ederse etsin, bu durumdan kim nemalanırsa nemalansın, bir öncelik sonralık hesabına indirgenebilecek denli ucuz değildi, hiç değildi! 29 senelik hayatımda, yaşadığım bu olay, şahit olduğum en büyük turnusoldür. Neler neler okumadım, izlemedim, işitmedim ki! Meğer mazlumun bile bir dini, bir etnisitesi, bir cinsiyeti, bir bilmem nesi varmış. Müslüman mazlumlara, bir tek müslümanlar, diğerlerine diğerleri koştururmuş. Kahrolsun şovenist ahlakçılık!

Sonra tacizlerin, taciz olmaktan gayrı ilerlemediğini, “bu şerefsizler cesaret edemeyecekler” rahatlığıyla görüp, saat beşe doğru evin yolunu tuttuk. Eve geldiğimde son düşündüğümün ne kadar doğru olduğuna şahit oldum. Bunlar külliyen şerefsizdiler ve geminin Gazze’ye yanaşmasından ötürü dehşetengiz bir korkunun içinde, gemiye saldırmışlardı. Helikopter o geminin üstünden aşağı piçlerini dökmeye başladığı zaman, işte tam o zaman, “neden ben o gemide değilim” dedim. Asabım bozuldu, kendimi hiç olmadığım kadar çaresiz hissettim. Öyle bir duygu çöktü ki üstüme, o duygunun bertaraf olması için o gemide olmamdan gayrı çare yok!

Sabaha kadar uykusuz haber izledik. Öğlene doğru kısa bir süreliğine nasıl olmuşsa sızmışım. (Allah affetsin!)

..

Devamını Oku