Bir ördek varmış. Rengi maviymiş. Kendini hep çirkin bulurmuş. Kardeşlerinin içinde tek mavi renkli oymuş. Günler geçtikçe daha da yalnız kalmış. Herkes ona farklı bakıyorlarmış. Yaşadıkları çiftlikteki bütün hayvan arkadaşları onunla alay ediyor sen ne çirkinsin diye dalga geçiyorlarmış. Kardeşlerinin hepsinin rengi sarıymış.
Küçük ördekler sarı olurmuş ya ama bizim mavi ördek değişikmiş. Günler geçiyor ve arkadaşlarıyla arasındaki soğukluk büyüyormuş. Mavi ördek gezmelere bile yalnız gidiyormuş. Kardeşleri de onu farklı görüyor çirkin diyorlarmış. Mavi ördeğin annesi onu teselli etmek istiyormuş ama diyecek söz bulamıyormuş. Sürekli ben neden maviyim diyormuş. Çiftlikte her geçen gün daha çok sıkılıyormuş. Kaçmayı düşünmeye başlamış. Çok uzaklara gidecekmiş hayalinde. Ve…
Bir gün çiftliğe bir adam gelmiş. Ve onu görmüş. Gözlerine inanamamış. Ve sahiplerine gidip onu sormuş. Adamlar konuşuyorlar ama o bir şey anlamıyormuş. Sonra sahibi bir kafesle gelmiş. Onu yakalayıp kafese koymuşlar. Annesi ve kardeşleri çaresiz seyretmişler. Hatta kardeşleri onun gittiğine sevinmişler. Uzun bir yolculuktan sonra kocaman binaların olduğu bir yere gelmişler. Her tarafta insanlar varmış. Bir süre sonra yeni sahibi onu alıp bir bahçe içinde bir küçük kümese koymuş. Burada yalnız başınaymış. Her gün önüne çok güzel yemekler koyuyor onunla zaman zaman anlamadığı bir dilde konuşuyor o ise sadece ona bakmakla yetiniyormuş. Büyüdükçe tüyleri parlamaya rengi daha bir canlanmaya başlamış. Boyu uzamış ve kocaman kanatları olmuş. Sonra bir gün sahibi onu kümesinden almış. Bir arabaya koyup kocaman binaların arasından gitmeye başlamışlar. Ve bir süre sonra içinde o zamana kadar hiç görmediği bir sürü hayvanın olduğu bir yere gelmişler.
Burada bütün hayvanların garip bir havası varmış. Hepsi farklı bir havada konuşuyorlar sürekli gösteri diye bir şeyden bahsediyorlarmış. Onu da diğerlerinin arasına bırakmış sahibi. Burası bütün hayvanların bir arsada olduğu koca bir bahçeymiş. Her birinin ayrı bir köşesi varmış. Ve ilerde küçük bir göl görmüş. Hemen koşup göle girmek istemiş. Tam suya girecekken bir ses duymuş.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...