Zaman,
unutulmuş bir taş parçası gibi…
Takvimimizden düşer;
titrek, ağır ve alaycı…
Görünmez bir el dokunur yüzümüze…
Hayat yavaşça çözülür…
Biz hâlâ anlam ararız…
Çünkü Münzevice hüzün,
kayıp anahtarları hep ceplerimizde saklar…
Bu sabah;
mazimin eski fistanını giydim…
Sol omzundan bir dikiş atmış zaman…
Eteğinden hâlâ küçük bir çocukluk sarkıyor.
Kalbim?
Limonata gibi ekşi…
İçine biraz yalnızlık sıktım…
Bir de senin adını.
Karıştırdım, olmadı.
Evde eski defterler var…
Bazılarında çocukluğumun sesi hâlâ bekler.
Açıyorum sayfaları kendimi özleyince…
Kurumuş fesleğen yaprakları düşüyor;
“şimdi ağlamak serbest” diyor biri.
Sen hiç kendi kendine sarıldın mı gece?
Ben sarıldım.
Kahve koyuyorum masaya…
Sanki sen de buradaymışsın gibi.
Bir yudum alıyorum…
Tatlı ve acı aynı anda dokunuyor damağıma.
Şehir kalabalık…
Ama kimse kimseyi anlamıyor.
Ayak seslerim kaldırım taşlarının altında…
Gizli gizli konuşuyor…
Bedenim,
çatlamış duvarlı bir ev artık…
İçinde hâlâ sobası yanıyor…
Küçük bir çocuk,
pencereden yıldızlara bakıyor…
Yaşlanmak,
kaybolmak değil belki de;
gizli kırgın çiçeğin,
bütün yorgunluğa rağmen
kendi toprağında usulca açması…
Bir zamanlar vardı…
Gözlerimde ışık…
Şimdi aynalarım kırık…
Her parçam başka bir gökyüzünü yansıtıyor.
Ben o kırık aynalarda,
kendi kendime masallar anlatıyorum…
Ve bil ki,
her duygu bu kalpte bir şiire dönüşür.
Her kayıp, yeni bir başlangıcın
gizli parantezi olur.
Zaman ağır ağır yürür…
Ben her sabah yeniden doğarım…
Bir lavanta yaprağı gibi kokarım.
Bir çocuk kahkahası gibi çoğalırım.
İşte bu yüzden,
adımı sorarsan rüzgâra,
“Nazım’ın kardeşi” der belki;
çünkü ben de tıpkı onun gibi
hüzünden bir lunapark kurdum içime…
Salıncağım kırık,
Gökyüzüm hâlâ mavi.
Münzevi Zeyrek
Kayıt Tarihi : 24.9.2025 14:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!