Matüridi Üçüncü Bölüm

İsmail Uysal Özden Özgür
174

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Matüridi Üçüncü Bölüm

Mail adresim
[email protected]
13 word dosyası olarak isteyene Allah rızası için yollayabilirim
1050 yıl önce yükselen akıl

(Ebu Mansur el-Matüridi)

Allahım! Ya bugün?
BEN ÇOK UTANDIM KİTABÜ-T TEVHİD ADLI ESERİNİ OKUYUNCA

ALLAH’IN SIFATLARI ÜZERİNE

İÇİNDEKİLER:
1-Allah’a cisim kavramının nisbet edilmesi.
2- Allah’a şey kavramının nisbet edilmesi
3-Allahın sıfatları
4-Tekvin (Yaradılış)
5-Ka’bi’nin zati sıfatlar ve fiili sıfatlar hakkındaki görüşlerinin ...eleştirisi
6-Kelam sıfatı üzerine.


ALLAH’A CİSİM KAVRAMININ NİSBET EDİLMESİ.

Duyulur alemde cisim yönleri ve sınırları olan üç boyutlu ve parçalara bölünen şeydir.Yön,sınır,boyut ve parçalar sonradan oluşun belirtileridir,yani yaratılmışlardır.
Oysa Allah’ın hiçbir benzeri yoktur,
Eğer,Allah’a cisim denilseydi o zaman Allah’a kişi ve ceset demek te doğru olurdu.Oysa bunların tümü nas ile(Kuran ile ve gerçek olan hadislerle kanıtlanan bilgi,delil,kanıt) reddedilmiştir.Allah’ı fail veya alim ve benzeri isimlerle isimlendirmek doğrudur.Nedeni ise naslarda (Kuran ve hadislerde) olmasıdır.Oysa cisim hakkında nas yoktur.Bunları yaratılmışlara benzemeyi kastetmeden Allah için kullanabiliriz. Fail neden cisim olmasın derlerse,şu söylenir:Duyulur alemde bu şekilde isimlendirilen herkes cisimdir.Eğer Allah’a nas ile verilen ismi cisim ile aynılaştırırsak,Allah’ı da cisim kabul etmek gerekir.Ayrıca cisim isim araz fiil,hareket-sukun,uzunluk ve genişlik gibi unsurları olan ayrıca birleşik bir nesnenin adıdır.Çünkü birleşik kavramının sözünde olmasa bile içeriğinde ceset,renk,tad v.b şeyler vardır.bunlar Allah’a eş tutulabilir mi? (Nisbet edilir mi?)


2
ALLAH’A ŞEY KAVRAMININ NİSBET EDİLMESİ
…..Denilirse; Allah için diğer şeylere benzemeyen şey diyorsunuz da neden cisimlere benzemeyen cisim demiyorsunuz? Çünkü şeyler cisim söz konusu olmayan araz ve sıfatlardır. Ayrıca (La ke-l eşya) yani şeylere benzemeyen sözü kanıt değildir Eğer onların dediği gibi düşünürsek,madem ki Allah diğer şeylere benzemeyen şeydir; o zaman diğer insanlara benzemeyen bir insandır da denilebilir. Yani mantık dışıdır.Allah bir cisim değildir ki; cisimler gibi olmayan cisim denilebilsin.
Ayrıca cisim şeylerin (Hacimli ve hacimsiz) iki türünden birisini oluşturur.O zaman da cisimlere benzemeyen cisim yargısı oluşmaz.
Bizim amacımız şudur; şeylerdeki cisim ve sıfatların içerikleri ile beraber tümünü Allah’tan uzaklaştırmaktır. Çünkü o zaman benzerlik de ortadan kalkar. Şey konusunu açalım.
Birincisi biz şeyi isim kabul ederiz. Örneğin desek ki; falan kişi devrinin yeganesidir.(Tek üstün kişisi manasında) Milletinin yeganesidir.Bu durumda o kişi tek tek millet fertlerinin de yeganesi olmaktadır. Oysa kastedilen kişinin tek (Vahid) olmasıdır. O kişinin eşi benzeri olmamasıdır. Demek ki isimde teşbih olmaz.
Şura suresinde “Hiçbir şey onun benzeri değildir” ayeti var. Eğer şey kullanılmasaydı, diğer şeylerin şey oluşunun Allah’tan soyutlanması nasıl olacaktı.
Şey olarak nitelemek Allah’ın zatının varlığının yüceltilmesidir. Cisim değil demek bunu içermez. Ne övgü ne yüceltme vardır.Örneğin alim değil,kadir değil (La alim la kadir) deyişleri de azamet ve yücelikten soyutlamayı anlatır.Buna karşılık alim ve kadir yüceliği ve azameti anlatır.
Gerçek şu ki; duyulur alemde şey de desek, alim, kadir de desek, Allah’ın zatının mahiyetini(İçeriğini) anlatmaz.Şey,var oluşu,alim ve kadir sıfat oluşu anlatır.Cisim dendiğinde ise,cismin yön boyut ve sınırlarını da kabul etmiş oluruz. Yani yaratılmış olduğunu da.
Algıladığımız şey aklımızı aşmışsa, dile getirirken teşbih(benzetme) yapar ve ekleriz. Yaradan için böyle değildir. Mesela ahret mükafatı (ödülü) ve azabı algılanan dünya nimetleri ile anlatılmıştır. Alim ve Kadir de öyle. Bunları kullandığımızda, Allah’ı bunlardan soyutlarız. Bu teşbihin yani benzetmenin sonunda anlam olarak, tevhide yani Allah’ın eşi benzeri dengi yoktur ayetinin anlattığı tekliğe döneriz.Bunu yapmamak küstahlıktır.
Örneğin sorsak:
-Cisim nedir?
-Üç boyutlu nesnedir.
-İnsan nedir?
-duyulur alemdeki insan elbette, idrak eden, algılayan ölümlü canlı.
-Alim nedir?
-Mevsufundan kapalılığın kalkması.
-Kadir nedir?
-Nesne ve olayların,ona karşı direnemeyip uysallık göstermesi.
Bunlar gibi Allah Alimdir ve Kadirdir denilebilir ama ARDINDAN DUYULUR ALEMDEKİ GİBİ DEĞİL DİYE EKLENİR. Onun alimliği ve kadirliği başkası sayesinde değil kendindendir.
Vahid nedir?
-katlanamayan bütün.
-İkiye bölünemeyen parça.
-Bunların arasında kalan.
Bunları yaratan.
Yaratan:
-Hüviyeti bilinen değildir.
İçeriği bilinen değildir.İçeriğini anlatan dil susar,ifadesi bocalar,akıllar aciz kalır.,anlayışlar hayrete düşer.İşte alemlerin yaratıcısı ve geliştiricisi Allah’tır.
Son olarak,cisimlerle Allah arasında benzetme yapılamaz,olmaz.Böyle diyenler,cisimlerin her birinin yaradılış sırrını çözdülerse bile bu da yaratılmış olanın bir sırrı olur.Yaratanın değil.Bir şey Allah’tır demek için dil ile onun isimlendirilmesi gerekir. Bu ise çağlardır olmamış ve hiçbir zaman da olmayacaktır.

3

ALLAHIN SIFATLARI
Allah’ı Kadir, Alim, Hayy, Kerim gibi isimlerle isimlendirmek,hem nakli hem de akli delillerle olasıdır.
Daha önce Allah’ın isimlerinin onun ilahi zatı(Kişiliği) ile benzer olamayacağını açıklamıştık.
Akıl da Allah’ın bazı sıfatlarla nitelenmesini kabul eder. Çünkü nesneleri tüm özellikleriyle Allah yarattığına göre,bu onun iradesini de ortaya koyar.
İlahi eylemlerin göze çarpan nitelikleri, bir bozukluk olmaksızın,hikmet yönteminin dışına çıkmaksızın,düzenli bir şekilde ardı ardına devam etmesi,eylemlerin konusunu oluşturan şeyin,onun iradesi ile oluştuğunu(Failin iradesi) gösterir.Sonuç olarak yaratma yaratanın bir eylemidir.
Allah birden çok şeyi yaratmış ve yok etmiştir. Gece ve gündüz gibi tekrar eden şeylerle ise iradesi ile bozduğunu düzelttiği anlaşılır,yok ettiğine vücut verdiği anlaşılır.Yok olanı yarattığı,bulunanı yok ettiği anlaşılır.Bunlar şuursuzca bir yaratma olamaz (Tab)
Allah alemi hiçten(La min şey) yaratmıştır.Bu ancak iradenin son noktasında olan zatın,fiili olan bir yaratma türüdür.(Allah’a ait)
Hiçten yaratan birinin, yarattığı şeyi şuursuzca bir yaratma şekli olamaz. Bu durumda yaratıcının iradesi, başkasının hükmü altına girmesi ve zeval(Yok olma) belirtisi anlaşılır ki Allah bundan münezzehtir.(Soyutlanmıştır)
İnsandır ki, acizdir ve iradesi Allah’ın hükmü altındadır ki,duaları onadır.Allah’lık iddia eden de görülmemiştir.
Allah’ın gücü ve iradesi ile tabiatın düzen ve dengesi korunmaktadır. Eğer güçsüz olsaydı,çoktan tabiatta denge ve düzen kalmazdı.Zaten güçten yoksun bir yaratıcı,hem kendine hem zıddına hakim olamaz. Gerçek şudur: Allah’tan olan şeyler, onun iradesi ve gücü ile oluşmuştur. Duyulur alemde bunları bilmek, duyulur alemin ötesini bilmenin kriterlerini oluşturur.Ayrıca Allah tüm nesneleri,yarattıklarının ihtiyaçlarına yanıt verecek ve sürekliliği sağlayacak şekilde yaratmıştır. Yani Allah deneme yanılma yöntemini kullanmaz.
O Allah ki kainatı, bir yaratıcının varlığına ve birliğine delil olacak şekilde yaratmıştır.
Peygamberlerin ilahi mesajları da buna bir delildir. İnsanlar gerçekten buna uysalardı, hiçbir ayrılık ve bölünme olmazdı.


4

TEKVİN (Yaradılış)
Allah’ı söze katmadan, yaradılmışların yaratıldığından söz etmek olası değildir. Duyulur aleme baktığımızda her güçlü kişinin bir eylemini görürüz.Allah ta yaratır ve yönetir.
Yaratıklarda kötülüklerle (Şer,fesat,çirkinlik v.b) nitelendirme yapılabilir.Bunlar Allah’a karşı yapılırsa küfür olduğuna göre, Onun zatından değildir.

Allah’tan bir eylemin oluşması, ezelde değil de,sonradan olmuşsa,hep sonradan devam etmesi gerekir denirse,Allah’ın eylemleri ezelde olmamıştır sonucu çıkar.Yada Allah’ın zatı (kendisi) dışında bir nedenle sonradan olmuştur sonucuna varılır.
İşte tartışma bu noktada çıkar.
Ama zatından dolayı eylemi yapan değilse Allah’ı eylemsiz kılmak olur. Allah’ı eylemsiz kılamayacağımıza göre Allah’ın eylemleri sonradan değil ezelidir. Şöyle düşünenler olabilir. Madem Allah nesneleri ezelde yokluktan varlık alemine çıkardı (Tekvin) ,o zaman yaratılanlar neden ezelde olmasın? (Mükevven)
Bunun yanıtı şudur: Ezelde olsa zaten yaratılan olmuş haldedir.O zaman ilahi ilim ve güç yoktur,oysa yoktan varlık alemine çıkarmada yani tekvinde Allah’ın ilmi ve gücü vardır.Yani Allah zamanı geldiğinde ilmiyle eylemini yapar.
Bakınız, her yaratılmış ve eylem gücü olan,bir araç kullanarak ve çaba harcayarak eylem yapar ama yoktan var eden yalnız Allah’tır.
Kudret irade ve diğer esaslar da bu esasa bağlıdır.
Kul sonucu beraberinde olmayan bir şeye güç yetiremez. Cinayet işlerse katil olur, oku atar isabetli olursa başarılı olur.
Bedenini hareket ettirmeden hareket edeni durduramadığı gibi duranı hareket ettiremez. ALLAH İSE BUNLARIN HEPSİNİ YAPAR.
Hiç kimse yoktur ki yaşadığı devirde ilahi emir ve yasaklara muhatap olmasın. Yani herkes yaşadığı devrin emir ve yasaklarına muhatap olduğuna göre,bu onların yoktan varlık alemine vakti gelince çıkarıldığının bir kanıtıdır.Yani sonradan oluş içine ne girerse vücut bulana aittir Allah’a ait değildir.


5
KA’Bİ’NİN ZATİ SIFATLAR VE FİİLİ SIFATLAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN ELEŞTİRİSİ

Mutezile’ye göre Ka’bi yeryüzü sakinlerinin imamıdır.Öyle mi acaba,bakalım.
Kabi’ye şöyle bir soru soralım
-Yaratmak(halk) fiil eylem midir? (Fiil midir?)
Eğer eylem derse,o zaman niye sıfat diyorsun deriz. Eğer sıfat derse Allah için kötü, çirkin,fesat da demiş olur.
Ka’bi diyor ki:rahmet ve merhamet sıfat fiildir. Yine diyor ki yerme ve sövme (Lanet ve şetm) de sıfat fiildir. O zaman şu sözü neden söylüyorsun? “Allah Rahim’dir kulları hakkında kendileri için elverişli olmayan şeyleri yapmaz.”
Oysa bütün bunlar Allah’ın kulları hakkında gerçekleştirdiği fiillerdir.
Yine Ka’bi der ki: Allah ezelde ne Halik (Yaratan) ne Rahman’dı. Onun kudreti onu Halik ve Rahman yaptı. O zaman biz ey ezelde Halik ve Rahman olmayan Allah mı diyeceğiz?
Ka’bi ye soralım;
-Allah’ın mahlukatı yaratmaya gücü var mı?
Yoktur derse Allah’ı güçsüz ve iradesiz duruma sokar. Vardır derse Allah’ın ezelde Halık ve Rahman olduğunu kabul etmiş olur.


6

KELAM SIFATI ÜZERİNE.

Ka’bi Bakara suresi 106. ayetteki “Biz unutturduğumuz bir ayetin yerine ya ondan daha hayırlısını, ya da benzerini getiririz. “ ve En’am suresi 91. ayetteki “De ki; Musa’nın getirdiği kitabı kim indirmiştir?) içinde geçen ityan ve meci yani getirme ve gelme sözcüklerinden yola çıkarak Kelam’ın yaratılmış olduğunu söylemiştir.Oysa Allah Fecr suresinin 22. ayetinde; (Rab’bin gelip melekler saf saf oldukları zaman “) dediğinde de gelmek sözünü kullanmış ama kimse Allah’ın yaratılmış olduğunu söylememiştir.Sonuç olarak ayetler Allah’tandır yaratılmamıştır (Hades değildir.)
Yine Ka’bi, Kuran ezberlenebilir olduğuna göre yaratılmış olur demektedir. Oysa halkın kullandığı kelam sıfatı,
Onun kelamının tanınması için bir mecazi sözden ibarettir. Zaten daha sonra Ka’bi kelamın ilim gibi bir sıfat olabileceğini,bunun gerçek manada Allah’ın bir ilim sıfatı olabilir düşüncesini getirdiğini,bunu kabul edemeyeceğini söylemiştir.
Yine Ka’bi: Allah’ın konuşur söz söyler (Kelam) zati sıfatına,Allah’ın fiili sıfatları ile karşı çıkmak istemiştir.Fiili sıfatların (Allah’ın yarattığı her şeyi anlatmak için kullanılan sıfatlar) zati sıfat olarak kabul edilmesini istemiştir.
Allah’ı Kelam (Konuşur, söz söyler) ,İlim(Her şeyi bilir) gibi eylemlerle nitelemenin amacı,bunların zıddı olan kusurlardan Allah’ı arındırmaktır.(Münezzeh tutmak) Allah zaten ezelden beri böyledir.
Eğer Allah olmayarak merhamet sahibi ve yaratıcı olsaydı, şöyle mi diyecektik:Ey merhametli ve yaratıcı olmayan Allah. Bu deyişle Allah’ı yermiş ve diğer yaratıklar düzeyine indirmiş olurduk. Allah söz söyler (kelam sahibidir) dediğimizde, bu onun zatını anlatmaz. Eğer zatını anlatsaydı, benzerini de bu alemde bulmak gündeme gelirdi.
Ka’bi’ye göre Allah’ın sıfatları hem onun zatı değildir ama aynı zamanda gayri de değildir.(Ehli ispat anlayışı) Bu nasıl bir batıl anlayıştır,Allah bizi korusun.
Yine Ka’bi’ye göre bir sıfatı kendimiz nitelendirirsek sıfat olur, başkası nitelendirirse sıfat olmaz. Böyle düşünürsek Allah rahimim demedikçe Rahim olmaz. O zaman Rahim Allah’ın sıfatı değildir. Yine o zaman alemlerin aynlardan ve sıfatlardan oluştuğunun boş bir şey olduğunu da kabul gerekirdi.
Sonuç olarak şunu söylemeliyiz:Sıfatlar aynlarla (Yaratılmış cicimlerle) birliktedir.
Kelam (Allahın söz söylemesi) konusunda Aziz ve Celil olan Allah’ın nitelenmesi, hem nakli hem akli kanıtlarla kanıtlanmıştır. Nakli delil olarak Nisa suresinin 64. ayetinde “Allah Musa ile basbayağı konuştu “ söylenebilir.
Allah’ın konuştuğu konusunda alimler arasında görüş ayrılığı yoktur.
Duyulur alemde en önemli özellik olan konuşmamak acz yoluyla (Bir tür özürlülük hali nedeniyle) olabilir. Allah ise bu durumdan arındırılmıştır. Allah’ın konuşmasını hadistir (Yaratılmıştır) diyemeyiz. O zaman benzer de var demektir. Şura suresinin 11. ayeti “Hiçbir şey onun benzeri değildir “ diyerek bunun yanıtını vermiştir. Sonuç “ALLAH’IN NE SIFATINDA NE DE ZATINDA BİR BENZERİ YOKTUR”
Rad suresi 16. ayet “YOKSA ONUN YARATTIĞI GİBİ YARATAN ORTAKLAR BULDULAR DA, YARATMA İŞİ ONLAR TARAFINDAN BENZER Mİ GÖRÜLDÜ? ” diyerek yaratanın benzeri olamayacağını açıklar. Ve isra suresi 88. ayet “ BÜTÜN YARATIKLAR BİR ARAYA GELSE KURAN’IN BİR BENZERİNİ MEYDANA GETİREMEZLER “ diyerek,gerek zati gerekse fiili sıfatlara dayanarak Allah ile bir benzerlik kurulamayacağını nakli bir kanıt olarak bize sunar.
AKLIN SINIRLI YETENEĞİYLE ALLAH’IN KELAMINI ÖLÇÜP BİÇMEYE KALKMAK AKIL YOKSUNLUĞUNDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.
Şöyle diyebiliriz: İlahi kelamın yaratılmış olma düşüncesinin yanlışlığı kanıtlanmıştır.
İnsanların Kuran’a KELAMULLAH (Allah’ın sözü) demeleri, Kuran’ın Allah’ın zatıyla var olmasına uygunluğu nedeniyledir. Allah bizzat zatıyla değil, yaratılmış başka bir şekliyle bizimle konuşur. Yani Kuran Allah’ın zatına aittir ama bize zatıyla değil, anlayacağımız şekliyle (Muhdes olarak) hitabeder. Yani Cenabı Allah kendi kelamını kelamı olmayan bir sözle bildirebilir. Allah gücünü ve ilmini de bu şekilde göstermiyor mu? .
Allah Hz Musa ile bizzat konuştu denirse biz deriz ki: Allah musa ile Musa’nın bildiği harfler ve onun sözleriyle konuştu.Zatıyla değil. Çoğunluk ta bu fikirdedir.

İLAHİ FİİLLER İHTİYARİDİR (Özgür seçimlidir)

Bize göre İlahi fiiller ihtiyaridir. (özgür seçilmiş) Kanıtı ise yaratıkların farklı içeriklerle varlık alanına çıkması, hikmete dayanması,Allah’ın birliğine kılavuzluk etmesidir.

HİKMET VE İLİM SAHİBİ BİR YARATICIYI İNKAR EDENLERE YANIT

Yaratıkların gıdalardan ve doğadan oluştuğunu, yıldızın ve ayın, güneşin bir fonksiyonu olduğunu, üremenin anne ve babanın fonksiyonu olduğunu savunanlar bilmelidirler ki:Tüm bunlar “bir şeyin başka bir şey sayesinde oluştuğunu gösterir.Bu da onların bir başlangıçları ve bir sonları olduğunu gösterir. Gayet açıktır ki başlangıcı ve sonu olan hiçbir şey kendini yaratamaz.
a-Eğer yoktan var edebilselerdi kendilerini yönetirlerdi.
b-Var edilmiş olmaları yaratıldıklarını kanıtlar.
Ana babadan üreme ise –doğan çocuğun aynen ana baba gibi değil başka biri olmasıyla sonuçlanır.Hatta onlar çocuklarının yaradılış sırlarını bile bilmezler ki yaratıcı olsunlar.
Sonuç olarak,ilim ve hikmet sahibi bir varlığın, her şeyi yaratıp yönettiği ortaya çıkar. Tabiatta iç mekanizmanın işleyişi dışında, bir yaratıcıya gereksinim olduğu, her şeyin fayda ve zararlarının temellendirmesinin ona bağlı olduğu gerçektir.
Aynı gıdaları alan ebeveyn ve çocukları düşünün. Çocuklar gürbüzleşir ve dinçleşirken, ebeveynler güç kaybeder.
Her şeyin bir sınırı vardır. Akıl,işitme, görme, uzunluk ve genişlik. Bunlar bir sınırdan sonra artık artmaz. Cisimler hem bozulan hem düzeltilen konumdadır. Yardımlaşmak için bir araya gelemezler. Yani içerikleri kendi dışlarında bir varlık tarafından yaratılmıştır. Her şey öz yapısıyla baş başa olup, dıştan bir etki olmadan değişmeye uygun değildir.
Yine gözlenebildiği kadarıyla her canlı ihtiyaç ve arzu içindedir. İhtiyaçlar gıdalarla giderilir. Ama arzular vardır. Arzular ve gereksinimler kendi kendilerine var olamazlar. Öyle olsaydı dışarıdan bir etki olmadan kendilerine yeterlerdi. Yani muhtaç olmazlardı. Ve son bulmaları olanaksız olurdu.
Yani yaratıcı hem onları hem ihtiyaçlarını giderecek araçları var etmiştir. Bunlardan da anlaşılıyor ki, ilim sahibi bir varlık (Allah) evreni hem yaratan hem yönetendir.
Doğada emir altına alınmamış hiçbir cevher ve araz yoktur.Emir altındaki hiçbir şey başkası hakkında tasarrufta bulunamaz. Zaten kendisi emir altındadır. Şu gerçektir ki:her bir doğa varlığının,ilim sahibi bir yaratıcı ve yöneticisi vardır. Ve onlar bu yönetim sırasında olacakları asla bilmezler.
Hiçbir yaratık zamanın egemenliğini,mekanın kuşatmasını kendinden uzaklaştıramaz. O zaman, zamanın ve mekanın dışında bir ilim ve kudret tarafından yönetilmektedir.
Allah yarattıkları sayesinde bilinebilmiştir. Yarattıkları ise yaradanı öz maddesiyle asla bilemezler. (Küllün cevheri bilinmez) Yani kişi duyuları yoluyla küllün cevherine ulaşamaz. Allah’ın varlığına kanıt olan her temel maddenin bir sonu vardır ve telef olma (Bozulma yok olma) özelliğine sahiptir.
Madem ki yüce Allah her şeyin kendisinde mevcut bulundurulacağı bir asıl yaratmaya gücü yetendir, şu halde o, Bir mevcudiyet ve bizzat kendisi olarak ortaya çıkış değildir. Ezelde planladığı ve zamanı gelince dilediği gibi varlık alemine çıkardığı şeyleri yaratma gücüne sahip olandır.
Bazıları yaratılanların içlerinde asıl cevher (Tanrı) saklıdır derler.Oysa bu durumda cevher kat kat yer tutmuş olur ki bu olsı değildir. Bu iç yapının fesada uğraması demektir. Bir de asıl cevher (Tanrısal öz) yaratılanın içinde denirse, o tabiatı da yaratma ve yönetme gücüne sahip olur. Oysa tevhid ilkesi gereği yaratılan aynı zamanda yaradan olamaz. Eğer öyle olsaydı yaratılanda bozulmalar yok olmalar olur muydu?


ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU

İsmail uysal özden özgür

ONLARI HER DOSYADA ANMAK VEFA BORCUM

Not: Sevgili dostlar baş sayfalarda açıkladığım gibi 2 yılı aşkın zamandır bu kitabı yan kaynak kullanmadan okunabilir yapmaya gayret ettim. Bir de bunu asıl kaynağından çeviren BEKİR TOPALOĞLU’ nun çektiği çileyi düşünün. Bir de kitabın 1050 yıl önceki asıl yazarı MATÜRİDİ’nin çilesini düşünün. Bekir beye sağlık esenlik diğer bilge kişilere rahmet dilemekten başka ne yapabilirim ki.

Çok önemli:Bu eser 13 word dosyası halindedir aşağıya mail adresimi yazıyorum isteyen kardeşlerime yollayacağım.Elbette beklediğim Allahın rızasından başka ne olabilir ki.
Mail adresim

[email protected]
İsmail uysal özden özgür

İsmail Uysal Özden Özgür
Kayıt Tarihi : 5.3.2012 06:51:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Emine Tokgöz
    Emine Tokgöz

    Emeğe saygılar

    Cevap Yaz
  • Osman Aktaş
    Osman Aktaş

    Teşekkürler İsmail Uysal Özden Özgür. Öğreneceğimiz daha ne çok şeyin olduğunu anlyoruz. Eğer mümkünse eserinizin Word dosyalarını almak istiyorum. Sadece bir teşekkürüm yetmeyecek elbette. Mail adresim: [email protected]

    Selamlar, saygılar

    Cevap Yaz
  • İnci İnceer
    İnci İnceer

    Matüridîlik, ünlü Türk bilgini Matüridî'nin, Hanefî Mezhebi nin kurucusu İmam-ı A'zam 'ın açtığı yoldan yürüyüp, aklı ön plâna alarak geliştirdiği inanç sistemidir.
    Mustafa kemal Atatürk’ün, diyanet'in * teşkilatlanma aşamasında, ekol olarak alınmasını emrettiği i'tikadi islam mezhebidir.

    tanrı varlığına us ile de ulaşılabileceğini; iman ile amelin ayrı mevzu'lar olduğunu, ameli şeraiti yerine getirmememin imansızlık manasına gelmediğini savunan inanç sistemidir.
    İzninizle eklemeyi uygun gördüğüm bu kısa bilgi aktarımı ile anlamlı emeğiniz için sizi kutluyorum saygı ve teşekkürlerimle Sayın İsmail Uysal Özden Özgür..

    ‘Allah yarattıkları sayesinde bilinebilmiştir. Yarattıkları ise yaradanı öz maddesiyle asla bilemezler’

    ‘başlangıcı ve sonu olan hiçbir şey kendini yaratamaz. ‘

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

İsmail Uysal Özden Özgür