Matlube Şiiri - Bekir Aydoğan 2

Bekir Aydoğan 2
5

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Matlube

matlube: mevcut olmayan, gene de aranan
ağma: gökyüzünden düşen kıvılcım, akanyıldız, meteor.
bidayet: elest vakti, Tanrının ruhlarla konuştuğu vakit.

Üç paket yaşamların merhabasıdır bu; yağmur gibi olur ve olmazlardan sonra hiç planda olmamışlarla baş başa kalınmış ve sevgiyi öğrendiklerinden artık nefret ederken bulmuştur kişi kendini. Birkaç yıldız erken ölecektir balkonda göğü seyretmediğin gecelerde, birkaç dünya işi de aksar belki yataktan çıkmadığında, ama ne önemi var? Olmak dışında bir iş mümkün değilse var olan için, nasıl olduğunun ne önemi var? Romanların kendi kahramanları kitabın bittiğini asla bilmezler, onlar iki kapak arasında öyle ya da böyle vardırlar, dışarısına çıkamazlar ve çoğu zaman, nasıl ki yazmak için yazmışsa pek çok yazar, olmak için olmuştur kendine kahramanlar. Zevk, bilgelik, iman, sükut veya teslimiyet; iki kapağın arasında hapsedilmişliği değiştirmiyor.

Zihnin çöküntülerinden saçılan ağmalar ve hep kırılmaya devam eden kaburgaların çıtırtıları. Muhtemeldir ki, nasılsınlar ve nasılımlar ile tükenecekti yaşamım fakat uykum kaçtı.

zamanın paslanmış kelepçelerinden damıtılmış berrak sabahların
kendi kuytu köşelerinde sakıngan ve üşüngen,
geceleyin kızıl gözlü bir şeytandım ya ben,
göçebe kaldım bir yuva peşinde gitmekten.
kendime bir yaşamak bulup döneceğim diye bekler memlekettekiler,
oysa ölümüme kaza süsü verecek çiçekler deriyorum burada ben.

yaratan yaratılmışların adıyla;

çat Aralık mıydı yoksa hep mi ansızdır başa gelince bu bela?
şimdi düşüp öldü kış, kimsenin kafiye aramadığı bu sokaklara.
hayatların sonuna bakılan o kaldırım kenarlarında,
mini etekli bazı imamlar sabah beşi tırmalayan bazı kadınlarla.

çığlıkları duymuyordum, herkes herkese merhabasızdır burada,
gömülü!
diye haykırdı birden biri arkamda,
düşünüyordum ki,
küfürler sesteştir kırılan kaburgaların çıtırtılarına
ama alçak adam haykırıyordu ısrarla:

gidin ve kurtarın onu,
kalplerin derinine gömülü aradığınız,
usun gidin ve sallantısız.
biraz sarhoş olun eğer sıkılırsanız.
-ama zurna da değil.
(kalabalık güldü)
ha bir de,
martılara martı atın, simitlere simit.

boza boyayan sular değiyordu sarı çürük ayak bileklerime,
matlube ne bırakmıştı allah dünyada dünyadan geriye?
asasız çobanlıkta koparıp dişlediğin göz hakkıdır diye,
moru mor, yarısı dişlenmişleri bulup getirdi önüme,
unuttuğum günahların küçüğünden büyüğüne
sığmıştılar bir şeftali çekirdeğine.

evet ölmemiştim.
her şeyden sağ kurtulmuştum fakat!
ölmek ya da başka bir adam olmaktan başka,
başka başka,
başka hiçbir şey gelmiyordu aklıma.
ölümün saydamlaştığı çatlak camların arkasından
kırık burunlu bir kel ince küfürler yuvarlıyor, soluk soluğa,
kavgamızın bitmesi günler, aylar sürdü belki ama
bittiğinde
her yerim kan, yine de kemiklerim sapasağlamdı.
üzgündüm.
böylece artık sadece üzgün.
bidayette suskundum, kıyamette küskün.

boza boyayan sularda sarı çürük, mor şeftali,
giderek seyreldi üstümden geçen günler,
şimdi her şey bir acayip ve bir mavi.
ipinden kurtulmuş bir uçurtmanın hayali,
kaybolmaktır sadece, değil uçmak kuşlar gibi.

Bekir Aydoğan 2
Kayıt Tarihi : 7.10.2023 15:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!