Matador'un ensesi Şiiri - Akın Akça

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Matador'un ensesi

Çamur yağıyor bu gece Ankara'da.
Açıldı bir tünel baş yolun sonunda.
görmedim, yaşadım ama.

Sohbet etmek onunla
ve sessiz dinleyişini
onun esinleyebilmek.
kendinden
emin, onun yürüyüşü.
tatlı mı tatlı onun
masumcacık yüzü.
ve onun
küçücük dudakları.
Bu geceyse
berbat mı berbat
bir Kasım yağmuru
ve karı, gök delindi
gibi oldu:
Görmeden fakat,
yaşıyorum -
hissediyorum
dolu dolu
- sanki
çağırıyor...
Ve kem gözler
ile sözler şer,
himayesinde bunların;
okaliptüs bitkisi
yaprakları sanki her
nesil yaşanan
aşklar topak olmuş da
... kama gibi bölerek
sessizliği keskin bir ıslık gibi,
(denizin bağrındaki ve
kumsalın denize
yakasındaki, sıkıştığımdan
kayaların arasında.)
bedbaht kuyusuna
yer üstü cehenneminin
ve nice rahimlerde, gökte
yine bir kara delik kesiyor
göbek bağını yavrusunun...
soluk kesilmiş
engin otlağın
otlarını
kapkara bir gecede
'bana mısın'
demeden biçerek
azrail'in orağı
davet ediyor
ama yolu okaliptüsün -
Koalalar ziyafette
- durmadan çağırması
ile ünlü,
Gökova'ya.

*
Ölümün soğuk yüzü!
her nasılsa gördü
enerjik bir heykeltraşın
elinden çıkma
şu oynak
heykelin pörtlemiş
gözleri
senin yüzünü!
Şimdiye kadar savunduğum
değerlerin arkasındayım
ve nadiren dediklerimde ise
kırıcı olmayı kasdetmezken asla,
ilerleyebiliyor da tek bazen onu
gavur olarak niteleyebileceğim hayat
helezonun basamaklarında semirerek tıka basa:
İşte, güneş hareketinde, güneş sistemi ile:
Büyük bir daireyi tamamlayacak aynen
geçtiği bir uzay parçasından bir daha asla geçmeyecek.
(bulunamayan kara maddesinde dolaşan çemberlerin,
John Donne misali, Ignatius'un dudakları arasından dökülen:
o çemberin yüzeyinde 1611'de dolaştı
neden sonra doluştular üçü birden tek bir mahzene.
ve uyarmıştı 'gidiyorsunuz! ' diyerek 'ölüme...'
1616'da Galileo'yu öncesinde,
Copernicus içinse, 1632'de

*
Savaşa sürülen barış soluğu -
atıl değil, olmayan tasması
- onun ne olacak sonu?

Uzaklaşmamasını matador'un
canıyla arzu etmiş
bir çılgın boğa,
kendine atılan mızrakları
hedef seçercesine
atılmıştı körlemesine
kafilelerle hem de
işte tam da böyle:

Kutsal kuğu'yu sökmek
lazım Matador'un ciğerinden!

Boşanıyordu arena'da yağmur.
Delişmen-devasa boğanın şehrin göbeğine kadar ulaştı yakarışları!
Piza Kulesi'ne kadar kuşattı sesinin yankıları, İtalya'nın!
Beceriksiz kalanlar oldu saymaya çalışanlardan bu haykırışları!
Bir tekinde nazik boynuz darbesinin taşıdı tacına, pençesinden bir fiske sergilemeyen bu kutup ayısı!
Tacı üstünde yükseltti Matador'u, gereksiz çirkinleşen bir kuğunun ensesinde miydi ki onun soluğu?
Anlam veremedi uyarılıp hafifçe yere bırakılan Matador ve
kırmızı salladı, kırmızı kırmızı perdesi'ni!

Boğanın soluğu hep Matador'un -
devrik ama çirkin devrik- kuğu
gibi süklüm-bükük ensesi'ndeydi!
Matador'un, gereksiz çirkinleşen, kendi zevkindeydi şuur dışı korkusu:
Boğanın boynuzları soluğunda onun değildi! !
: Ne olduğunu anlamaya çalışırken
ve yere devrildi
boğa kocaman, kanlar içinde...
sırtındaki kalınca
okları çıkarttılar.
sürüklediler,
buladılar balçık toprakta,
maça çıkanlara benzer
bir tünelden ve onu...

Katliamın resmini çizen
cinayetin eşgal yorumcusu
şeref locasındaki
bir aile -yakından
- ve belki diğer
seyredenler
bile tanıklık etti,
kendi yaşadıklarının
karamsar-bulanık süzgeçlerinden
geçirdiklerinden sorumlu
olmalarından ötürü.

Maç bitti:
sembolü, ağır kokan bir estetiğin;
zerafetin, kuğu boyunlu Matador'u evine döndü.
Boğa ise katranın kararttığı
şu köşede - can çekişen- çoktan ölmüştü.

Biraz sonra,
gölgelerinin kıyı bölgesinin
bu karartma gecesinin;
iki öğretmen kadın göründü:
İki İngiliz kadındı bunlar;
Bir çeşit, arasında gezinen,
hayali insanların, ne olduğunu
anlamadan, Petit Trianon vakasında,
zaman kaymasında -gizli gönüllü.
'Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin! '
sözleri yankı olduğunda da kulaklarında,
kafası kökünden kesik Marie Antoinette'nin
hayaletlerinin dolaştığı şu zaman aşımında...
Uçarak, süzülerek pürüzsüz yüzünde denizin -
ama orası boş değildi bu sefer ve uzanarak hissettiler:
İpek tülü gibi sabaha varmış, okyanusa açılan balkon'daki kadının...
Şamdansı koridorda gezinen geceliğinin, uçuşan ecel rüzgarında!
Sükse yolunun engin bayır-kılcal patikası'ndan...
Ufka açılan en sarp bir yamacından, koşarak, göğün sözü;
mağaranın içinden, doğruca, merhamet getirisi bir zerafetin ince
doruklarında girintili çıkıntılı ve gömme kayaların irili ufaklı
yamaçlarından tepelerine ulaşan
gittikçe büyüyen kara lekeler aynı yüksek hızla
iniyor diğer yönlerinden onların
yine eteklere doğru duvarların yüzeyinde! !
- Boğaya yaklaştılar, sanki yere basmıyordular.
Ona tekrar can vermek üzere dokundular.

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 21.11.2004 07:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Naime Erlaçin
    Naime Erlaçin

    Ankara'nın çamurlu sokakları ve sulusepken karından başlayarak can pazarı ve insanın sorumluluğuna dek bir dolu kesit sunmuşsun bizlere. Var olasın komşum!...
    Sevgiyle:))

    Cevap Yaz
  • Akın Akça
    Akın Akça

    yorumun çok iyi sevgili guneyden

    sen de harikasın. sevgiyle kal arkadaşım

    Cevap Yaz
  • Ümran Demircan
    Ümran Demircan

    akın....
    harikasın sen...
    her mısrada onlarca anlam var...
    büyüksün sen akın..
    gerçek bir şairsin,acıları yaşamak kadar anlatabilmek de hüner ister..

    Katliamın resmini çizen
    cinayetin eşgal yorumcusu
    şeref locasındaki
    bir aile -yakından
    - ve belki diğer
    seyredenler
    bile tanıklık etti,
    kendi yaşadıklarının
    karamsar-bulanık süzgeçlerinden
    geçirdiklerinden sorumlu
    olmalarından ötürü.

    matadoru resim gibi anlatmışsın,boğanın yaşadıklarını yaşam gibi...
    çok etkilendim doğrusu.
    ümran demircan

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Akın Akça