Her şey siyaset, her şey siyaset;
ne de meraklıyız üstünlük kurmaya.
O zaman neden Mesut Y., indirmedin de
takibetmedin hakkıyla sana verilen süreci;
de geçirmedin Türkmen doğalgazını
getirip de Avrupa'ya, inerek Akdeniz'e.
Varlık içinde yokluk pandomim sanatları,
ne de merklıdır bazıları üstünlüğe.
Sonra bir Atatürk çıktı mesela, insan, kardeş,
ve son verdi tüm bu çıkar oyunlarına.
Almanya'daysa Hitler çıktı kalleş;
devirdiler edip birlik üç kuruşluk ruh edinimleri babında.
'40-'80 arası o sessiz dönemden sonra
gene üstünlük aradı, düşecekti çıkarlarına,
önceden Hitler'e pısmış acınmak isteyen peşkeş.
Hrant ölür, üzülmemize bile vakit tanımazlar;
dökülüp de yollara biz bu işin elçisiyiz derler.
Zafer Bayramı gelir dayanır, kutlayamadan,
türbanlıyı okullara, sarıklıları TCDD'ye
salar ki, sonra gerinip geriden izlerler.
Ermeni kökenliden sonra Türkmen de dökülür sokağa,
artık kim suçlayabilir bundan sonra.
Hrant'ın delik ayakkabısı, bir güvercindir
bunu herkes bilsin; beyaz güvercin barış getirir,
değil ne yaptığından bihaber kalabalıklar.
Eğer üstünlük kuracak olsaydım bir mevzuda,
karakterimden vazgeçerdim sanırım evvela.
Ki bazıları bunu bile yapıyor, görüyoruz;
kişiliklerini de heba edip harcadıktan sonra çöpe.
Kanlı metanetin getirdiği bu diz boyu para;
dizleri kadar olan çocuklarını, kızlarını ve oğullarını
göstermez bu hasır altından sinsi düzenbazları'na.
Bilemezler herkes doğar, yaşar, mutlu;
sanarlar: 'biz olacağız tek mutlu, onları örter
de kömür veririz, laikleriyse terkeder gideriz hallerine;
kim bata kim çıka, belirli kişilerin çok umrunda,
ki onların da yek bilinç dolması hep lazım ya.
Bağlamaz takkelilerin ya da görünmez takkelinin
ama örümcek kafalı, ve Türk geçinen hergelenin
bazı türevleri, bebek çocuğunun başını ama eşinin bağlamıştır.
Sanır ki, bir çeşit iffet budur
ve sanır ki bir çeşit iffet tek budur;
işte bu, düzenin, kandırıkçılığın, riyanın daniskasıdır
ve karısını bağlar içine alıp da böyle kişinin,
yaşı küçük diye çocuğunun adamın buna karar vermemesi;
dürüstlüğün gözünde bir şirktir -bu da ayrı:
Esaret etmek için kullanılan demokrasi.
Yani kendi davasına bile ihanet etmiş;
sammimiyyyet'e-medenniyyyet'leri'nde onların,
samimiyetin adını değiştirmiş ve
ayarlama'yı da aayaaar verme'ye çevirmeye yeltenmiştir.
Tanrı da görmüyor mu sanki bunları.
Ben utanırım bundan her şeyden önce ama;
genizden sesler getirir, örtüyü siyasete alet edenler
ve bu küstahlığı meclisteki Atatürkçü'yü
susturmak için kullanmaya niyetlenirler veya konuşturmamak.
Ki konuşturmamak ve susturmak, bu onlar için aynı olsa da,
kuvvetler ayrılığındansa hiç çakmazlar.
Sadece ver Denktaş'a, Atatürk'e veriştir,
say Sezer'e, söv Anayasa Mahkemesi'ne.
Ecevit'le uğraşmasalar da pek, Ecoş Kocatepe'ye
laiklik yürüyüşüne o bir gittiğinde;
şehit oldu cenazesi geldi, ha katiller nerde!
Serbest dolaşan, serbest yetime sezdirmeden serbest yetimle birlikte;
bu ülkenin vatanhainleri mi. Vay canına o zaman:
Zekaları yetmeyecek ruhları da,
ama ne yaptıklarını ve napmaları gerektiğini
onlar da biliyor bizim gibi.
Bir soru; iki keçi,köprüde karşılaşmış da ne olmuş?
Olay bu ya, ikisi de keçi:
Sahte keçi sıyrılır diğerinden
ve atılır cehennemin içine;
Ankara neresidir ki, biline,
saklayabilsin bunca düzenbazı bir arada! .
Kendimizi kurarız okyanuslarımızda;
kurarız ki, her şey güzel olsun, sağlıklı olsun,
tüm insanlar berhudar olsun, endişeye düşmesinler,
sonra da keyiflerince yaşasınlar diye.
Ama gölgeler nam salar bazenleri, bir gün, şu dünyada.
Işık çıkar gelir gecenin içinden, gecenin içinden! !
Onun gelişi sonradandır, doğum sonrası hayat gibi;
yanıltmasın asla, yaşamaktır başaracak kişi
-ve barışacak kişi kendisiyle,
en azından, uzlaşmada düşünmeyi terketmeyen.
Korkulara prim vermedi Tanrı, yılan hikayesini uzunca düşünüp açılımlamalı:
zamanın içine bizi düşürmemek isteseydi, böyle birbirimizle kardeşçe;
yanına şimdiden alır, hiç yollamaz, cenneti de zamanla örülü 'bu hayat' kılmaz mıydı.
Gömülüp gitmeyen için büyük sözler vardır öğrenebileceği.
Durmayız asla, iteriz menşei çukurlarına.
Serbest kalması için insan ruhunun üzüntüden ve kurtuluşu için falan filan,
hayvan dışkısı yedi mi yemedi mi bilmem Hezekiel
ama halkı kendinden ayrı görmektir ona küfretmek
ve bu şekil, bu şekil fakat, tersaneden döndürülmüş bir manastıra sığınmak.
Türklerden Rönesans'a ve ordan da Papa'ya...
Çünkü göremezsin evlerinde bunları ama,
kendileri bile bilmeden geçer aynaların karşısına
kendilerine küfretme talimleri yapar dururlar.
Gururları budur işte, tüm amaçları, ve niyetleri de;
yaşadığın süreçte onlardan öğrenebileceğin hede.
Bir güneş doğuyor şimdi, ve artı ve eksi paydalandı paydasında;
para işleri darboğaza sıkışırsa korkma, endişeye verme mahal
çünkü iyi şeylerin kapısını açabilir bir bakteri;
vücuda faydalı olduğu yerde, türde.
Kaldı ki, bir güneş batsa, bir diğeri doğar pek yakında;
haklı için, hep yeni bir güç yanında yer eder.
Suçlayan ve dinlemeyenlerin ise içi gerçek kötüyse;
sayıları çok gözükse de bilinçaltında senin,
azdırlar koltuklarından dünyaya atıp tutanlar
hep korkuda yaşar sana da lanet çekerler.
Sanma ki çok yaşarlar.
Deneyim Şarkıları'nı
yaşatmak uğruna bir şey yaratmış olsaydı Tanrı;
o gün de farksız, bu gün de aynı.
Yer ermeye çalışan yüreklerimize şu çabalama eylemi;
her gün çıkan, beliren,
gösteren kendini,
çıkan ve ısıtan içlerimizi, ama şu güneş ne kadar da kendi! !
Dünyayı saran kuşağı yarın, kendinizi çıkartın!
Sonra denizler göğe çalkalanabilir;
aldırma, tekrar gelir geri, o bizi bilir.
Yağmurlar, tekrar kendi halleriyle geri gelir.
Ama şu an için bir çaba bekleniyor.
Ve, ne denilebilir ki,
yapılacak şeydir şu nötr gözüken
zamanın yalan görmediği bir yerküre için sarmalamak.
Zaman bu, Tanrı değil
ve nötr bu, bir çeşit rölanti; değil faninin kötüsü de...
Aradaki farkları görebilirim, sezebilirim,
kendi kuşağının içinde
veya kuşak kendinin dışında...
Sönmüş Vezüv'ün asık suratlı eteklerinde,
sisler arası bir eyalette,
şaşırmış babasıyla Bruno gezintiye çıkmıştı. Çocuk sordu:
'Baba, kuşku nedir? '. 'Ha Rönesans, ha analoji! ' diye bağırdı uzaktan kırçıl dağ.
Babası daha da şaşkınlaşmıştı;
daha sonra fakat kendini biraz toparlayarak,
'Aslına bakarsan..' diye yanıtladı:
'Bana sormanın sonucundakidir, oğlum'
-
gene elden geçirilecek
'bir kitabın arkasındaki not yerine şiirin devamını notlar halinde alırken;
kitabın arkasındaki nota da bakma fırsatım oldu, o tanıtıcı yazıya. aktarayım:
'Masumiyet ve Deneyim Şarkıları,' masumiyet-deneyim karşıtlığı üzerine kuruludur. Şiirlerin ana izleği çocukların büyüyüp
hayat deneyimi edindikçe masumiyelerini yitirmeleridir. Bu nedenle 'Masumiyet Şarkıları' çocuksu bir saflıkla yazılmış,
'Deneyim Şarkıları' ise çocukluk yıllarının masumiyetini yitirmiş bir kişinin elinden çıkmış şiirlerdir. Bu şiirler önce
iki ayrı kitap halinde yayımlanmış, ancak yaratacakları sinerji göz önüne alınarak daha sonra tek bir kitapta toplanmıştır.
Deneyim, yitirdiğimiz masumiyetlerimizdir.'
şekliinde son bir cümleyle toparlamış olayı 'Bordo Siyah' yayınları.
ama bence durum bu da değil tam olarak. Bence masumiyet yitirilmez; ama, aması var: Deneyimlerin hoşnut etmeyen uçları
kanıksanmamalı. İkisi bir arada olabilir ve bunu başaran kişi -ki bunlar tıpkı şuna benzer- sanırım çok deneyim göstermeden de güzelliklerin
görülebileceğini sezen kişi olmaktadır, bana göre. Bu o kişiye bir umut katar. Her ne kadar bunu yapamasa da, insan da olsa, bunu görebilir, ve buna
inanır. Böyle tasvir edilen bir kişi için son olabilir mi? Olasılıkla hayır; maddi dünya içinse, görüneninde evet.
dğç
Kayıt Tarihi : 24.1.2008 02:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!