İnsan doğası gereği toplumsal bir varlıktır. Bunun doğal bir soncu olarak da günlük hayatta kurulan pekçok ilişkiler vardır. İşçi işveren ilişkileri, komşuluk ilişkileri ve arkadaşlık ilişkileri (v.s) içerisinde hayata tutunmak veya günümüzü renklendirmek gibi çeşitli amaçlarla sürekli bir topluluk içerisindeyiz. Bu toplulukta görüştüğümüz ve konuştuğumuz pek çok insana olduğumuzu gibi değil de onların bizi görmek istediği gibi görünürüz. Birbaşka ifadeyle sosyal maskeler takarız. Bu sosyal maskeleri takmamızın altında yatan düşünce ise “Ya düşüncelerim küçümsenirse”, “Hissettiklerimi olduğu gibi söylersem ya benimle dalga geçseler”, “Nasıl biri olduğumu ve ne düşündüğümü söylersem, reddedilirsem” gibi düşüncelerden dolayı kendi iç benliğimizi saklayarak sosyal benliğimize öncülük tanırız.
Sosyal benlik, insanın kendisini değil de başkalarını düşünerek oluşturduğu görünüş, duygu ve düşüncelerin sentezidir. İç benlik ise görünüş, duygu ve düşüncelerin kişiye görünümü ve onu etkileme tarzıdır. Günümüzde sadece dışa dönük sosyal benliği gelişmiş insanlar maalesef kendi en yakın arkadaşları tarafından bile tanınamamaktadır. Çünkü böyle insanlar yapay görünümlüdürler. Hep karşısındakini düşünerek davranışlarda bulunurlar.
Evet, toplum içinde yaşamanın gereği olarak kimi durumlarda sosyal benliğimiz sosyal maskelerimizi kullanmamızı zorunlu kılar. Sosyal ve iç benlik arasında bir denge kurulabilmelidir. Çünkü ancak ve ancak bu dengeyi kurabilen kişiler duygu ve düşüncelerini rahatça paylaşabilir. Böyle kişiler karşısındakiler tarafından tanınır, dostlarıyla ilişkisi hem gerçekçi olur hem de dostları tarafından nelere sevindiği, üzüldüğü bilinir… Şimdi kendi kendimize bir soralım; son üç gündür kendimizi değil de başkalarını memnun etmek için yaptığımız kaç davranışımız var? Kendinize verdiğiniz cevap “Sık sık sosyal maske takma gereği duyuyorum” diyorsanız çok üzgünüm ama siz kendi benliğinizi değersiz gören ve kendine güveni olmayan insanlar kategorisindesiniz demektir. Çünkü ancak kendi benliğini değerli gören ve kendine güveni yüksek olan insanlar sosyal maskeyi hiç takmazlar yada çok nadir takma gereği duyarlar (Ortama göre)
Bırakın başkaları hakkınızda ne düşünürse düşünsün, hiçbir şey sizin kendi hakkınızdaki düşüncelerinizden daha önemli değil. Kendinizle barışık olmanız kendinize verdiğiniz en büyük saygıdır. Şu kısa ömürlü dünyada kendiniz için hep en değerli kişi olun, değerli okuyucularım…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
konuya bir şiir çalışmamla katılmak geldi içimden, izniniz olursa..
Turuncu Maskeler Taşımaktan
yüzün turuncuyu sahiplenmiş
bir maske taşıyordu dün
hangi savaşın kaçağıydın
güneşin altında bir çok adam tanıdım
ve gecenin içinde bir çok kadın
tıpkı senin gibi turuncuydu yüzleri
ayrı tutuyorum farkındaysan eğer
çocukları bu açmazdan
ve çocuk kalpli ihtiyarları
sadece seni ve beni ve
bizim gibileri sorumlu tutuyorum
turuncu maskeler takınmaktan
Salim Kanat
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta