Bir varmış bir yokmuş. Çok çok eski zamanlarmış. Develer tellal, pireler berbermiş. Anam, babamın salıncağını, tıngır mıngır sallarmış.
Masallar ülkesinin biricik prensesiymiş Cemre. Masallar ülkesinde yaşarmış yaşamasına da, bir türlü ülkesine yaraşır bir prenses gibi davranamazmış. Ülkesinde, öyle güzel masallar üretilirmiş ki; dinlerken geceler, gündüzler buhar olup gidiverirmiş. Böyle bir ülkede, masalların içinde büyümüş Cemre.
Büyüdükçe, fidan gibi serpilmiş, güzelliği dillere destan olmuş. Ülkedeki gençlerin rüyalarını süsler olmuş. O ise hiç birini sevmemiş, sevememiş. Onun sevgiyle, aşkla işi yokmuş. Masallar ülkesi, en sonunda onu sıkar olmuş. Hep içinden “ Buradan başka yerler nasıldır acaba? Bunalıyorum burada. Keşke gidebilsem. Kurtulsam buradan. Bir daha dönüp gelmeyeceğim. Arkama bile bakmayacağım “ diyormuş.
İçindeki sıkıntı, yüzüne yansımış. Güzel yüzü solmuş, asık suratlı ve huysuz biri olmuş, çıkmış. Bu durum, güzelliğini almış, götürmüş.Kraliçe ile kral, kızları için endişelenmeye başlamışlar. Ülkenin en iyi hekimbaşıları bulunmuş, saraya getirilmiş. Yok! Hiçbir şey değişmiyormuş. Yüzü gülmüyor, eski neşesi yerine gelmiyormuş. Hekimbaşı, muayenenin sonunda, teşhisi koymuş. “Hayal ettiği yere gitme hastalığı var. Hayal kırıklığı yaşıyor “ demiş.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış