Eskil ve çağlar içinden çağıldayıp gelen
Masallar dinledim
Bir öyküye kahraman olmaktansa.
Kim kimin kahramanı diye geciyorken
Aklımda, kulağıma taktığım kirazlar kalmış
Uykulu bir akıl neyleye
Ferhat'ın deldiği dağı
Ne bilsin çocuk
Ölmeye değermi bu uğurda.
Her gecen gün
Garip bir biçimde modern
Ve bir bardak su kadar gerekli
Her çocuk akla
Öyküden bir dilim.
Yaşamı kesen
Bıçak derler buna
Fazlasıyla rahatsız edici
Bir o kadar da kabustan
Masalcının ölümü...
İşte dediğim yere geldim
Düşünürken öyküler ve
Masalcının ölümü üzerine
Hala bir mucize çağın
Esintisi var takvim yapraklarında.
Yaşam ölümle sona ermiyor bence
Ve hepsi de bu değil...
Kayıt Tarihi : 4.4.2008 23:18:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hayırlı sınavlar.
işte bunu iyi işleyen şaireyi yürekten tebrik..
Ben şairenin profil sayfasına şöyle bir nazar eyledim. Kısa birkaç cümle ve aşağıdaki beyit dikkatimi çekti.
Hoşuma giden tarafı, şiir vadisinde ne olmak istediğini, hedefinin ne olduğunu bilmesi.
Edebiyatımızda oldukça başarılı isimleri, zirveleri örnek almış kendine. Bu da ayrı bir değer. Ne yapmak istediğini bilen, şuurlu biri.
Öncelikle bu yönüyle kutluyorum.
“GÖLGELER ŞEHRİNDE GÜL, KİMSEYE KALMAYACAK
ÖTELER ŞEHRİNDE GÜL, BİR DAHA SOLMAYACAK”
*
Şiire gelince:
Üzgünüm…
Daha ilk kelimede takıldım. Ben kendi adıma, birinci viteste olmama rağmen debriyaja basılı kalınca ayağım, kalkış yapamadım.
“eskil” nedir, hangi kelimenin karşılığıdır diye düşünmeye başladım. Öz Türkçe denilen bu cinsten kelimelere bir türlü ısınamadığımdan olacak…
Mantık olarak yanlış olmayabilir. Mesela “yoksul” var ise neden “varsıl” olmasın gibi…
*
Eskilerin, evimizin büyükleri, baş tacımız ninelerimizin, dedelerimizin o tombul tombul yanaklarındaki ak tenlerinin yansıması yumuşaklığına dokunmak, dudaklarından dökülecek kelimelere, gözlerinin içine baka baka, bir saz teli gibi inceden inceye titreyen dudaklarına odaklanmak ne hoş olurdu yarabbim.
Her daim, bir tebessümün en içli sıcaklığını duyururlardı, ahenkli, sıcacık seslerinde.
Çocukluğun altın küpeleri kirazlı nasihatler. Zaten her bir hikâye, her bir masal altından da kıymetli değil miydi?
Onlar bilerek, bebekler bilmeden hayat dersi alırlardı, çocuksu gülüşleriyle…
Kulaklara takılan anlık kirazların aksine, hayat oyununun kalıcılığını işlenirdi hafızalarımıza…
Her çocuk, kendine düşen payı mutlaka alırdı.
Şimdi mi?
Sormayın efendim.
Dil sustu
Göz küstü.
Ne sıcak bakan, ne ahenkli konuşan var.
Göz niyetine camdan kocaman bir ekran, ekrandan dökülen sıcaklığını ve ahengini yitirmiş insanımsı bir ses.
Bu da güzel de, olur mı nine gibisi, dede gibisi?
Sevgi nerede, o sıcak nefes nerede?
Gözlerdeki ışıltılar nerede?
O yumuşacık dokunuşlar?
Bunları kaybettik. İnsanı, insan olmayı kaybettik.
Sıcaklığı, içtenliği kaybettik.
Masalcıya rahmet dilemek gönül borcumuz.
Rahmetle diyorum.
Ne olursa olsun, o masallar sanırım biraz daha sürecek.
Masalcılar ölümsüz yolculuklarını sürdürecek…
*
Fanilerde açan gül, kimselere kalmıyormuş.
Ötelerde açan gül, asla solmuyormuş.
Şairi ve şiirini kutluyorum.
01 Mayıs 2013
Hikmet Çiftçi
GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
döküldü çağlar şimdi
özeti
..
saygılar
TÜM YORUMLAR (17)