MASAL CAMİİ
Çok eski zamanlarda, Anaların, saçını süpürge ettiği, çilesini büküp büküp, ip gibi eğirdiği , babaların kaşlarını çatsa da burma bıyıklarının altından aynı anda hem kızıp hem güldüğü, , toprağın nakış nakış sürüldüğü, emeklerin tohum edip ekildiği, kızların çeşme başında,testisine su gibi ar edep doldurduğu, yiğitlerin kıspet giyip Ya kısmet! deyip, güreş tuttuğu, yavukluların sevdasını halıya kilime dokuduğu masal gibi zamanlarda, masal içinde de masallar varmış,
Masal bu , kimi inanır, kimi inanmazmış. Kimi sever, dinler hissesini alır, kimi sevmez, kulak dahi vermezmiş. Kimi de bizim gibi hem sever, hem dinler, hem söyler, hem de yazıp çizermiş.
Buyrun bakalım bu kez masalımız bize, taa o vakitlerden ne der ne söyler.
-Zaman bir hazine imiş,
kıymetini bilene,
Kulak kabartalım hele
Ne olmuş,ne bitmiş
bir varmış bir yokmuş zamanlarda
Kaf dağının ardında
Biz de nasiplenelim
ya Allah Bismillah deyip nasipse, kısmetse!
Masal mı desek misal mi?.. biz diyelim cennet siz diyin, cennetten bir köşe. Adı da kendi gibi uçmak olan Cennet Dağının üzerindeki düzlükte, elektriğin henüz icat edilmediği, insanların uçak nedir bilmediği ,trenlerle, arabalarla değil de develerle, atlarla, eşeklerle Ya Allah!deyip tabana kuvvet yolları arşınladığı günlerde, adı Temür Han olan cengaver bir padişahın sarayı varmış. Saray dedikse aklınıza öyle altınların, incilerin,çinilerin olduğu ışıl ışıl süslü,camdan saraylar gelmesin. Bu sarayın duvarları, Cennet Dağının taşından, toprağından, sedirleri ve tahtları ise yörenin kayın ağaçlarındanmış.
Temür Han’ın yüreği gerektiğinde demir gibi sert ve korkusuz, gerekirse de eriyip akacak kadar yumuşacıkmış. Temür Han durmadan seferlere çıkar, bu kayın ağacından tahtında oturmaya vakit dahi bulamazmış. Vakit bulursa da Cennet Dağın en üzerindeki düzlüğün üzerindeki kayaya oturur, hükmettiği ülkesine nazar eder, hayranlık içinde tablo gibi rengarenk ovaları, koşan atları, kıvrıla kıvrıla akan ırmakları,öbek öbek sürüleri seyre dalar gidermiş. Sonunda da avuçlarını göğe uzatır;
-Ey Rabbim! Mutluluğum,sevincim,hayranlığım ne kibir ne de böbürlenme,
-Olsa olsa seni tefekkür ve sana şükür dermiş.
Temür Han, şükrettikçe Allah topraklarına toprak katar, tarlalardan ,bağlardan ,bahçelerden bereket fışkırır. Çoluk çocuk türlü türlü yemişleri yedikçe yanakları kırmızı elmalar, dudakları al kirazlar gibi sağlıklı sıhhatli olurmuş. Ama bu tefekkür ve şükür sahibi padişah her varlığın bir yokluğu, her güzel şeyin de bir sonu olduğunu bilirmiş.
Bir gün kendi kendine tefekkür halinde iken;
-Nimete gark olduğumuz vakit onun kadru kıymetini bilmek kadar onu bizden sonraki nesillere de aktarmamız gerek yoksa, Allah’ın bize bahşettiği bu akıl neye yarar.
-Bir zalim Nemrut gelir yakar yıkar, bir zalim Firavun gelir neslimizi kırar geçirir.
-Tarihler bunca vakit ne zalimler ne namertlikler görmüş geçirmiş demiş.
Hemen kavuğunu başına takıp, böyle boş boş oturamam, ölümün ne vakit vaki olacağı belli değil deyip,bir hışımla oturduğu yerden kalkmış, heybetinin rüzgarından kuşlar uçuşmuş, bulutlar bir o yana bir bu yana savrulmuş. Sarayına varıp vezirlerine;
-Tez ola ülkemde ne kadar alim, Ulema, varsa huzuruma getirile!
-Gelen, sakın boşa gelmesin heybesinde ilim getire, bilim getire, çözüm getire!
-yok eğer heybesi boşsa, gözüme dahi görünmeye!
Duyurular yapılmış sağa sola haber edilmiş,
Ülkenin derdiyle dertlenen, ülkenin ve insanlığın selametini düşünen ne kadar insan varsa bulup buluşturulmuş, Küçük büyük, yaşlı genç, kadın erkek dememişler herkesi kaydetmişler.
Heyetler kurmuşlar, elemeler seçimler, yapılmış, seçilenler tek tek huzura durmuş
Temür Han;
-Deyin hele efendiler, ben size meramımı anlattım, Allah’ın bizi garkeylediği bu nimetleri biz nasıl elimizde tutar yedi göbek neslimize de hakkı ile aktarırız?
Bilgeler, alimler, komutanlar, başlamışlar teker teker söz almaya
Komutanlardan biri;
-Temür Han’ım; her bir kişiye vatan sevgisini aşılamalıyız, vatan savunmasının kutsallığını ve şehadeti küçüğünden büyüğüne herkesin kalbine nakşetmeli ve sevdirmeliyiz, muharebede ve vatan savunmasına düğüne gider gibi gitmeliler. Zaten peygamberimizde vatan sevgisi imandan gelir demiyor mu?
-bunun için ordumuzun adı Peygamber Ocağı olsun, askerimizde peygamberimize nisbetle,Mehmetçik olsun.
-Alimlerden biri söz almış;
-Temür Hanım sizin böyle yetişmenizde ananızın babanızın emeği çoktur. Sizin gibi yiğitler ancak,ahlaklı,görgülü, eğitimli ailelerde yetişir. Bunun için neslimizin hayırlı ve salih olmasını istiyorsak, ilk önce aileleri eğitmeli, Aileye önem vermeliyiz.Bizim devletimizin çekirdeği tohumu ailedir. En büyük yatırımı aileye yapalım.
-Bilgelerden biri söz almış;
-Temür Hanım bir şeyi bilmekle ilim gemisi yürümez. İlim amele gemi, eserde çivi, yapıda tuğlaya, taşa ,dönüşmeli ki, bizden sonrası için kalıcı olsun. İlim yoksa kuş misali uçar gider, bugün var yarın yok olur. Ecdadımız bunları yapıp bize miras bıraktılar bizde sahip çıkarsak, Adınız, devletimizin namı yasar,izi kalır. Siz de Camiler, kervansaraylar, Hanlar, Hamamlar,Köprüler yapıla diye emir buyurun, hayır dua alın demiş
-Tabib söz almış;
-Devletlü Hanım; insanımız sağlam sıhhatli olacak ki yiğit, güçlü, akıllı olabilsin. Bunun için suyumuz, havamız, ekinimiz de sağlıklı olmalı. Ata tohumlarımızı korumalı, bilgimizi tecrübemizi aktarmalı öğretmeliyiz.
Herkes sırası geldikçe fikrini dile getirmiş. Temür Han herkesi can kulağıyla dinlemiş, hissesinden alacağını almış, kalanını salmış.
Sıranın sonunda da kara yağız ,temiz yüzlü bir çocuk bekleşir dururmuş. Temür Han;
-De hele ey oğul! Sen neden ısrarla bekleyip durmaktasın dileğin nedir. Acıktıysan aş vereyim, susadıysan su. Yok eğer maruzatın başka ise onu da deyiver hele, söyleyeyim bi koşu yapsınlar
-Temür Hanım selamlar, sağ olun var olun, ayağınıza yaş, başınıza kış değmeye. Adaletiniz, merhametiniz herkese ibret ola, yiğitliğiniz, mertliğiniz dilden dile dolana. Sağ olun var olun,
-Adım Dumrul
Hiçbir sıkıntım maruzatım yoktur, lakin sadece diyeceğim birkaç kelam vardır.
-Buyur konuş demiş Temür Han
Dumrul başlamış anlatmaya
-Temür Han’ım siz şimdi bizim güçlü, kuvvetli, adaletli, bilge hanımızsınız. Siz nasıl böyle yiğit mert adil oldunuz bunu nerden öğrendiniz ? diye sormuş.
Temür Han;
-oğul bizler yiğitlik, mertlik, kahramanlık masallarıyla büyüdük. Ninelerimiz, dedelerimiz bize hep bu masalları anlattılar. Tüm bu masallar bizim kulağımıza küpe, kılıcımıza adalet, yüreğimize merhamet, aklımıza rehber oldu.
-Hah işte bende onu diyorum Han’ım. Tüm akıl veren alimleri, komutanları, tabipleri, bilgeleri dinlediniz, dediklerini yapacaksınız. Ama biz çocukları dinlemediniz Han’ım demiş Dumrul.
-Ağaç yaşken eğilir, biz çocukları da en çok masallar ile eğitirsiniz. Tüm ülkenin masal anlatanlarını toplayın, çocuklara masallar anlatsınlar yiğitlik, mertlik, Adalet, Allah, peygamberlerimiz, kahramanlarımız,dilden dile dolansın yetmez, kütüphaneler yapısın heryere alimler kitaplar yazsın, masallar, öyküler yazılsın,yetmez çoğaltılsın ve bu eserlerin yok edilmesine karşı güvenilir yerlere saklansın.
-Doğru dersin demiş Temür Han, Dumrul’a.Seni de bilgelerimin arasına kattım.Var git ülkede ne kadar güzel masal öykü varsa toplayın, yenileri yazılsın .Çoğaltılsın .Sonra bunlardan bir kısmı söylene söylene ezberlensin bir kısmını da saklayalım.
Günler günleri kovalamış, aylar aylar, baharlar kışları, yazlar baharları. Koyunlar kuzulamış, tarlalar bereket, ağaçlar çiçeğe meyveye durmuş. Temür Han sarayının yanına ve başka yerlere adını taşıyan hanlar, hamamlar, köprüler, bir de Cami yaptırmış. Cennet Dağının en üstündeki kayadan ülkesine nazar eden Temür Han mutlu imiş, yine avuçlarını açıp şükretmiş.Taş hana develeriyle giren çıkanların ardı arkası kesilmiyor, Cami ise tıklıp tıklım dolup taşıyormuş. Nereye aksa çocuklar bir halka olmuş masal anlatanları dinliyormuş. Bir yanda gençler kimi güreşe tutuşmuş, kimi de kılıçla,kalkanla oyun tutmuş. Uzaktan Dumrul’u görmüş el işaretiyle yanına çağırmış.
-Gel Dumrul gel bak demiş bundan daha büyük mutluluk olur mu?
Temür Hanı mutlu gören Dumrul da mutlu olmuş. Han’ım ama bir eksiğimiz kaldı. Biz yazılan masalları saklamadık.
-Doğru dersin Dumrul demiş. Nereye saklasak neresi güvenli olur, ama kimsenin aklına gelmez demiş.
-Han’ım demiş Dumrul,kıyamete kadar her yer yıkılır gider ancak, Allahın evleri yıkılmaz,Allahın izniyle. Biz masalları ve değeli kitapları Caminin altında güvenli bir yer yapalım oraya saklayalım.Elbet yıllar yıllar sonra birisi onları bulur demiş.
Bu fikir Temür Hanında aklına yatmış gizli bir bölmeye tüm masal kitaplarını ve değerli kitapları saklamışlar. Temür Han demiş ki Dumrul,
-Bu caminin adı Masal Camii olsun, belki gün gelir birileri bu caminin adı neden masal diye merak eder, sebebini araştırır bulur. Masal kitaplarının yanına bir de not bırakmışlar. Macera devam edecek…..
FATMA DOĞAN 08.07.2025/TURHAL
Kayıt Tarihi : 8.7.2025 18:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!