-1-
çelimsiz ve zayıftı. mağrur ve yalnız. simsiyah saçları, esmer teni, aldırış etmeyen bakışları vardı. gözlerinde söylenmemiş ağıtlar, bitirilmemiş şiirler vardı.gencecikti, henüz gencecikti.hayatı anlama sevdasına, geceler boyu kalın kitaplar, siyah beyaz dergiler okur; sabahın ışıklarıyla, simit ve çay tutkusuyla uyanırdı. evinden ilk ayrılışı; ilk uzaklığıydı çocukluğunun şehrinden. dört katlı bir üniversite yurdunda, doğruluğuna hibir zaman inanmadığı tarih bölümünde okuyordu. yatağı, ranzanın üst kısmında, dolabı hemen karşıdaydı. sığdırmaya çalıştığı elbiseleri, üst üste kırışık bir şekilde; altında ise herkesten sakladığı kitapları, dergileri vardı. evet okuduklarını saklıyordu. tehlikeli ve yasaktı kimisine göre. hele yurtta böyle şeylerin olması, yurttan atılmak için yeterliydi bile...
korkuyor muydu? yok hayır korkmuyordu. dolabının kapısına bir poster asmıştı. saçı ve uzun sakallarıyla gülümsüyordu posterdeki adam. epeyce yaşlı olduğu anlaşılıyordu beyaz saçlarından, beyaz sakallarından. ama onu genç gösteren bir şeyler vardı sanki. kimdi o adam? neden posterini asmıştı dolabına? odasında ki arkadaşlarıda merak ediyordu. dolabına asacak kadar önemli olan bu yaşlı ve sakallı adamda kimdi?
'-bu posterdeki adamın ismi Marx'tır.' dedi onca sorulardan sonra. '-okuduğum kitapların fikir babası Karl Marx...'
-2-
çocuk ve ahmaktı. korkak ve cesur. şiir yazardı bazen, bazende türkü mırıldanırdı. gencecikti henüz; hayatı anlamakta güçlük çekecek kadar genç. kitaplarına aşıktı; dergilerine, masallarına, okuduklarına... uzak şehirlerin birinde, evinin çok uzağında bir üniversite yurdunda kalıyordu...
sabahın ilk ışıklarıydı yine... simit ve çay tutkusuyla uyanmıştı ki, birden odasının kapısı açıldı. iri yarı, kravatlı üç adam belirdi.
'-haydi beyler denetim var, açın dolaplarınızı'
irkildi birden düşüncesizce. yurt yönetimi tek tek odaları dolaşmaktaydı. diğer arkadaşları çoktan açmıştı dolaplarını. çaresiz kalktı yatağından. çelimsiz bir tavrı vardı. kitaplarını ve dergilerini iyice alta sıkıştırmıştı, ama ya astığı poster? ne diyecekti adamlara? yapacağı bir şey yoktu. çocuktu, ahmaktı... çaresiz dolabını açtı. Marx'ın dolap kapısını kaplayan posteri, hemen göze çarpıyordu. birbirlerine ruhsuz bakışlar atarak mırıldanmaya başladı adamlar; '-bu resimdeki de kim? ' Rahatlamıştı biraz. tanımamışlardı Marx'ı... içinin ürkek güvercini, tamda uçmak üzereydi.ne cevap vermeliydi, ne demeliydi adamlara? duraksadı birden, boğukça sözcüklerle bir şeyler söylemeyi denedi, olmadı. aynı soruyu tekrarladı adamlar; kimdi bu resimde ki? kalbi heyecandan fırlamak üzereydi. korkuyordu. hemde bir çocuğun öcülerden, canavarlardan korkması gibi...
'-dedem... evet evet bu resimde ki dedem...'
sözcükler, karmaşadan ibaret dökülüyordu. bidenbire aklına gelivermişti dedem kelimesi. şimdi savunma zamanıydı. en zor olanını söylemişti bile.korkudan öte ne vardı ki? birbirlerine soru sorarmışçasına bakıştı yine adamlar. biraz şaşkındılar, biraz mahçup. kravatlarının güveniyle, yüzlerinde ki donukluk yumuşamış gibiydi;
'-deden ha! şu dedenin saına sakalına bak. kendince tarz yaratmış. tövbe tövbeee. ama yakışıklı adammış deden' diyip gülüşmeye başladılar birden. onların gülüşleri dahada rahatlatmıştı titreyen yüreğini. üstelik inanmışlardı hemen. oysa nasılda korkmuştu. korkmakta haklıydı bile. Marx'ı tanımış olsalar, yurttan atılırdı belkide. Hem, yurttan atılsa ne söyleyebilirdi ki ailesine. babasına söz vermişti üstelik, bu işleri bırakacağına dair. ama düşleri vardı, düşleri laf anlamazdı. dinmşti korkusu, şükretti içinden. 'iyikide tanımadılar Marx'ı, iyikide dedem dedim' diye söylendi içinin sesi. adamlar tekrar baktılar postere ve dolabın içini süzerek;
'-çok seviyorsun galiba dedeni? '
'-evet'
'-iyi sev bakalım ama şu dolaptaki üstüü filanda bir topla. böyle çok dağınık.'
'-olur katlarım'
Diğer çocukların dolaplarınıda kontrol ettikten sonra birer birer çıkmıştı kravatlı adamlar. dolu dizgin bir gülüşme sardı odadakileri. pervasız ve şımarık gülüşler... nasıl gülmesinler ki... Marx bile gülüyordu dolap kapısının ardından. çay ve simit hayalinin ötesinde bir huzur kapladı yüzünü. içten içe tebessüm etti. artık dedesi vardı, dolabına posterini astığı. okuduğu kitapların, kurduğu hayallerin fikir babası Marx, dedesi olmuştu. mutluydu... umutlarının peşinde hiç aldırış etmeden koşuşturdu durdu. Marx'ın bakışlarıyla günlerine sevda dolu düşler doldurdu...
Kayıt Tarihi : 16.12.2009 14:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
11.12.2009 Erzurum 'söz uçar, yazı kalırdı... yaşanmış bir olaydı ve yazılmalıydı...'

Beni içeri almaları gerekiyordu onlara göre, çünkü cezaevinden çıkalı daha 6 ay olmamıştı... ve arananlar cezaevi arkadaşımdı...
Gecede üç defa baskın yaptılar evime ama tutuklamak için sebep bulamadılar...
yıllar sonra hatırlayıp okuyacağın, okutacağın birşeyler olması güzeldir, güzeldir kalemle arkadaşlık
Sevgiyle kal hoş kal genç
TÜM YORUMLAR (14)