Güneş...
Gökyüzünde asılı üzüm tanesi. Bereket, sıcaklık, aydınlık ve parlaklık simgesi. Binlerce yıldır insanlık, onunla oynaşmış. Bulutların arasından gelişini Mısır’da İsis-Osiris törenleriyle kutlamış, Horus’un gözlerini görmüş onun bedeninde. Antik Yunan'da Dianisos demiş baharla birlikte gelişinin adına, Anadolu’da Hıdırellez. Onun sıcak kollarına ihtiyaç duymuş, hep yaşamak için. Ancak çok fazla gönderiverince de ışınlarını dünyaya, yağmur duasına çıkmış. Aydınlık yarınları düşleyince “ Güneşe akın var ”* diye haykırmış. Güneşe yürümüş, “Güneşin sofrasında oturmuş, dostlarıyla”.**
Benim öznelime ise güneş, bilindik bir öykü ile girivermişti ilk kez. Hani, güneş ve rüzgâr hangisinin daha güçlü olduğu konusunda aralarında bahse girerler. Ve oradan geçmekte olan bir adamın paltosunu üzerinden çıkarmak konusunda hünerlerini göstermeye karar verirler. Rüzgâr tüm hızıyla estikçe adam, paltoya daha sıkı sarılır da; güneş çıkıverince ortaya, paltoyu çıkarıverir üstünden. Bu öyküyü kendisine anlattığım bir arkadaşım, “ Buldum! “ diyerek haykırırken Arşimet’inkine benzer bir ifade yerleşmişti yüzüne.
-Sen, güneşsin!
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
şehirler önemlidir...
istanbul şimdi büyük gökdelenlerin paranın istilasına terkedilmek isteniyor, halbuki onu güzel kılan o otantik dokusu ve beslediği geçmişiyle yaşamalı
sevgili martı
kanatlarına güven
yarınlara uçur bizi...
(yeniden okuyunca)
Uzun zamandir uzak kaldigim gunesin sofrasina geldim ben de,özlemisim.
çok sevdim ben bu yazıyı ve şiiri , son bölümde ki yüzleşme sahnesi ise keskin nişamcı edasıyla vuruyor kalbe ...........
samimiyet ve realite iç içe ...
tbrliyorum ...
da bu saatte nette işim ne :)
sevgiler aynur
VE BENIM ICIN GUNES VE MARTI OLAN BIR INSANI BURADA SAYGI RAHMETLE ANIYORUM...GULE GULE DUYGU ASENA... kanatlarımdaki özgürlük söylenecek tek şey var. karanlıkta yolunu kaybeden martılar için , sağlam bir pusula. zaten rüzgarı sınırlı , özgürlüğü risksiz yaşamanın hiçbir keyfi yoktur. karanlıkların ötesindeki aydınlığa , başarının zirvesine ve gökmavinin arşına kanatlardaki azim ve kararlılık taşımıyormu bizleri? uçmaktan korkmak yaşamaktan korkmaktan da beterdir. rüzgarın kızları martılar ; hadi açın kanatlarınızı ve süzülün uçsuz bucaksız özgürlüğe... '
Rumuz: s-damla
Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı.
Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu. Binlerce martı, bir lokma yiyecek için mücadeleye girişmişti bile. İşte zor bir gün daha başlıyordu
Martı Jonathan Livingston (Martı Jonathan Livingston)
SLM ARKADASIM
GENCLIGIMDE KALAN VE BENI ETKILEYEN MARTI KITABIN YENIDEN ANIMSATTIGIN ICIN TSKLER...BEN O KITABI OKUDUGUMDA NE OLMAK ISTEDIGIME KARAR VERME SANCILARI CEKERKEN, MARTI JONATHAN YOLUMA ISIK TUTMUSTU...EN KOTU GUNLERIMDE BANA YOL GOSTERDI...SUNU ANLADIMKI ZAMAN ZAMAN GUNES, ZAMAN ZAMAN MARTI JONATHAN OLMAK GEREKMIS...SEVGIYLE DOSTLUKLA
Bilgeliğin böylece sistemin buyruğundan kurtarılması ve bireysel'ben' ile maddi çıkarların unutturulması sanatın görevidir.Bilimin amacı içinde bir çok özel olan evrenseldir;sanatın amaçı içinde bir evrensel olan özeldir.'Bir kimsenin portresi bile Winckelman'nın dediği gibi,o kimsenin ideali olmalıdır' Hayvanların resmini yaparken aralarında en ilginç olanı en güzel olarak görülmektedir,çünkü kendi türünü en iyi gösteren odur...Demek ki bir sanat eseri resmi çizilen nesnenin ait olduğu topluluğun yani Eflatun'un idea'sına, yani evrensele ait olduğu oranda başarılıdır.Böylece insan potresi fotoğraf dakikliği gütmemelidir,elinden geldiği kadar tek bir figür aracılığıyla,insanın belli bir özünü yada evrensel niteliğini açığa çıkarmalıdır.Sanat bilimden üstündür,çünkü bilim;büyük emekle bilgi yığarak,inceden inceye düşünmek amacına ilerlerken,sanat sevgi ve ortaya koyuş yoluyla hemencecik hedefine varmaktadır,bilim için hüner yeter,sanat için deha gerekir.
Şiirde ve resimde olduğu gibi doğadaki zevkimiz,kişisel sistem eklenmeden nesnenin seyrinden türer.Ressam için Ren ırmağı, duyuları ve hayal gücünü güzellik fikriyle uyaran,çeşitli sihirli görüntüler dizisidir;ama kişisel işleriyle uğraşan yolcu için,Ren ırmağı ve kıyıları bir çizgi,köprülerse ilk çizgiyi kesen başka çizgilerdir. Sanatçı kişisel kaygılarından kendini öylesine kurtarmalıdır ki,Sanatçı algılaması için, sanatçının güneşin batışını hapsaneden ya da saraydan seyretmesi farketmez.Geçmişiyle uzakta olanı sihirli bir çekiçiliğe bürüyen ve bize güzel bir ışık altında sunan,işte bu istemsiz algılamanın ürünüdür.Sanat bize geçici ve bireysel olanın ardındaki sonrasız ve evrensel olanı göstererek,hayatın acılarını hafifletmekte, hatta onlara estetik bir değer kazandırabilmektedir.Sponoza haklıydı :'Zihin nesneleri sonrasız görünüşler içinde gördüğü oranda sonrasızlığa katılır'*
*will durant-sanata dair.
Aynur Özbek Uluç şiirleri, şafak vakti yüzünü gün ışığına çeviren ayçiçeği tarlalarında, yaşamak zevkine sahip çalışkan bir arının, dilindeki şarkılar gibidir..
Tanrıdan martı olmayı isterken bir anda kendisini güneş olarak bulanın öyküsü..desem değil..kendisini güneş sananların ortasında kalan martı...desem değil..kavisler içinde helezonik bir kurgu yazı boyunca sürüyor
dış ve iç...quasimodo yu hatırlayalım ..notre dame in meşhur kamburu..dünyanın en iyi kalpli insanı ne yaparsa yapsın çirkin görünümün ona biçtiği yerden kurtulamıyordu...
yazar bir tevazu mu yapıyor ben güneş değilim derken ...değil ...
ötesinde bir şeyi söylemek istiyor..güneş olmanın zorluğu ve sorumluluğu..
daha da ötesi güneş olmanın veya birilerini güneş görmenin bir sanrı olabileceği...
bir yere varmayı beklemek yanlış olur diye düşünüyorum sn Uluçun yazdıklarından.. çünkü gerçek bütün yönlere saçılmıştır.. yönsüzlükten farklı bir şeydir bu söylediğim..
vardığı yerlerde bulduğu gerçekler vardır ve onları yeni gittiği yerlerin gerçeklikleriyle yüzleştirecektir.
gibi şeyler üsluba ve içeriğe dönük düşüncelerim..
saygılar
Uzansam tutuverecemişim gibi, yüreğin ne yakın...
Parlamaktan, ısıtmaktan, ışıtmaktan yorulur bir gün güneş, gölgesi ne ağır...
Tebrikler sevgiyle...Nurdan Ünsal
''Akın var
güneşe akın
Güneşi zaptedeceğiz
Güneşin zaptı yakın!'' (Nazım Hikmet Ran''
Beğeniyle okudum...Tebrikler
Selam ve saygıyla
Bu şiir ile ilgili 9 tane yorum bulunmakta