Kaç şafak söktü bu zemherilerle donatılı aşk şehrinde
Nice kuşları havalandırdık dilimizdeki aşk şarkılarıyla
Yüreğimdeki sevdayla, içimdeki dualarla seni bekledim
Varlığının tüm metruk istasyonlarında artık bilmeceyim.
Zifiri karanlıklarıma ağlıyorum şimdi. Açılan hiçbir eli boş çevirmeyen, çaresizlere güneş, kimliksizlere eş, arzusuzlara bir teselli gibi kendimi aşkının zirvelerine taşımıştım. Her mısramın beni küle çevireceğini, her çaresizliğimin sırtıma bir hamut gibi vurulacağını bilememişim. Gözlerimde beni görmüş, tutulmuşluğun kırışıklıklarında bir geliş şarkısıyla bulmuştuk birbirimizi.
Tüm doğrularımla, tüm sevgimle karşındayım gör beni. Yılların soru işaretlerini yükleyerek sırtıma dinle beni. Ne açıklasam, ne söylesem bilirim ki, fayda etmez, bir sevdanın ara taksiminde duygularım seni artık tatmin etmez. Biliyorsun ki hiçbir şekilde sağlıklı karar veremedim bize dair. Hiçbir doğrudan yanlışı, hiçbir yalandan da doğruyu çıkaramadık. Buzul imparatorluğumun kül sağanaklarında kalman da bundandır işte.
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?
Ne var ise sende bende
bir aşığın en büyük dileğidir belki de anlaşılmak**
ne açık bir ifade anla beni...sevgimi hislerimi beni anla..
çok güzel ve bir o kadar da içten bir yazı...tebrikler Selahattin Bey
Umutların kırıntılarıyla yaşamaya alışmışız biz. Kendimizle eksik yaşadığımız, kendimizle yüzleşmekten çekindiğimiz bu hayat bulvarında cakalı yürüyüşlerimiz de bundandır.
Umarım martılar her iki tarafa da gözleri götürür.
Sevgiyle.
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta