MART AYI VE ÇANAKKALE
Tarihimizi zaferlerle dolduran ecdadımıza ne kadar teşekkür edip, minnetle ve rahmetle ansak; haklarını ödemiş sayılmayız.
Adeta, bizlere iftihar edeceğimiz bir tarih bırakmak için, bütün olumsuz şartlara, kıt imkânlara rağmen davasından vazgeçmeyen, tarihi altın sayfalarla dolduran bir ecdadın ahfadıyız. Çok şükür.
Mart ayı gelince tabi ki, aklımıza ilk “Çanakkale” gelmektedir.
“Çanakkale’yi” basit bir savaş olarak görmeye kalkarsak, atalarımızdan daha çok kendimize hakaret etmiş sayılırız.
Dışarıdan Siyonistler, içerimizden muhalifler, bir de bunlara yönetim zaafları eklenince 20. asra dünyanın hasta adam olarak gördüğü bir Osmanlı İmparatorluğu ile giriyoruz.
İstanbul’u düşürüp, İslam coğrafyasını paramparça etmek isteyen başta İngilizler; Ehl-i Salib’i (Hıristiyan Birliği, Haçlı Seferleri) yeniden canlandırarak adeta dünyayı da yanına alıp, yedi düvel ile Gelibolu Yarımadasından İstanbul’a girmeyi kafasına koymuş, bunu da beraber hareket ettiği ülkelere anlatıp, onları ikna bile etmişti.
Atalarımızın kullandıklar “Evdeki hesap çarşıya uymaz” sözü, bir daha gerçekleşerek, atasözlerimizin süzülerek günümüze ve hayatımıza yansıdığını gördük.
“Çanakkale Şehitleri” isimli uzun şiiri ile İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif ERSOY bir beytinde;
“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.”
Diyerek, Çanakkale mücahitlerini Bedir’de Peygamber efendimiz ile savaşan ilk Müslümanlara benzeterek, yaptıkları görevin ulviyetini hatırlatıyor. Hani Peygamberimiz Bedir Savaşına başlamadan ellerini semaya kaldırıp, “Allah’ım! Sen şu bir avuç topluluğu helak edersen, artık sana yeryüzünde hiç ibadet olunmaz! ” buyurarak dua edip zafer istemesi, Çanakkale’de Mehmetçiklerimizin galibiyeti ve muzafferiyeti ile adeta bir tutuyor.
Zaten İngilizlerin de niyeti bu idi. Çanakkale’yi geçip İstanbul’a ulaşmak ve hasta olmasına rağmen İslam coğrafyasına hükmeden Osmanlı İmparatorluğunu tarumar edip, yeni sömürgeler oluşturmaktı.
Dünyanın son teknolojisi ile donatılmış gemileri, yeni çıkan silahları Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Hindistan ve daha nice ülkelerden topladıkları insanlarla; var güçleri ile bir haftada İstanbul’a inmek hiçte zor görünmüyordu.
Osmanlı İmparatorluğu, milleti ile birleşip yek-vücut olduğu, her saatine belki de her saniyesine bir destan sığdırarak yaptığı savunmasını o zamana kadar görmedi ve bir daha da belki görmeyecektir. Zamanın en değerli devlet başkanları ve en değerli komutanları idrak etmekten aciz kaldıkları bu durumu, hatıralarına yazarak tarihe not düşmeleri de düşündürücüdür.
Yine bir mart ayındayız. Artık savaşlar silah, top ve tüfekle yapılmıyor. Bilgiyle, sevgiyle, sanayi ve teknoloji ile yapılmaktadır. Silahla olan kısmını; en zor şartlarda geçmesini bilen milletimiz, asrın idraki neyi gerektiriyorsa o teçhizatla donanacak, hükmedilen değil, adaleti yayıp, adaletle kalkınmayı gerçekleştirecek duruma gelmeli, geçmişte olduğu gibi tarihe yön vermelidir.
Böyle bir Türkiye için maddi ve manevi bütün gücünüzü kullanmaya var mısınız? Çünkü dünya sizi bekliyor.
Kayıt Tarihi : 8.6.2016 15:45:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!