,
Haydi de bağlarım haydi.
Haydi, be çavuş üzümlerim haydi.
Haydi de bağlarım haydi.
Yakut renkli üzümler yapasınız bana,
Yakut renkli üzümlerimi pazarlayacağım.
Kalenin önünde,
Deniz kenarında
Akçeleri kazanıp;
Sonra da Marika ile oynayıp onunla kucaklaşacağım.
Bu şarabı da zehir olsa içeceğim.
Kayıt Tarihi : 10.4.2024 06:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
‘‘ BOZCAADA KOKUSU ’’ Antik Çağ’ın, şarap deposu olan Bozcaada’da, rutubet hiç eksik olmazdı. Ada’da yaşamlarını sürdürenlerin bir çoğu romatizma hastası idi. Bunun sebebine gelince, Ege Denizi’n den, gelen rüzgârlardı. Bozcaada’da, lodos ve poyrazın uğramadığı mekân yoktu. Bozcaada’nın, sakin iki mahallesinin granit taşlarla döşeli daracık sokaklarında, Ege’nin rüzgarları ahşap evleri zangır zangır titretirdi. Kuzey Ege’de, hiç eksik olmayan rüzgarların, Ada sokaklarında mis gibi kokan karanfil ve begonvillerle süslenmiş ahşap evlerinin, küçüçük kırık camlarını ve dökülen kapılarını zangır zangır sallayarak, evlerin içlerine kadar girerek, kendisini hissettirirdi . Bazı yaşlı Adalıların ; ‘‘ Her şeyle şaka yapılır, denizle ve rüzgarla şaka yapılmaz ’’ demeleri boşuna değildi. Ada’nın iki mahallesi, bakımsız sokakları birbirine bağlayan çamurlu geçit vermeyen tüm yolları ile içinde yaşayan her Bozcaada’lıyı, bezdirecek bir konumda idi. Ada’nın iki Mahallesin den, biri olan Gayrimüslim Mahallesi’n de; bakkal, manifaturacı, kahvehaneler, meyhaneler, berber, terzi, demirci ve kunduracıların bulunduğu Lomborloz(1) Deresi, üzerinde bulunan evlerinin bahçelerin de, lokum fırınları(2) olmayan mahallelilerin ; Ayazmalar da, ekşi mayalarla, mayalarını tutturdukları daha sonra da büyük emeklerle yapılan; üzerlerine kendilerine has özel işaretleri, yapıştırdıkları ( fasulye-çıbık(3), kuru bakla, nohut, leblebi gibi ) ve peşkirlere(4) sarılarak getirilen ev ekmeklerini pişirme fırınlarının, has unların özenle öğütüldüğü değirmenlerin bulunduğu çarşıya bağlanırdı. (1) Lomborloz deresi : Bozcaada’da ki derelerden birinin adı. (2) Lokum fırını : Çeşitli kek, börek vb yemeklerin yapıldığı taştan fırın, ocak.Genel de bahçelere kurulurdu. (3) Fasulye-çıbık : Sırık fasulyesi. (4) Peşkir : Pamuklu havlu. Ada’da ekmek mayaları Ayazma Suyu’n dan dualarla alınırdı. Bozcaada’da ekmek ve Rufteynu(5) mayası tutturmak çok meziyet isterdi. Gayrimüslim Mahallesinde, ekmek mayası tutturanı parmakla gösterirlerdi. Bozcaada, geceleri, zifiri karanlık ve masallarda anlatılan korkunç hikâyelerin yaşandığı masal şehirleri gibi olurdu. Ada, geceleri sessiz ve gizemli idi. Ada’yı adeta; Gayrimüslim Mahallesi’nde ki, Gazaroz Efendi’nin her sabah erkenden, tan vakti karanlığında açtığı, Asmaki Kahvesi’n de, yanan meşale ve mumlar aydınlatırdı. Geceleri, Ada’nın daracık yollarında ellerinde fener ve lambalarla kadınların, misafirliğe gittikleri komşularından pedakimuları(6) koniçileri(7) ile koştura koştura evlerine döndüklerini görebilirdiniz. Gürbüz bıyıklı, güzel vücutlu esmer delikanlıların kürek çekerek getirdiği ahşap takanın gelmesi ile Ada’da ki korkunç sessizlik bozulurdu. O Ne ses ama ! Ada’ya, karşı kıyının bereketli topraklarından ; domates, topatan kavunu, siyah çekirdekli karagülle bostan karpuzu, incir, dut, güğümlerde süt, karavanalarla yoğurt taşıyanlar ile Ada tam bir panayır yerine dönerdi. Bunları Ada’ya getirenler dönüşte Bozcaada’dan üzüm ve yakut renkli meşe fıçıları ile şarapları, bereketli topraklara, karşı kıyıya taşırlardı. Ada’da yaşayanlar, birbirlerine, isimlerinin : Ahmet Ağa, Faka, Apostol, Mehmet Ağa, Caca Fiku, Faik Efendi, Caca İşkendo, Niko, Uzun Hasan, Hayri Bey, Teologos, Yani Haymadinis, Panayot, Gaytanos, Kalyopi, Hiristof, Yorgi Seterkiyes, Yani Manaloğlu, İstalyanos, Olimpia, İstrali, Kostandinos Lanteris, Manol, Kiryako, Simyon, İstirati Dali, Todori Fonuda, İrini, Sokrat İncesu, Yorgi, Haralanbu, Apotopulos, Harikliya, Younoki, İsttelyoniçi, Dimo, (5) Rufteynu : Nohut ekmeği. (6) Pedaki : Yunanca erkek çocuk. Pedakimu vre : Çoçucuğum, kızanım (7) Koniçi :Yunanca kız çocuk. Yorgi Leryo, Anesti Bey ve İstirati’nin ; önüne mesleklerini veya lakaplarını koyarak ; öğretmen, değirmenci, sütçü, abacı, kuyumcu, demirci, gemici, berber : kimin Rum, kimin Yahudi, kimin Ermeni, kiminin de ne Bulgar, ne de Arnavut veyahut ta Rus olduğunu asla anlayamazdınız. Kasabada kimi zaman, Müslüman Mahallesi’n den, gelen bir delikanlının kahvede bir Rum genci ile sohbet ettiğini görür ; Kimi zaman da bir Ermeni’nin de, meyhanede Rum delikanlısı ile dertleştiğine şahit olurdunuz. Adalılar, yaşamlarını; din farkı gözetmeksizin, farklı kültürlerle iç içe, birbirlerinden kız alıp vererek, kendi örf ve adetleri çerçevesinde, birbirine saygılı ve mütevazı bir şekilde sürdürürlerdi. İkinci Haçlı Seferi’nde, oluk gibi kan akan Ada’da ki mezhep kavgalarına; kafası kesilerek İstanbul’a gönderilen Vezir’in* infazına, tanık olmuşlardı. Ada’da bulunan Osmanlı kayıkhanelerindeki çalışmaları izlemişler, dalyanlarında ve üzüm bağlarında birlikte çalışmışlardı. Yeniçerilerin kaledeki isyanına şahitlik etmişler, tarihi camilerin ve kiliselerin yapımlarını izlemişlerdi. Tarihi çeşmelerin burmalardan(8) kana kana sularını içmişlerdi. Balkan Savaşı’nda, büyük elemleri(9) ortak yaşamışlardı. Cumhuriyet coşkusu, tüm Adalılar ile, Ada Meydanı’n da, mafelin(10) önünde coşku ile kutlanmıştı. Gayrimüslim bir kadın, hastalanan çocuğu için mahallesindeki Papaz Efendi’yi bulamazsa, Müslüman Mahallesi’n deki, Hoca Efendi’den yardım isterdi. Ayazma’da bulunan Kır Kahvesi’nde sanatçıları, gramofonda(11) ; ( 8 ) Burma : Çeşme musluğu, ( 9 ) Elem : Dert , tasa, kaygı, endişe (10) Mafel : Toplanılan yer, daha çok askerlerin toplandığı bahçeli gazino, (11) Gramofon : Eskiden elle kumanda edilerek genelde taş plak çaldırılan müzik aleti, kollu , hopörlörlü bir cins pikap. *Vezir çalan taş plakları, laternaları(12) ; O meşhur, çitlembik dibek kahvelerini içerek birlikte dinlerlerdi. Taverna da birlikte topal(13), samoyotisa(14) sirto(15) çeker, eğlence bahçesi’nde birlikte eğlenirlerdi. Sütçü Pandelli’nin taze pişmiş, mis gibi kokan sütlacını birlikte yerlerdi. Meryem Ana Festivalleri’ne, Ayazma’da yapılan yortulara, panayırlara birlikte gidip tavşan oynatıcılarını, ip cambazlarının hünerlerini, güreşerek kazanan pehlivanları birlikte alkışlarlardı. Koyunları, keçileri birlikte semizletmiş(16) kesmişlerdi. Sütlerden teleme peynirlerini(17), yoğurtları birlikte yapmışlardı. Tavşanları, keklikleri, bıldırcınları, ördekleri birlikte avlamışlardı. Harmanı el birliği ile kaldırıp değirmenlere getirir, değirmende öğüttükleri un dan, ekşi maya ile yapılan köy ekmeklerini lokum fırınlarında birlikte pişirmişlerdi. Gözlerinden sakınarak büyük bir özenle baktıkları bağlarda çeşit çeşit istafila(18) yetiştirip, bu üzümleri bağlardan; kimi zaman at ve eşeklerle, kimi zaman da sepetlerle taşıyıp, büyük zahmetlerle çamurlu bozuk yolları aşarak evlere getirir; Her evin altında bulunan Galata’dan gelme meşe fıçılarda bekleterek yakut renkli şaraplar, şıralar, sirkeler yapar ve birlikte satarlardı. (12) Laterna : Ayaklı ve sandık biçiminde, kolun çevrilmesiyle türlü oyun havaları, melodiler çıkaran müzik aleti. (13) Topal : Bir tür yöresel dans. (14) Samoyotisa : Geleneksel Yunan ada şarkısı (15) Sirto : Yunan ulusal dansı ve müziği, Bir çeşit Yunanca şarkı, ezgi, (16) Semiz : Taze, leziz (17) Teleme peyniri : (18) İstafila : üzüm. İstifila suyu, üzüm suyu, şıra Hıdrellezden(19) bir gün önce Ayazma’da yakılan ateşe konan büyük bir kazanda soğan kabukları ve ıspanak ile yumurtaları boyar(20) Vasilopitaları*(21), rufteynuları(5), pitaları(22), kurabiyeleri, gölle(23), yemekleri birlikte yapar sonra da afiyetle yerlerdi. Hıdrellez de, mezarları temizler, birbirlerine maniler söyleyerek bir merkebin(24) kuyruğuna hediyeler asararak çeşitli türlü türlü oyunlar(25) oynarlar ; Daha sonra da bu hediyeleri birbirilerine, gülüşerek verirlerdi. Yoksul ama mutluydular.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!