.Mardin Güzeli. Şiiri - Mehmet Cemal Saydam

Mehmet Cemal Saydam
76

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

.Mardin Güzeli.

'mensur (Şiirsel düzyazı türü) şiirlerimden'

Dualar okunurken Deyrul Zehferan’da, Kasımiye Medresesi önünde bekledim seni.
Gelirsin de, Cami-i Kebir’de, bizim dualarla nurlanırız diye…
...
.....

Seni, Mardin Müzesi’nde tanıdım, ey Mardin güzeli! ...
Senin için; “O bir Süryani” demişlerdi...
...
.....

Mezopotamya tarihinin zenginliğini, o müzede tanımak mümkün değilse de, binlerce yıllık geçmişinin güzelliğini tatmıştım güzelliğinde...
Bilirim ki, kaşlarının kenarında yer alan dövmen, moda gereği değil, törenin gerçeğiydi.
İsmin sorulmamalı, aslın bilinmeliydi...
...

Ve çıkıp gidivermiştin topuklarına dek uzanan üçetekvari elbisen ve de belini sıkıca saran kalınca örgülü, Süryani işi, o altın kemerinle...
...

Bir âlev, bir ateş ki yüreğimde, anlatamam...
Zaman durmuş, takvim kudurmuştu o demde.
İnan ey Mardin güzeli, işte o an bilemezsin ki kaç ceylân çevrilirdi, sinemin ateşinde! ...
...

Saçlarını kapatıp, belinden aşağı süzülen tülbentin savrulduğunda soluklandım.
Ve o rüzgârla hissettim Akdeniz melteminin havasını, amansız yanan bedenimde...
...
.....

Kal’atül Mara’ya, Erdemest Kalesi’ne koştum deli divane…
Kimler gelip geçmemişti ki bu topraklardan… Duraksadım.
Ve Mezopotamya’ya bakan diyarın doruklarından, Subarileri, Akadları, Babilleri sorguladım…
Asur, Pers, Roma, Bizans ve Selçuklu komutanlarını aradım kitabelerde.
Artuklular yoktu.
Yüreğime saplanan ok, bilirdim ki canımdan can isterdi ey güzel! ... Çıkaramadım...
...
…..

Soluksuz, Kızıltepe’ye uzandım acılarımla...
Çan seslerinin, ezan seslerine karıştığı mekânlarda, Osmanlı torunlarıyla hemdert oldum.
Türk-Kürt, Süryani-Müslüman, et ve tırnak olmuştu.
Bir satılmışlar vardı köşe bucak pazarda. Her dem olduğu gibi, yeni sahiplerini beklemek ve kendilerini pazarlamak üzere.
Aldırmadım…
Sonra, toprak sevdalılarıyla hemhal oldum.
Yüreğime düşürdüğün ateş, öylesi harlıydı ki, her söyleşide sen, her serzenişte sen… Seni anlatmaktan yoruldum...
...
…..

“Merdin Çarsısı’nın güzelliği, ona sorulur. Merdin sokaklarını, onun yüzü aydınlatır ve Merdin’de güller, rengini ondan almıştır” dediler.
Dediler de, sen öylesi çekip giderken Deyrul Zehferan’ dan, yüreğimin yarısını alıp götürdüğünü, hiç bilemediler…
...

Ve Mardin sokaklarında gezindim, seni bulurum umuduyla…
Yabancı gözlerden kendini sakınan, taş duvarların ardına saklanan Mardin evlerinde seni bulabilmek, çok zordu ey Süryani güzeli.
Yine de usanmadım…

Zaman tünelini andıran daracık sokaklarda, geçmişin izlerini kovaladım seni ararken.
Başı yıldızlara, başı Şems’e uzanan Mardin Kalesi’nde, Şemsi-ler’in izlerini bulamasam da, Şems tepemde bir yerde duruyordu.
“Neyin nesiydi o güzel? ” diye sayıklarken…
...

Taşa oyulmuş, güneşe sunulmuş birer şahin yuvası gibiydi evler…
Tarih boyunca kavimlerin gelip-gittiği, kültürlerin kaynaştığı bir şaheser… Ki seni bağrına bastığı gibi, her taşa “abide” demiş, bağrına basmıştı Türkler…

Cercis Murat Konağı’nda konakladım… Süryani yemeklerinden istedim.
Kesmedi sensiz...
Yüzünde, “Urfa Yarası” olan kızlara sordum seni.
Tarife sığdıramadım. Anlatamadım... Utandım.
Ve üşenmedim ey Mardin güzeli! Seni bulurum umuduyla, bu güzellik beldesini, karış-karış adımladım...
...
.....

Zinciriye Medresesi’nden, seyrettim Mezopotamya’yı.
Mor Yakup Kilisesi’ni gittim.
Papaz günah çıkarmak istedi benden.
“Kasımiye Medresesi’nde, bekleyenlerim var” diyerek vazgeçtim… Varsın, benim günahlarım bende, Süryanilerin de kiliselerinde kalsındı.
Ve Mardin Evleri’nin, şatomsu duvarlarının altında gezinmeyi, günah çıkarmaya yeğledim.
Varsın günahlarım, benimle kalsındı… Ben bu kente, yüreğimi demirledim…

Kim bilir, kaç kavme, kaç kültüre hane olmuştu bu evler? Ve kim bilir neler görmüş, nelere şahittiler? ...
Camilerinden ezan, kiliselerinden çan sesleri geliyordu “Mert İni”nden.
Sorgu-sual yoktu Türkmen’inden-Kürt’ünden, Arap-Şems ve Yezidi’den…
...

Ermeniler, Keldaniler, Nasturiler…
Gregoryan, Katolik, Protestan ve hele de ki, Süryani Kadimler… Kimler yoktu ki, tarihin derinliğinden günümüze gelen kavimler.
Bilirim ki, hepsi önce Allah’a, sonra da Türk’e ve İslâm’a şükretmiştiler.. Ve o kavimler ki, yurt edindikleri yerlerde, İslâm’a yer bile vermemiştiler… Onlar, insanlığı bile öğrenememiştiler
...
…..

Kapılarını araladım tane-tane eyvanlı evlerin. Mührünü okudum her yerde, Artukoğulları ve Emeviler’in…
...

Eyvanlarda, kızlar vardı.
Yeşile ve kırmızıya boyalıydı eyvanlar.
Kızlar türküler yakarken, yeni terlemiş bıyıklarıyla oğlanlar, çiğköfte yoğuruyorlardı...
...

Hasretin sarmıştı ki kilim-kilim, acılandım…Acılandım ey Mardin güzeli! Acılandım dilim-dilim! ...
Başımda duman, içimde güman vardı.
Çaldığım kapılardan boş dönmüş olsam da, elimde bir tutam umut, dizimde yine de son bir takat, son bir dermanım vardı...
...

Seni sormak isterken, doyamadığım güzellikler, tatmadığım çeşniliklerle tanıştım.
Ve binlerce yıllık medeniyetlerin, hâlende salınan bir altın beşiğinde salındım...
...

Güzelliklerle sarhoştum, ey Mardin güzeli!
...

“Ayılırım” diyerek, Esentepe’ye koştum.
Ne mümküüün...

Caddelerini ve sokaklarını seyrettim tepelerden Mardin’in…
Her noktası, bir efsane yazdırırdı gönlüme.
Ki kim bilir, neler görmüş, neler geçirmiştiler.
Ve o sokaklar ki, binlerce yıllık bir tarihin, binlerce efsanesinin suskun şahidiydiler? …
Taş duvarlar, dile gelse de konuşsa…
Konuşsa da, o medeniyetlerde yaşanan sevdaları anlatsa.
Anlatsa da, şu sevdama bir ışık tutsa…

…..

Yüreğim elvermedi ovalara inmeğe… Nedense irkildim.
Çünkü, bir tramplendeydim sanki.
Sonra da aldırmadım.
Ve tarihi yendi ki korkularımı bu abide şehir, Mardin Ovası’nda yüzmek istedim...
...

Bir ulu tarih, bir tarife sığmaz güzellikti yakaladığım.
Gel gör ki, bir bu kent ve bir de sendin yine de anlatamadığım…
...
…..

“Başına dolu yağan, kıyamet kopuyor sanır” denir...
Bir bilsen ki, yüreğim yangın yeri ey güzel ve gözlerim birer nehir…
Yıkılmışım bu yerde.
Hayret? !
Yüzlerce medeniyete yurt, binlerce cengâvere hedef olsa da, hâlâ da ayakta duruyor tarihe yön veren bu kutsal şehir! ...
...

Unutma ki, yüreğim hep oralarda, o dar sokaklarda atacak. Ve bu yürek seni, her dem o iklimde arayacak
...

Mardin’e tutkunluğum ondandır, Mardin güzelliğini tanımam, aşkınla-dır...

Mehmet Cemal Saydam
Kayıt Tarihi : 3.10.2010 23:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehmet Cemal Saydam
    Mehmet Cemal Saydam

    Değerli yorumlarıyla, mensur şiirlerime katkıda bulunan gönül dostu edebiyat severlere teşekkürlerimle...

    Cevap Yaz
  • Nevzat Bilgiç
    Nevzat Bilgiç

    Sevda'nın nerede , kimi , kim için , hangi biçimde vuracağı hiç belli olmuyor . . . Fazla ayrıntıya girmiyorum . . . Çok güzel bir anlatım.İçten ve mertçe . . . Kutluyorum . . .

    Cevap Yaz
  • İnci Germenliler
    İnci Germenliler

    KALEMİNİZE YÖN VEREN YÜREĞİNİZDEKİ O GÜZEL DUYGULAR VE ESİN HİÇ BİTMESİN.........

    Cevap Yaz
  • İnci Germenliler
    İnci Germenliler

    KALEMİNİZE YÖN VEREN YÜREĞİNİZDEKİ O GÜZEL DUYGULAR VE ESİN HİÇ BİTMESİN,
    GÜRLESİN................SEVGİLERİMLE............

    Cevap Yaz
  • Nalinnalin Denizdeniz
    Nalinnalin Denizdeniz

    tarihi dokusuyla mardini mardin yapan midyat ilçesidir... mardin bir masa ise midyat bu masanın 3 ayağıdır abartısız . türk-kürt- süryani- arap birarada kardeşçe iç içe. kiliseler camiler yanyana ...
    medeniyetler beşiği kültürler mozaiği midyata varmalıydı kalem.
    saygı ile şair..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (5)

Mehmet Cemal Saydam