Çankaya’dan Ankara’yı seyrettim
Bembeyaz bir gelinlik içindeydi şehir
Kar altında kalmış çamlar üşümüş
Baktıkça manzara sıcaklık verir
Anılar üşüşür birden üstüme
Gözlerimden sağnak sağnak yaş gelir
..
Amasya SEVDASI ile K K TC Coşkusu../ Müzeyyen KESKİN
=
27.07.2013 tarih de saat:14.00 de Ankara Esenboğa dan ben kardeşim Canan ve iki yeğenim Pınar ve Müjde ile birlikte yaklaşık bir saat süren uçak yolculuğun da öyle değişik duygulara kapıldım ki; biraz heyecanın yanı sıra gök yüzü….! Bulutların arasına girmek ve sislere dalmak, yer yüzünü evleri kirpik kutusu gibi görmek denizleri aşmak, ormanları dağı tepeyi aşmak ve varacağınız yere kısa sürede ulaşmak çok güzel.. zamandan tasarruf.
Uçakta olmanın ve yerle irtibatınız kesildiğin de 37 bin fite çıktığınızda insanın nefesini kesen o muhteşem manzara, yer yüzü, ortası bulutlar,üstü bulutsuz gök yüzü muhteşem…! hiç bulut yok harika bir manzara ve bizler hava ne kadar bulutlu ya da çok açık az bulutlu deriz, havayı gök yüzünü bunun gibi biliriz, ama öyle değilmiş.
İşte yeri ve göğü yaratan Allah’a bir kez daha şükrediyorsun ve işte sadece bildiğimiz bu kadar yer yüzü, bulutlar ve gök yüzü oysa Yüce Yaratıcının yedi kat yer yedi kat gök dediği aklıma geldi. Kim bilir diğer katlar ne muhteşemdir.
Yaklaşık 1 saat sonra Kıbrıs, Lefkoşe Ercan hava alanındaydık.Valizlerimizi aldık KİBHAS dedikleri servislerle Girne’ye ulaştık. Tekrar otele kadar şehir içi münibüsleriyle de otelimize ulaştık. Otelimize yerleştik hava çok sıcaktı ama nem yoktu hayret ettim.
Yeğenler ve kardeşim sabırsızlıkla havuza gittiler. Biraz alışveriş yapık, elbete ama her şey çok pahalı bir de insanlarda yine çok fırsatçılık gördüm, bu da çok üzücü olay benim için, yapılmaması gerekir.
..
Bir otobüs yolculuğunda hayat
Bir dizi mavi gökyüzü,
Bir dizi manzara gelip geçen.
Molada mutluluk,
Uykuda hüzün.
Bekleyen sevda,
Beklenen umut.
..
Hay ve Kayyum olan Allah'ın adı ile başlarım.
Sevgili Rabbimin selamı, rahmeti ve muhabbeti üzerinize olsun.
Cemal ve kemal sahibi Zat cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister. İşte bu istek de, sonsuz güzellik ve mükemmellik sahibi O San’atkarın irade etmesi ile, hafızasındaki ilminde var olan varlıkların ezelden beri sabit olan suret ve hakikatlerine göre şekillenmiştir. O'nun tasavvurunun (hayalinin) mahiyeti ise; O mükemmel Sanatkarın kendini görmek ve göstermek istemesidir.
Sonsuz güzellik ve sonsuz mükemmellik sahibi San’atkar, kendinin güzellik ve mükemmelliğinin farkındadır; bunu kendine ve kendi gibilere ifade etmek ister. Öyle varlıklar olsun ki; her biri kendi gibi hayat sahibi birer fert olarak, kendine muhatap olsun, her birine baktıkça kendini görsün ve kendini onlara göstersin.
..
Kırıyor güneş ışıgını, alemin keyfi yerinde
Tüyden bulut sarıyor gökkuşağı manzara
Bulupta eriyor huzura gönülden sevenler
Yaratıyor içinde mutluluktan yana dünya.
Ve aşkın şarabı içiliyor yudum yudum
Masalar donatılmış, güzel yiyeceklerle
..
Karadeniz'in sularına bakarken
Afiyet olsun palamut mezgit yerken
Amasra çok güzel yerdir doyum olmaz
Manzara bambaşkadır güneş batarken
Bu manzaraya elbet bir şiir gider
Amasra da ne gam kalır nede keder
..
Cuara var içersen çay kalmadı bugünlük
Biraz keder var paylaşırsan
Benli bi manzara var doldurmak istersen
Yapayanlız bi ben varim işte
El uzatırsan
Kadehlerde boşaldı
Şişelerin dibinde
..
pencereme
bir manzara resim
yapıştırdım
ne güneş doğar
ne yıldızlar görünür
ben kendimi inandırdım
günün her vakti
..
Günlerden salı... Takvimler yırtılırcasına, günler geçmekte. Her günüm de olduğu gibi bugünümde de kelebekleri salıvermekteyim kavanozlardan. Çünkü ben en çok gökyüzüne açım. Karnımı bulutlarla, gün ışıklarıyla doldurmak istemekteyim. Bugün salı... Kavanozlarımda kelebek yok. Açtığım tüm kapaklardan yokluk uçuşmakta. Boşluk karın boşluğuma dolmakta. Karnım ağrımakta. Kalktığım bütün koltuklarda yorgunluğum oturmakta. Nereye gitsem, zavallı bedenim beni taşıyamamakta. İnsanın kendi ağırlığı içinde bir hafiflik araması ne zor. Bugün gökyüzü bile ağır. Ve ben kelebek kanadında değilim. Kelimeler yerli yersiz bir araya gelmiş insanlar gibi. Cümleler suskun ve anlamsız. Başım sıkışmakta. Ruhum daralmakta. Gözyaşlarım bile beni anlamamakta. O yüzden ağlamaktan yana değilim. Çürük elmalar arasında, sağlam kalmaya çalışmaktayım. Ezelden ebede elma ağaçlarıyla dövüşmekteyim. Tüm ormanlarım yosunlarla, likenlerle kaplı. Asalak bir dünyada yaşamaktayım. Nedendir bilinmez, hiç yaprak kıpırdamamakta dünyamda. Bir ölüm sessizliği mezarlıkların yanından ıslık sesiyle geçmekte. Uykularımda öldürülmekteyim. Yataktan kan revan içinde kalkmaktayım. Manzara aynı, zaman aynı... Bugün salı... Farkı bugün yeni bir gömlek giymekteyim. Gömleğimin düğmelerinde iliklenmiş kanım. İliklerime kadar üşümekteyim. Yalnızlığın sokağında, duvarlara yazı yazmaktayım. Her harf bir taş gibi oturmakta yerine. Ben kelimelerin arasında bir sıvayım. Katılığım işlemekte cümlelerime. Hiçbir göz uğramamakta muhitime. Pasopartum yazısız, kimliğim boş.... Bugün salı... Akşamı bekleyen şair gözlerimde, şiire kavuşmak özlemi var. Özlemler okunmayan bir şiir kitabı... Duygularımın alıcısı yok. Herkes duygu zengini zaten. Oysa tüm yürekler, duygu metropolünde bir gecekondu. Arabesk duygular gezinmekte yüreklerde. Bugün salı... Senfonik mutluluklar istemekteyim bugün. Açmaktayım taş duvarlardaki gramofonları. Bir tatlı ses kulağıma dolmakta. Bir baktım ki, her yerde benim sesim yankılanmakta. Kimseden ses seda yok. Anlamaktayım kimseden bana bir fayda yok. Bende tüm mezarların yanından senfonik mutluluk içinde geçmekteyim. Çünkü susarsam, ölüm sessizliği dolar dudaklarıma. Yaşamak, kadınlarda dudaklara ruj sürmek, erkeklerde şarkı söylemektir. Ben de her renkte şarkılar söylemekteyim.
..
NEYİME GEREK
Ay denize düştü, deniz yanıyor,
Şavkıyla kör gece aydınlanıyor.
İnsan ilk bakışta hayal sanıyor...
Sensizse hayaller neyime gerek.
..
Leylaklar açtırırken gamzelerin güldükçe
Hiç gözümü kırpmadan seyretsem gündüz gece
Çaresiz anlatmaya kaç kelime kaç hece
Seyretmeye doyulmaz bir manzara gibisin
Kızıl gonca dudağın kıskandırır gülleri
Senin yerini tutmaz binbir çiçek türleri
..
Bu dalgakıranın çok kalp kırmışlığı da vardır, çok yara sarmışlığı da.
Limana yük taşıyan tankerlerle bira şişesi tokuşturmuşluğu da.
Sende seç bir kaya otur yanıma, ne de olsa aynı manzara.
Elinden kayıp gidenleri, o dalgalarda biraz da sen ara.
Bak o paslı demir yığınlarının altında çırpınıyor deniz.
Boşuna bizden umut beklemeyesin deniz.
Biz de sendeniz.
..
Tan yerinde yangın var, her taraf kıpkızıl kor,
Gökyüzü pembe pembe, bulutların işi zor
Öyle durgun ki deniz, olanlardan habersiz
Gölgelere saklanan mavnalar sanki dekor
Bu yangının rengi kor, etkili ateşi yok,,
Mehtap doğmamış henüz, üstelik güneşi yok,
..
Sağlıktır temiz hava,
Dağın zirvesindedir o muhteşem manzara,
Solarsın o çam kokusunu her dakika,
Cennet gibi gelir o ova.
Kestirmeyelim ağacı ve dalı,
Koruyalım havayı,dağı,
..
Bir mehtap ışığı yansımış yüzüne
Yüzünden gönlüme bir meltem esintisi
Yaz ortasında cezbeder insanı
Senin gibi
Kipriğin değerken kaşlarına
Gözlerinde dökülür çağlayan şırıltısı
..
Eşsiz manzara şu gökyüzü...
Alabildiğine mavi ve beyaz.
Hayalime dokunmasın kuşlar
Kalbimde mevsim hala yaz...
Sessiz bakışlar bırakıyorum...
Semada dalga dalga haykırış.
..
Değişti insanlık, değişti dünya;
Zulme dur diyecek erler kalmadı.
Hasretiz tertemiz havaya suya
Bir nefes alacak yerler kalmadı.
Manzara, sadece körlere güzel,
Yakıyor yıkıyor bir lanetli el
..
Gözlerden kalbe bir yol gider ince
İki gönül bir olurmuş insan sevince
Kelimeler harf harf dile gelince
Aşkına yazılmış şiir gibiyim
Yüreğime çizdin mehtaplı bir manzara
Sevdi seni bu gönül,gelmesin nazara
Küsmesin gecem,gökteki yıldızlara
Akşamına tutulmuş bir ay gibiyim..
..
Sabahinda bu sehrin bir muptelasi ile basbasa,
Yeni acilmis, yari uykulu gozleri ile insanlar,
Sarhoslarin bayilma saatinden bir kac saat once,
Sen de sokaktasin ayni sarhoslukta.
Bir cami avlusundan dagilan insanlar, yeni edilmis dualarinin gevrekliginden,
Sicacik simidin gevrekligine bir seyahat, kazinmis midelere bir lokmacik,
..
Bir gece yarısı, ben elimde fırça ile yeni başladığım bir tablonun önünde uyuyakalmışım. Birden cama bir şey çarptı, ben onun sesiyle birden irkildim. Elimdeki fırça yere düştü ve boya tabloya döküldü. Gözlerim puslu puslu saate baktım, yel kovan gecenin saat üçünü gösteriyordu. Cama koştum ve perdeyi araladım karşıma çıkan manzara bambaşkaydı. İki güvercin bir birine sokulmuş, uğultular içinde bana bakıyorlardı. Hava açık, dolunay var üstelik. Kafamı eğip gökyüzüne baktım bir taraf masmavi bir taraftan yağmur geliyordu ve rüzgar da başlamıştı. Perdeyi açık bırakarak arkamda duran sandalyeye oturdum… Bir kadeh içki koydum ve dışarıyı seyretmeye başladım. Ay ışığı cama yansıyordu ve yağmur tanecikleri pırıl pırıl parlıyordu. Rüzgâr hızını artırdıkça güvercinler sendeleniyor cama dayanıyordu. Yere düşen fırçamı aldım, bu kez tablo için bir bezi değil, kâğıt seçtim. Önce boyayı emmesi için astarladım sonra fırçamı yıkadım ve odanın ışığını söndürdüm. İlk çalışmam olacaktı bu benim, bir kâğıt üzerine ve karanlıkta, üstelik kendime hiç yanlış yapma payı bırakmadan. Aslında istediğim, görüntünün ortaya konulması değil o anki düşüncelerin, bakışın, korkuların ve doğanın en doğal halini çizmekti. Bunun için kendimi onların yerine koymam gerekiyordu.
“Acaba ben onların yerinde olsam ne düşünürdüm? Korkularım hangi boyutta olurdu ve göremediğim bir şeyin ısrarla beni düşürmeye çalıştığı ve benim düşmemek için kendimi daha sıkı bir şeye tutunmam gerektiren şey neydi? Üzerime düşen taneciklerin şiddeti giderek artıyor, üşümeme neden oluyordu. Peki, benim buna karşı koyacak bir gücüm olmadığını nerden biliyordu” diye sorular sordum kendime. Bir mum yakıp pencerenin kenarına koydum. Güvercinler önce ürperdi sonra dikkatli dikkatli baktılar ve bir süre sonra rüzgara sırtını döndüler. Dışarı da bardaktan boşalırcasına bir yağmur yağarken bunları bu kadar cesaretlendiren neydi diye düşündüm. Evet, güneş dedim kendime. Güvercinler mum ışığını güneş sanmışlardı. Hemen fırçayı elime aldım ama bir türlü çizmeye başlayamıyordum cesaretim yok gibiydi bir şeyler eksikti bunun farkındayım ama ne? Tekrardan malzemeleri gözden geçirdim her şey tam ama içim rahat değil. Bir sigara daha yaktım ve kendimdeki eksiği armaya başladım. Birden gözlerimi kısarak cama baktım kendimi gördüm, mum ışığında yansıyan gölgem cama vuruyordu ve güvercinler kafalarını sallayarak uğultularını iyice artırmıştı. Birinin burnu mavi diğerininki beyazdı. Kuşçudan öğrendiğim kadarıyla mavi burunlu erkekti. Peki, bunlar sevgilimiydi? Öyle olmasa da ben öyle düşündüm. Çünkü bir erkek başka ne için kendini feda eder ki. Veya bir kadın başka ne için bu kadar cesaretli olabilir ki. Onlar bir sevgiliydi. Ancak iki sevgili rüzgarı arkasına alıp birbirine sarılarak güneşin doğuşunu seyrede bilirdi…
..