Derdime care
Sihirbaz kadin
Acti tasini
Aciyi tadin
Ictigim ilac
Zehirden aci
..
“Kendimi doğanın kollarında sanıyorum”
Kiminiz;
Bir ağaç oldunuz güvenle sırtımı yasladığım
Gölgesinde oturup uzun, uzun dinlendiğim
Ve esintisinde gün boyu serinlediğim
Öylesine huzurlu ki kalkmak istemediğim
..
Maziye acube, gözüyle baktık,
Acuze şemtaya, abayı yaktık,
İffeti hayâyı, savurduk yele,
O şanlı tarihi, çöplüğe attık.
Taklit belasına, düştük düşeli,
Sürükler götürü, çirkefin seli,
..
Sonsuz Aşk (Kanadı Kırık Yaralı Bir Kuş)
Dönüş yolu uzadıkça uzadı. Adam sevdiği kadının yaşlı gözlerle kendisini uğurlamasını unutamıyordu. Yıllar sonra ilk defa aklına sigarası geldi. Elini cebine attı sonrada yarım ağızla gülümsedi. ‘ Hay Allah bırakmıştım zehiri. Beni oyalayacak başka bir şey bulmalıyım. Bu ilişkinin nasıl yürüyeceğini bir türlü çözemiyordu. Aralarında o kadar uzun mesafe var ki. O şehirden uzaklaştıkça bir parçasının kendisiyle gelmediğini gördü. Yarım bir adam oluvermişti. Arabanın camından karanlığı seyretmeye başladı. Gördüğü karanlık değildi karanlıkta yolunu kaybeden kendisiydi.
Yolun bir yerinde verilen dinlenme molasında elini yüzünü yıkadı daha sabah da olmamıştı. Onu gelecek korkutmuyordu. Korktuğu sevdiği kadındı. Ya bir daha göremezse, bir daha sarılamazsa, sevdiğim diyemezse. Kötü düşünceleri aklından kovarak arabaya bindi yerine oturdu. Tam bir çıkmaza girdiğini iyi biliyordu. Araba hareket etti. Gözlerini yumdu. Söz vermişlerdi birbirilerine. Kadın kocamsın demişti tanrı huzurunda. İyi ve kötü günlerimizde hiç ayrılmayacağız. Adam mutluluktan uçuyordu, ‘karımsın’ dedi. Nikahımızı Yıldızlar kıysın. Ay ve Güneş şahidimiz olsun.
Önce elleri birleşti. Adam kadının önünde diz çöktü.
..
Beni çağırmayın ağıtlarınıza
kan damlarken acılardan
ölünün kefeni ak ketenden
sarkıyorsa yerini beğenmek için
mezarın kenarından
öldürür bu manzara beni
beni çağırmayn ağıtlarınıza.
..
Yok olurken en güzeldir
her zaman manzara.
Yeşillik, sisler içinde solarken
dokunur insana.
Silmek isteriz buğuyu hemen,
Çiçekler
cam arkasında kaybolurken;
..
Burası soğuk ve dağlık
Bura benim topraklarım
Benim halksız krallığım
Kayalar görünür birbiriyle fısıldaşan
Uçsuz bucaksız kayalık dağlar
Suya hasrettir bu topraklar
Yetişmez ağaçlar gelmez hayvanlar
..
Merhaba şiir dostlarım,
... Yayınlamakta olduğum hazır şiirlerim bittiği anda, birdenbire sayfam münzevi bir hayata başladı, tıklanma oranı sıfırın altına düştü, sayfam çöle döndü...
Benim sunacaklarım elbette birgün bitecekti; çünkü bitmeyen veya Ferrari araba hızında bir esin teyzem yoktu ki.. Bunlar bitince, antolojinin güncel sayfalarından adım birer birer siliniverdi.. Şimdi, kim benim şiirlerime rast gelecek ve okuyacaktı? Artık, koskoca şiirler ve şairlerin bulunduğu bu kalabalık ortamda tek başıma kalmıştım; manzara-i umumiye ise tam bir çöl harekatı ve çevrede birkaç kaktüs.
Grup üyeliği ve yöneticilik görevi ile birlikte, birçok üyenin şiirini okumakla başlayan macera; başkalarının da şiir yazdığı, bunların da okunmayı beklediği olgusunu anlamakla devam etti. Başkalarının şiiri meselesi, birçok şairin kendi şiir önceliğinden kaynaklanan bir yaklaşımın altında eriyip gitmekteydi.
..
Bende her insan gibi yerim yurdum derim
Doğup büyüdüğüm güzel memleketim
Her köşesinde hatıralar izler taşıyan
Bir şehir varsa oda memleketim
Doğduğum yerden asla kopamam
Her alanı hafızamda canlanan
..
Manzarası geniş bir oturgaçtayım
Arkamdaki güneşin terk ettiği zamandır, zaman
Doğu yakası sol yanımda
Muazzam manzara kuzeybatıma geçmiş
Muazzam sesler, kulakları rahatız eder,
Mekan değiştireceği zamandır, zaman
..
Sizi ne zaman görsem, dert ile ağladınız
Derin deryaya dalıp, nur gibi çağladınız
Sizler bu yüreğimi, aşk ile dağladınız
Bakışınızla beni, düğümsüz bağladınız
Sağa sola savruldum, anlayamadım ilkin
Hakir ruhumu alıp, göklere yükselttiniz
..
Acı ve keder, vadeye kadar olan hayat mücadelesinde düşünen insan için, bina ettiği ömür sarayının inşasında en çok kullanılan malzeme olabilir. Zayıf karakterin kolayına gelen, vakıadan (olan-bitenden) şikayet etmektir. Haşa, başa gelen menfi (olumsuz) haller için hiç hak etmediğini söyleyenler, Yaratana sitayişte bulunanlar, hemcinslerinin elinde bulunan mal ve güzellikleri kıskananlar, çekemeyenler hatta daha ileri giderek kendinden üstün varlığa sahip olanlara zarar vermeye çalışanlar, küfredenler, isyan çıkaranlar, bölücüler ve bozgunculuk yapanlar olabilir. Bunların hiç birinden değilim! Bu gün, dün ve daha önceki günlerden takiple gergefine koyduğum nakışların gösterdiği olarak, nasibime düşen manzaraları göreceğime inanıyorum. İkmal ettiğim, edebildiğim kadar mükemmelliği tadıp yaşayacağım. İhlas, samimiyet derecem her ne ise o kadar lezzet alıp haz duyacağım, mutluluk emarelerinden ve avam kabiliyetim kadarda acı ve ıstırap duyacağım, mukadderatın tecellisi olan hüzün getirilerinden. Yani ben evimi, bahçemi düzenleyip süslediğim gibi yarın ve daha ertesi günlerimin getirisini (bir manada!) kendi cüz-i irademle süsler şekillendiririm.
Bir alem veya bir vakit veya bir sayha tasavvur ediyorum; Köşe başlarını bileklerinin gücüyle veya metezoru ile zaptetmiş yada rast gele tezgah kurmuş kişilerin tasallutunda, arı kovanı misali işler vaziyette. İnsanlar çeşitli istikametlere, hızlı yavaş, dolu boş koşturur vaziyetteler. Satan alan, doğruya hile katan, havadan atan tutan ve deveyi hamutu ile yutanlar! İklim hangi karakterde ise o manzaranın müdavimleri o havayı soluyup sürdürmek için yarışır olacaklardır. Hırsızlar, çaldıkları malları kontrolden masum vakitlerde, dürüstlük taklidi yaparak ve avazlarının çıktığı kadar bağırarak pazarlama gayretinde, kelepir tutkunları ise ihtiyaç sandıklarını ucuza doldurma çabasında olacaktır. Orada olduğum kadar o mesafelerin kokusunu ciğerlerime çekeceğim tabidir. Kirli çamaşırlarını bir badem gözlünün çok özel eşyaları gibi satmaya çalışan şarlatanın edebiyatı, onun gözlerine bakarak dinlediğimde, ondan onun çabası doğrultusunda etkileneceğim kaçınılmaz bir gerçek olacaktır. Tanıdık simalar, aşina olduğumuz semboller, aşk ettiğimiz şahsiyetler günün yorgunluğundaki molada oturmuş, Allah’ın işine akıllarınca fikir yürütürler..
Yürümek kadar yürümesi gerektiği halde, hal böyle olunca, sürünmek tabi değil midir? Bir ton su ile banyo yapanın susuzluktan, bir ekmek almak için 10 ekmeği mıncıklayanın nezafetten ve gelirinden vergi vermeyenin devletten şikayetçi olması ne fena şeydir! Babil’in medeniyetinde sadece asma bahçelerine önem verdiler. Önemsemedikleri ayrıntıların kesbettiği manzara onları bir çırpıda yuttu! Halbuki insan önemsemesini bilen ve önemsenmesi gereken nadide varlıktı. Yüreğinde hasıl edemediği sevgiyi, marifeti, feragati ve fedakarlığı başkalarından görmeyi alışkanlık ve mizaç haline getirenlere, yedek yüzüm olsa “dostum! ” diyebilirim. Laneteyn bir ihtimamla, bol kazanç umduğum çalışmalarım bana lisanı haliyle, (af buyurun.,) tükürük atar da ben üzerime alınmam. Neticelerin faturasını şuna buna veya kadere çıkarır, ilimden irfandan ahkam keserim. Oysa ki, nihayetinde kaderin zembereğini kuranda, hasbelkader yine benim. Vurulmaması gereken yer ve zamanda, kuru bir dala bir fiske vururum. Düşen tane yuvarlanır, yuvarlandıkça tomarlaşır, tombullaşan top devasa bir kütle haline dönüşerek önüne gelen hadiseleri harap haline dönüştürür.
Hoşuma gitmeyen latifelerin sebebi olarak, hep iki yüzlülüğümü, samimiyetsizliğimi kendime gerçek bahane olarak yakıştırıyorum. Daha iyisine layık olsa idim, daha lütufkar zamanların sülalesinde hayat sürüyor olurdum. Öngörülerim, bilinçaltı şuur kalıplarım hep kendimi öne çıkarmayı, fark edilen, aranan biri olmayı, ayrıcalıklı muameleyi arayıp tercihlerine koyuyor ki, koyuyorsa ve “vah bana! ” yazıklar olsun.. Hangisi Benim: Doğruyu keyfine göre şekillendiren, ahlak ve edep değerlerini içinde bulunduğu duruma göre değerlendiren, maneviyatını asaletinden alarak çıkarı yönünde adaleti ve hakkı tarif ve tedarik eden, saf ve sevecen görüntülü sinsi şeytan mı? Yoksa gerçeğin tokadı yüzünde şakıyınca veya üzerine bir vebal atılınca dili tutulup konuşamayan, kendini savunamayan, lehindeki delilleri karartılan, ancak Rabb’ini vekil tutabilen sade bir kul mu? Azınlığın keyfine haiz veya bireysel emeller uğruna güdülen siyasetler, yapılan propagandalar ve edebiyat, insan eksenli (insanlığın saadet ve huzurunu kast eden) ideolojilerden olmayıp, şerre matuf, zulmü ihtiva eden, ifrat-tefrit aşırılığından ilhamlı bedbaht gayret ve çabalardır.
..
hazır mısın son güne,
sızmasın dünyalıklar kabrine.
cesedin yarın musalla taşında
ister üç yaşında ol,
ister üçyüz yaşında
önemi yok bunların,
..
Çifte villâ gördüm bir tepenin üstünde,
İkiz tepe gibi sanki, ünlü VENÜS’ÜN büstünde.
TANRI özenmiş tabiatı, öyle güzel yaratmış.
İnsan eli bu güzelliğe, bir güzellik daha katmış.
..
Düzen bozuk düzen, gidişat kötü
Ey kalabalıklar gitmeyin, durun!
Gittiğiniz yer çok derin uçurum
Ey kalabalıklar gitmeyin, durun!
Manzara kötüdür, halleri görün
Çare bulmak için kafayı yorun
..
Kazanlı şirin bir köy idi sahili Akdeniz
Kazanlı bir tarla bir bahçe bir deniz idi
Kazanlı sahiline imrenirdi gelen salimi
Gerçek sahibi kumları aldı yok etti sahili
Kazanlı bırakmazdı geleni aç sofra açar
Üretimi sebze meyve ücreti bilmez kaça
..
Bağımsızlık uğruna verilmiş nice canlar,
Akıp gitmiş sel gibi oluk oluk al kanlar.
Çelikten siper olmuş Mehmet’ler Mustafa’lar…
Top ve tüfek sesiyle inlemiş çok ovalar.
Yanmış yıkılmış evler, hücuma kalkmış devler,
..
Yıl 1982,Mevsimlerden en sıcağından yaz,aylardan haziran temmuz ayları...Antalya'da oturan ablamlara ziyarete gitmiştim.Mevsim yaz veya kış olması pek önemli değil.Çünkü gençlik var yani hiç durmadan esen kavak yelleri var (Hakim olunamayan) ve bu bende bazan fırtınaya dönüşebiliyor veya hiç esmediği de oluyor.
Bir gün duydum ki akşama açık hava konseri var unutamadığım ''Unutulur''Şarkısıyla Banu ve ''Sizlerde bir buluttunuz''şarkısıyla Edip Akbayram geliyor.Tabi şimdi ismini unuttuğum bir kaç şarkıcı da vardı....
Ben gündüzden akşamın konser olacağı alana konser saatı olan 20.00 'ye kadar dolaşıyordum.Tabi bu arada gezerken gözümün iliştiği bazı duvarlara yazılmış''Acıyan Damarını Kes..'' ''Allahım sen beni dostlarımdan koru ben düşmanlarımla savaşmaya razıyım..'' Gibi yüreği yananların yüreği yakan yazılarını da okuduğumu söylemeden geçemem...
Konseri izledim konser bitipde eve doğru ilerlerken bir ara bir kadının çığlığı beni ürküttü ki ne konser ne Banu ne de Edip Akbayram Aklımda kalmadı. Farkettiğim manzara şu idi:Alkollü bir zat yolda yalnız başına giden kadına sarkıntılık ediyor ve kadın buna karşı koymak amacıyla olanca gücüyle bağırıyor, el ayak hareketiyle adama vurmaya çalışıyordu.Etraf pek aydınlık, pek emin değildi, biraz uzaktaki sokak lambasının loş bir havası vardı.Dururmuyum. Ben adama doğru koştum durumu çok net öğrenmeye gerek görmedim ve adama bir-iki tane vurdum adam o anda gelen dolmuşa atlayıp bana küfürler sarfedip kaçtı.O anda kadının üzerindeki iç çamaşırı görünüyordu(Sütyeni) Ben hava nasıl olsa sıcak ve turistik bir yer nasıl olsa farketmez diye,cebini boşalttıktan sonra atletle kaldım gömleği kadına verdim.
..
Bugün öğrendim aşk ile uçarmış insan
Kim demiş aşk diye bir şey yok, yalan!
ALLAH aşk'ı bir kalbe girdiği zaman
Yunus yazar, mevana döner, ölmez insan
Bilgi biter ilim acız kalır Allah'ı anlatamaz insan
İmanını sorgulasın Allah görülmez diyen
..
Sen sakin ol, sükunda eylen biraz
Vav nunda sükundur kün emrinde
Kaf'ın sırrıyla boşa vakit kaybetme
Kenzi mahfiyi nunda ara denildi
O ne doğuda nede batıda bulunur
Doğunun da batının da rabbidir o
..