Kulağım duymazsa hüznünü saçar,
İltifatlı sözler zarını açar,
Unutursan eğer huzurum kaçar,
İncecik sesine hasret bırakma.
Özlemle kavuşsam buzları erir,
Aşkın deryasına kolunda yürür,
..
Akan bir ırmağın kollarından tutunarak coştum sana,
Sende buldum hasretliğine yandığım sevdanın içliğini.
Sende gördüm gecelerin gündüz olduğunu,
Durduramadı çirkef yüzlerin, asık suratlarında beliren
o korkunç manzara.
Sende buldum, kimsenin bulamadığı güzelliği.
..
Şöyle gezsen Torosların başını,
Mis gibi çam kokusuna doyarsın.
Koklar isen toprağını taşını,
Kendini başka alemde sayarsın.
Esen rüzgar ile havası kokar,
Yazın sıcakta reçineler akar.
..
Akşamları ne hoş manzara evler
Bir şehre karşıdan durup bakınca,
Açılınca sarı-sıcak lâmbalar,
Pencereler bir bir aydınlanınca.
Akşamları ateşböceği evler,
..
Gözlerim uzakları çağırıyor o uzaklar da sen varsın
baktığım hayallere daldığım uzaklarım
Martılar konuyor saçlarıma, danslar ediyorlar çığlık çığlığa
umursuyor muyum ki sen olmayınca
Senin dokunduğun gözlerime en güzel manzaralar seriliyor da
görmüyorum senden başka.
Bir çocuğun gülüşünde, bir güzelin bakışında
..
Hani bir ağaç vardı …
Dibinde diz çöküp dilek dilediğimiz,
dallarına renk renk
tülbentler doladığımız;
hani bir çift güvercini bağrına basmış,
dallarında barındıran;
hani efsanesi düşmeyen sevenlerin dilinden….
..
Bir bahar akşamıydı yaşadığım,
Yeniydi bu hayata başladığım,
Kim bilir kaç gece karşılaştığım,
Bu manzara,
Ama bu akşam bir başka.
Mehtap doğuyordu Uludağ'dan,
..
Alkış gibi geldi kulağıma sahile vuran dalga sesleri,
Hızlı yağan yağmur ve ikindinin sıcak nefesi,
Gün artık kendini akşama terk ettiğinde,
Güneş ufukların ardına gizlendiğinde,
Akşam ezanı hızlı hızlı seslendiğinde,
Sahili yürüdüm telaşsız, muntazam adımlarla,
Daldım düşüncelere, ufak sandallarla.
..
işte bizim evimiz.. mahallenin sonunda,
yıkık-dökük duvarlı, daracık pencereli..
ışık girmez içeri, kararmış tek göz oda,
perdeyi güpegündüz indirdik indireli..
dışımızda bir dünya, dışımızda bir hayat,
birden etrafımızda belirmiş gökdelenler..
..
Sen gittin ne oldu?
Fener şampiyon oldu
Dolar aldım çıkar diye 1300 den
1280 oldu
Sen gittin evin oldu
Balkonun da ne güzel manzara
Deyip te içemiyeceğin
..
Abi
Topuklarına bastığın
Ayakkabılarını boyatırken
Karaköy’de görmüşler seni
Kardeşim
Senin neydi işin orada
..
Zumlanmış enstantaneleri
Optik kaydırma becerisiyle
Farklı resimlere dönüştürme gayreti
Sanırım şeceat seğil
Kalpazanlık mahareti.
Bırakın artık bu ihaneti
Şeytanın ruhunuza üflediği
..
Kimseler söz etmesin bana
Yaşamın güzelliğinden
Arının o muhteşem başarısından
Bir çiçek kokusunu yüzüme konduracağı tatlı huzurlu tebessümden
bir bebenin tebessümündeki saflıktan
doğan güneşin bir umut oluşundan
toprağın o eşsiz tarifsiz sunumlarından
..
Hissederim S/ezgiyi, tasavvurum genişler
Bazen uçarım gökte manzara kuş bakışı
Küheylanla koşarım; şaha kalkınca kişner
Donuk kalıyor bazen hayatın bir akışı
Hüzün çalıyor S/ezgim bağlamam kırık dökük
..
Ağlama çıplak ayaklarıma bakıp da
Üşüyen yerim başkadır benim
Parlayacak göz bebeklerim
Çözülecek bakışımdaki buzlar
Bir ikindi güneşi görse gözlerim.
Oyun değil her gece gördüğüm manzara
..
…………… Sabahın hangi zaman diliminde olduğumu anlamaya çalışırken duvar, tavan, içerideki eşyalar üzerime geliyor birer birer ve çoğalarak… Duvar yıkılıyor üzerime yorganı çekmeye çalışıyorum korunmak için, nafile yorgan gecenin hangi saatinde yerlerde bilemiyorum, tavan çöküyor beynimin kılcal damarlarını titreterek ve eşyalar devriliyor yerlere…
…………… Eve akşam mı geldim ve hangi odadayım kestiremezken, bir an hangi evde nerede olduğumu bulmaya çalışıyorum nafile… Yıllarca her akşam bir oteline esrikliğimle konuk olduğum Güneydoğuda odaklanıyorum bir an ve yok yok diyorum kendimle konuşmalarımda, akşam en son kadehi istediğimde şef garsonun servisi kapattıkları söylemine sinirlenerek bardağı yere atıp kırdığımı hatırlıyorum, sonra iki kişinin kolunda dışarı çıkartılışım ve yediğim ilk darbeden sonra hiçbir şey hatırlamayışım… Hesabı ben mi? başkası mı ödedi diye düşünürken başkasının o saatte o meyhanede olmadığı, bir başınalığım düşüyor geceden esir alan uğultu korosundaki beynime… Gerek görülmedi, hesap tamamdı, kovulmak ve tek yumruk hesap olarak dönmüştü adını bilmediğim, nereden oraya geldiğimi anımsamadığım meyhaneye ve bu odaya gelirken hangi yollardan geçmiştim, ne ile gelmiştim? Siyah keten pantolonumu dolabın kapağı üzerinde olduğunu görüp, kalkmak isterken sendeleyip ama yine de doğrulup ceplerini karıştırıyor, arabamın anahtarına ulaşıyorum… Kim getirmişti beni arabamla ve kim çıkarıp yatırmıştı?
…………… Vivaldinin Dört Mevsim i geliyor kulaklarıma, kim dinliyor diye düşünürken feryatlar yükseliyor çoğalıyor gitgide artan temposu yükselen bir ritimle… İşine gitmekte olan tüp dağıtım kamyonetini süren entel bir şoför sonuna kadar açmış Müslüm babanın Tanrı İstemezse Yaprak Düşmezmiş adlı ünü yurt dışına yayılan şarkısını... Sigarasının ayyaşlığında… Okula giden yarı uykulu çocukları görünce yavaşlayacağına olanca gücüyle kornaya yükleniyor, çocukların uykusu ile gece vardiyasından dönüp henüz yatanların uykusu arasında çok bilinmeyenli sentezler oluşturarak ve arkasında savrulan dağılan boş tüplerin sesi titretirken mahalleyi doymadığı şarkıyı başa almaya çalışıyor hünerli elleri ile… Nazım Hikmetin hangi yıl yazdığını düşünüyor bulamıyorum o an Memleketimden İnsan Manzaralarını ve ülkenin her yeri, her karesi manzara olmuşken ve bu manzarayı yaratan, üreten, resimleyen, içinde olan yurdumun insanları varken tarihte ne ola ki… Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadı değil miyiz? Tufanları gösteren tarihlerin yadı değil miyiz?
…………… Tarhana çorbası olsa şimdi biraz, dumanı tüterken içip toksinlerini az da olsa atabildiğini düşünmek bir an rahatlatıyor, ardından da kıvrandırıyor… Günlerdir sıcak bir tas çorba içmediğim geliyor aklıma, acıkıyorum tarhana kokulu düşler ülkesine uzanmak isterken ve şu anda çıkıp nerede sıcak çorba bulabilirim diye düşünürken kimliksizliğim geliyor aklıma… Kimim ben, ne iş yaparım, çorba içtikten sonra nereye gideceğim… Sahi bilmediğim işime gidemezsem ararlar mı beni telefon gelir mi? Sorarlar mı bilmediğim işime bugün neden gitmediğimi, nerede olduğumu, hasta olup ta gidemediğimi mi düşünürler diye sorgularken telefonun arama sesini en üst seviyeye getiriyorum ki rahatça duyayım nerede çalıştığımı öğreneyim diye… Pencerenin yanından güneş ışığının tamamının vurduğu balkona çıkmak isterken korkuyor, ürküyor vazgeçiyorum… Şimdi hangi kentin havasını bile soluduğumu bilmezken ne işim vardı balkonda ve ne işim vardı odasını bilmediğim duvarları, boyası yabancı olan bu evde… Kimdim, neydim diye sınırlarımı zorluyorken telefon sesiyle irkiliyor hemen açıyor, sonra yere çarpıyorum gelen mehter marşının sağır eden gürültüsünde… Bazı kareler oluşmaya başlıyorken resim yırtılıyor, parçalanıyor, yok oluyor yeniden ve yine kaybolmuşluğumda…
..
Değerli dostum;
-Muzaffer Babataş’a
Maviye hasretmisiniz?
Uzaktan anlayamazsınız! ..
ZeytinadA’dan bakın bi kere
Akşam güneşinin usulca batışını
..
Bini aşlın nan'a muhtac ölüyor nev'i beşer
Birinin cû' ölümü yaşamaktan mı beter
Bu denî dehrde insanlara yoktur seçenek
Olur akd ömr-i ilâhiyle yazılmışsa kader
Bir ömür müddeti kaldıkça belirsiz beşere
..
Her şeyi öğrendik bildiniz bilgin,
İbadet yönünde zayıflar ilgin,
Allah'ın yanında nekadar sevgin,
Sohbete daldıkca dindarlaşıyoz.
Yurdumu kuşattı sansürsüz yayın,
Hürmetten yoksunlar demezler sayın,
..
Kucağında ölü bebeğiyle bir baba,yüreği yanık
Koşuyor,bağırıyor Adeviye Meydanında.
Ben bu fotoğrafı Bosna’da da görmüştüm,yazık
Yirmi yıl sonra tekrarlanan,aynı manzara.
Zalim değişse de zulüm değişmiyor dostlar,
Fark etmiyor ezilenin rengi,dili,aksanı
..