İkiyaka tamam, buzul çözüldü.
Munzur Dağlarında huzur manzara.
Mehmetçiğin sabrı, gücü görüldü.
Munzur Dağlarında huzur manzara.
Kurtarılmış mı, hacizlenmiş bölge,
Hainlik için tacizlenmiş bölge.
Kırk günün sonunda alınmış belge
..
Bahar sarhoşluğuna ermek varmış yeniden
Memleketimde tatil yaptıkça ara ara
Dağların süsüdür hep, mor sümbül, pembe lâden
Konuşurken Kıbrıs’ta bahar yüklü manzara
Nereye baksan renk renk, her yer papatya dolmuş
Şeftali erik badem sanırsın gelin olmuş
..
Dışarıda eşsiz manzara
Beyazlar giyinmiş tabiat ana
Eğer sorarsanız bana
Harika bir manzara
..
Osmaniye yeşil fıstık tarlası
Bir manzara var tarif edemem
Çadırlar kurulmuş sıcak havası
Bir manzara var tarif edemem
Toplaya toplaya çuval doldurur
İşçi ağanın yüzünü güldürür
..
Manzara manzara hayâl perdesi
Hayâl perdesidir bende motifler.
Motiflerin hayâl meyâl perdesi
Sanki o itişen lokomotifler...
..
Isparta ilimin sınırlarında,
Evler sıralıdır kenarlarında,
Verim gani boldur topraklarında,
Çünür tepesinden farklı manzara.
Kuş bakışı gibi şehrim görünür,
Yolları müsait yaya yürünür,
..
AĞLATTI GARDAŞ
Gecenin on biri mekan Kızılay
Bir manzara beni ağlattı gardaş
Bir insan evladı taş kaldırımda
Bu manzara beni ağlattı gardaş
..
Akşamın hüznünün çöktüğü saatler gündüzden kalan içimde bir sızı ve sessiz bir hıçkırık… Gebeydi gece beni ağlatmaya belki de… Dışarıda kar yağıyor döne döne savrularak her düşüşünde sanki yüreğimden de bir damla kan düşüyor… Kalktım camdan dışarı baktım üzerime aldığım siyah pelerinimle dışarı çıktım.. Saçlarımı dağıtarak rüzgara yürümeye başladım sessiz sokaklarda kar aydınlatıyordu ortalığı biraz sokak lambaları da onların ışığında manzara öyle güzeldi ki. Birinin yakınına durdum bir sigara yaktım kar savrularak yağarken kirpiklerime düşen taneleri ağırlık verse de bana sanki eşlik ediyordu gözümden akan yaşlara kar tanelerine karışıyordu sessizce… Karçiçeği… dağlarda açan, zoru başaran boynu bükülse de yıkılmayan karçiçeği geldi aklıma. Ben de siyah pelerinime düşen kar taneleriyle beyaza bürünmüş bir karçiçeği gibiydim. Zordu yaşam, ağırdı yüküm çöküyordu arada omzum ama yıkılmıyordum sendelensem de boynumu arada büksem de yinede dimdik ayaktaydım ya kalbim ya yüreğim o ne haldeydi.. Sigaram bitmişti yavaş yavaş yürümeye, düşen kar tanelerine arada avucumu açarak yakalamaya çalışırken bir yandan da düşünüyordum… Geçen yılları hızla akıp giden zamanı.. Farkında olmadan sahile gelmiştim deniz coşuyordu dalgalar kıyıya vuruyordu bir an üşüdüğümü hissettim sıkıca sarıldım pelerine ellerim kızarmış adeta donmuştu köşede bir cafe vardı ara sıra uğradığım kapalı cam olan yerine oturdum sakindi hafif bir müzik çalıyordu bir bardak kırmızı şarap getirdi garson.Bilirdi ne içtiğimi, neyi sevdiğimi arada sohbet ederdik vakit buldukça genç biri gündüz okuyan gecede çalışan kaderi birazda bana benzeyen biri seni görünce ablam derdi annem geliyor aklıma çok azda olsa gördüğüm annem yada senin sıcaklığın bana bu hissi veriyor derdi bende ona sende benim bir evladımsın der gülümserdim…. Oturduğum yerden izlemeye başladım yağan karı o kadar güzeldi ki manzara bir yandan coşan deniz bir yandan içimde esen sessiz fırtına gözlerim dolu dokunsalar ağlayacağım. Kimse dokunmasın kimse bir söz söylemesin istiyordum görmesin kimse beni bilmesin varlığımı sadece düşen kar taneleri birde benim gibi dalgalarıyla boğuşan deniz bilsin... Gece sessizlik hakim kendisini sarma içinde bir kılıç gibi.. İnadına kar yağıyordu cehennem sıcağında ki yüreğime tutmakta zorlandığım göz yaşlarım bile bana hesap soruyordu sanki ne oldu bize diye yüreğim kanıyordu sessizce fırtınalar kopartıyordu yeter diyordu yeter bu kadar elem yeter bu çile…. Olmuyor yüreğim olmuyor isyanlar fayda etmiyor göz yaşlarım boşa akmıyor… Serseri kalbim söz dinlemiyor yalnızlığa mahkum etmiş kendini kimseye güvenmiyor olmuyor yüreğim olmuyor…. Kaçıncı kadehti düşünceler içinde yağan kar tanelerini izleyerek içtiğim bilmiyorum garsonun ablam daldın yine demesiyle kendime geldim.. Gülümsedim ona baktım yüzüne yaşadığı hayatın izleri belliydi gözlerinde.. Herkes şanslı değildi anasından doğarken kimse kaderini kendi çizmiyordu oda isterdi anası olsun babası olsun sevsin okşasın okutsun.. Al işte serseri ya karçiçeği buna da ağlar şimdi... Olmazdı ağlayamazdı onu da üzemezdi bir insana acımak kurşun yarasından daha ağırdı ya öyle bir his verirse ona gözlerim işte vurulmadan ölmem demekti… Hadi oradan dedim getir hesabı vakit geç bana bir taksi çağır diyerek gülümsedim ağlayan kanayan yüreğimle gülümsedim ona anne gibi, abla gibi, kardeş gibi gülümsedim… Ayağa kalktım kar hala yağıyor deniz hala dalgalarıyla boğuşurdu yavaş yavaş çıktım dışarı. Taksi gelinceye kadar karı izledim işte gece ve gündüzün anatomisi sabah olunca takılacak maske tebessümlerle başlayacak hayat yeniden gecenin sessizliğinde bir taksinin camından savrulan kar tanelerini izleyerek gözlerinden akan yaşlarıyla evine doğru giden bir kadın bir karçiçeği …………
..
Ebed gibi dikilene,elbet bu manzara sonsuzdur!
..
Yeryüzünden yükseldik, masmavi gökyüzüne
Mesâfemiz bir hayli, dokuz bin beş yüz metre
Bulutların üstünde, bir ben bir de tayyare
Aman Allah’ım dedim, manzara pek şahâne
Yol alırken boşlukta, kanadımız çelikten
Biraz cesâret aldım, küçücük bir yürekten
..
Tarih yirmi sekiz mart,yer deniz kıyısı Akdeniz
Hava bulut mu bulut yağmurla barışmış deniz
Grileşen deniz gökyüzüyle yüz göz olmuş
Gemiler çakılmış sanki tabloya, ufuk belirsiz dümdüz olmuş..
..
Şehirlerarası Yolculuk Yaparken Camlardan Manzara İzlerken Taa Dağın Başında veyahut Tarlaların Arasında 1 2 Tane Ev Gördüğümde İçinde Yaşayan İnsanların Geçimini Hep Merak Etmişimdir.
..
Bir manzara çizdim ruhuma,
Karşımda uzanan ince kum taneleriyle dolu
Kocaman bir sahildeyim şimdi..
Gökyüzüne çevirdim mi kafamı,
Beni saran kocaman bir sıcağı aldım içime,
Bir manzara çizdim ruhuma,
Gözlerim uzaklarda.. masmavi bir denizin
..
****** Sen Kendini Seversin******
Yüreğime saplanmış hançer gibisin
Söyle bu yüreğim seni nasıl sevsin
Yılana hiç gerek yok yılanım sensin
İsyanımda yok sen kendini seversin
Seninde için yanıyor nasıl manzara
..
Kalp sevince ferah bir manzara
Bu manzara dolu dag deniz agac bulut
Sevdigini anlarsin artik manzaralar hep ferah
Ruhum dolasir otesinde berisinde
Cagirir guzel sesli kuslar, denizin dalgalari, daglarin esintisi, ciseleyen tatli bir yagmur
Kosarak gitmek ister bu can gorulen bu manzaraya
Arama gonul bu bosuna bul sevdigini
..
Hep mi kalbimiz kırılacak bizim..hep mi yaralarımız kanayacak..hiç mi geçmeyecek acısı..hiç mi dinmeyecek sancısı...hep mi iyi biri olarak kalacağız böyle, hep mi yüzümüze aynı bahane..hep mi iyi birileri kaybedecek söyle...hep mi aynı virane..hep mi yıkılır düşleri insanın, hep mi kırar birileri, hep mi kanatır..hep mi aynı; bu manzara .. hep mi bırakıp gider sevgili, ne olur geçme zaman, ne olur dur! ..hep mi yanlış vakit ... hep mi kal demek için çok geç olur...hep mi kalbimiz kırılacak bizim..hep mi yaralarımız kanayacak..hep mi canımız acıyacak.varlığın da yokluğundan farksız..hiç yok mu bize aşk, yokmu hiç ızdırapsız..
..
Özledim seni bugün sebep yokken. Zaman geçmiş üzerinden ama hala ilk günkü gibi aklımdasın. En güzel cümlenin en güzel öznesisinSEN Cennete düşen manzara gibi. Söyleyecek çok sözüm vardı, ama hepsi yarım kaldı. Neler ummuştum hayatta elimde kaldı. Kırılan Kalbimmiydi, yoksa kirlenmiş ruhummuydu unutmayan. Yine de söyleyecek tek bir sözüm var Hoşçakal...
..
Gördüğüm bir rüya / Anı
Dağların eteklerindeki manzara harika görünüyor.Bembeyaz evleri,yemyeşil bahçeleri ve ormanları çok hoş bir görüntü sergiliyor.Şehrin alt tarafından geçen çay ve kenarındaki koca koca ağaçlar berrak suyuyla Munzur'u bana hatırlatıyor.Hava çok güzel ve sıcak,gökyüzü masmavi ve bulutsuz.
Şehrin kenarındaki çay ile evleri birbirinden ayıran çok yüksek duvarlar bana hemen Çin Seddi'ni ve heybetini hatırlatıyor.Sanki bütün şehir halkı bugün pikniğe gelmişler.Çayda yüzenler,sohbet edenler,ızgara yapanlar tam piknik havasını yansıtıyor,günün keyfini çıkarırcasına eğleniyorlar.Şehir ormanlarla kaplı dağların arasındaki vadilere kurulmuş.Evler 4-5 katlı olup, hep terasları bu manzaraya bakıyor.Çoluk,çocuk ve tanıdıklar çay kenarında oturmuş,kimi sohbet ediyor,kimi yüzüyor.Birdenbire çaydaki su seviyesi yükselmeye başlıyor.Bu durumu farkedince etrafıma emirler yağdırıyorum.Hemen burayı terketmemiz gerektiğini anlatırken,toparlanıyoruz.Eskiden bilirim; dağlara dolu ve yağmur yağınca sel olur ve tehlike yaratır.Evlerimize girdik ama,su seviyesi hızla yükseliyordu.Çayla aramızda yüksek duvarlar vardı.Yinede durum tehlike arzediyordu.Köşe bucak kaçanları uyararak hızla çayın karşı tarafına geçmelerini önermeye vakit kalmadan mahlesef çoğumuz geç kalmıştık.
Evlerin arasındaki sokaklar nehir gibi akıyordu.Bazı evler sel sularının etkisiyle temelden sökülmüş,sürükleniyorlardı.Biz üst katlara tırmanmaya başladık.Ne yazıkki durum hızla tehlikeli olmaya başlamıştı.Evin terasına çıktık,manzara korkunçtu! Şehrin ortasından iki nehir akıyordu.İçinde bulunduğumuz evler sallanmaya başlamıştı ve yanımda Edibe ile Sinem vardı.Bulunduğumuz terasın üstü ters döndü,duvara tosladı.Biz can havliyle yanımızdan sürüklenerek geçen yüksek duvara atladık.Bir noktada artık insan bilinçli olmayı bırakıyor,robot gibi hareket ediyor.Bizde aynen robot gibi çaresiz ve zavallı bir durumda oluyoruz.Beyin artık durmuş gibi yaptığımız her hareket bilinsizce oluyor.Bütün şehrin sürüklenen çatılarından başka birşey gözükmüyor.Sel değil,sanki çamur deryası akıyor.
Artık yapılacak birşey olmadığını farkedebiliyorum.Şehrin altından akan nehrin su seviyesi o kadar yükselmemiş olduğunu görebildim.Duvar ile nehrin arasında epey bir kara parçası var.Bir anlık tereddütten sonra yanımdakilere ''Haydi atlayın! '' diye bağırdım.Atladık.Bir baktımki biz yalnız değiliz.Tüm şehirdeki insanlar orada ve karşıya geçmek için su seviyesinin inmesini bekliyorlar.
Rahat değildim.Çoluk çocuk nerelerdeydi? Biz ne yapacaktık? Tabiat bu kadar korkunçmuydu? Göze hitabeden manzaralarıyla doğa bu kadar korkunç olabiliyor muydu? Kafamda soru üstüne soru geliyordu.Neticede Japonya'da Tsunami,Çin'de gel-git olayını hepimiz izlemiştik. ''Demekki; tabiat olayları,afetleri hiçkimse önleyemez.Belli bir noktadan sonra insanlar karıncalar gibi ya ezilir ya da suya kapılıp sürüklenir,boğulmak zorunda kalır.'' Bu tehlikelere maruz kalmamak için geleceğe yatırım yapmak,doğayı korumak için bilinçlenmek hepimiz için elzemdir.
..
Zaman zaman hayatımızda çaresiz kaldığımız ve kendimizi bir köşeye sıkışmış gibi hissettiğimiz anlarımız olmuştur. İşte böyle anlarda hayatta var oluşumuzu lüzumsuz bir işgal olarak düşünürüz çoğunlukla. Çünkü kurduğumuz hayellerimiz gerçekleşmemiş ya da içimizde beynimizi kemiren sayısız keşkeler yaşama sevincimizi bizden alıp götürmüştür. İşte bu noktada başlar hayata küskünlüğümüz ve ölümü özleyişimiz. Keşke deriz, keşke hiç doğmasaydım. Şikayetlerimizin sayısız olduğu dönemlerdir bunlar. Kendimizi değersiz, bir işe yaramaz biri gibi hissedişimiz bu yüzdendir.Etrafımızda başarılı ve hayallerini gerçekleştirmiş insanlar gördüğümüzde rahatsız oluruz. O anlarda mutluluk kahkahaları atan insanlar bize düşman gibidir. Duymak istemeyiz mutluluğun sesini. Çünkü biz mutlu değilizdir. Oradan kaçıp kurtulmak, yalnız kalmak, perdeleri kapatıp oturmak, kendimize acımak en çok yapmak istediğimiz şeydir…Bir gün böyle hayattan bezmiş bir adam Allaha canını alması için yakarırken yanına bir melek gelir. 'Hayrola neden ölümü bu kadar çok istiyorsun? Bu kadar mutsuz musun' diye sorar. Adamın cevabı ise ilginçtir. 'Evet mutsuzum. Çünkü, olmasını istediğim hiçbir şey tam istediğim gibi olmadı. Ünlü biri olmak istiyordum, olamadım. Zengin olmak istiyordum, olamadım Varlığımın insanlığa bir faydası olsun istiyordum olamadı. Şu anda borç harç içinde çırpınan zavallının biriyim. Sen buna yaşamak mı diyorsun. Keşke bu dünyaya hiç gelmemiş olsaydım.' Melek duydukları karşısında adama üzgün üzgün bakarak, pekiyi bu dileğini gerçekleştireceğim. Sen bu dünyaya hiç gelmemiş gibi olacaksın ve sen olmasaydın yokluğunun önemli mi yoksa önemsiz mi olduğunu bizzat göreceksin.
Elindeki sihirli değneği bir anda sallayan melek bak der işte sen olmasaydın neler olacaktı; Adam meleğin gösterdiği yöne bakarak izlemeye başlar. Bir de bakar ki küçük bir mezar ve başında ağlayan kadın da annesidir. Gördüğü manzara karşısında donup kalır. Büyük bir şaşkınlıkla meleğe sorar, bu mezar kimin? Annem kimin mezarı başında ağlıyor. Melek hafif bir tebessümle, bu mezar erkek kardeşinin. Şayet sen hayatta olsaydın kardeşin küçük bir çocukken göle düşüp boğulmak üzereyken sen gidip kurtaracaktın, fakat sen şu anda dünyada olmamayı istediğin için kardeşini kurtaramadın ve o da öldü. Adam ne diyeceğini bilmez bir halde meleğin gösterdiği diğer yöne bakar, orada çok sevdiği karısını bir genelevde fahişelik yaparken görür deliye döner. Bu da ne diye sorar meleğe, karımın o genelevde işi ne? . Melek yine aynı buruk tebessümle, karının ailesi çok fakir ve yoksuldu. Sen onunla evlenerek hem onu hemde ailesini sefaletten kıurtarmıştın. Ama şimdi sen yoksun bu güzelim kadın ailesini geçindirmek için fahişe oldu. İliklerine kadar ürperdiğini hisseden adam meleğin işaret ettiği bir başka yöne bakar. Gördüğü manzara ilginçtir. Bir sürü aç ve işsiz insan sokaklarda dilenmekte ve diğer bir tarafta da hırsızlık ve gasp olaylarının suçluları polisler tarafından götürülmektedir. Yine meleğe dönerek bu insanlarda kim? Neler oluyor. Benim yaşadığım yerde bu kadar kötü olaylara tanık olmamıştım der. Melek de yine aynı gülümsemeyle, sen yıllar önce borç harç küçük bir fabrika yaptırmıştın ve bu gördüğün insanlarda o fabrikada işçi olarak çalışıyorlardı. Herkesin işi gücü olduğundan böyle olaylara da tanık olmuyordun. Ama dünyaya sen gelemediğin için o fabrika yapılamadı ve bu insanlar iş bulamadıklarından bu olayları yaşamak zorunda kaldırlar…Bütün bu gördüklerinden sonra hala dünyaya gelmemeyi diliyor musun diye sorar adama…Adam o güne kadar önemini fark edemediği varlığının aslında ne kadar büyük bir önem taşıdığını bizzat görerek hafifçe gülümser. Az önceki mutsuz, hayata küskün adam gitmiş, yerine umut dolu kendini ve yaşamı seven bir adam gelmiştir. Gülerek bakar meleğe Hayır der Hayır her şeye rağmen dünyaya gelmiş olmayı dilerdim. İşte der melek, bazen insanoğlu yaşadığı süre içinde başkalarının hayatını nasıl değiştirdiğinin farkında olmadan yaşar. Her insanın bu dünyaya bir geliş nedeni vardır ve her insan çok değerlidir. Umarım sende değerinin farkına varmışsındır. Adam meleğe teşekkür eder ve ıslık çalarak oradan ayrılır. İşte yaşamın içinde köşeye sıkıştığımız, kendimizi önemsiz, değersiz hissettiğimiz bu anlarda lütfen bu hikayeyi hatırlayalım..
Sevgiyle ve dostlukla kalın….
..
İşte bu bizim şarkımız, rüzgarlar fısıldıyor,
Kim demiş dönmez çarkımız, döndükçe ışıldıyor,
Nağme nağme bestesini, canlılar notalamış,
Rüzgar almış mikrofonu, beni dinleyin diyor,
Bu ne muhteşem manzara, bu ne ahenk bu ne ses,
Hiç bir yerde bulamazsın, bu ilahi bir nefes,
..