Her zaman işittiğim bir makinalı tüfek,
tam da yukarda merdiven sahanlığında mevzili,
Kendi ölçümlerinden ve bulgularından
korkmuş bir saat gibi
başlıyor titremeye ansızın.
Korkuyor muyum? Hayır. Dinliyorum sadece.
Ne ki kaplıyor içimi sıcacık
ve akıcı bir ağrı.
[”Manzara ve Harita” ’dan (1965) ]
..
Teninin gözleri,
bedeninin ışık pınarları,
sınırlar gölgenin alanını.
Kokun çizer
dumanda ve taşta.
Şemsiyeli kadın,
dolanıp duran ağaç.
..
Sesi olmadan duvarların arasına sızdı yağmur.
Maskesi olmadan ürküttü serçeleri yağmur.
Eski sesimdir yağmur.
Korkunç maskemdir yağmur.
Fakat bugün ateşim ben,
ayak izlerim felç eder kışı.
Bugün söndürülemem ben.
Küçük yağmur, uzaklara düştü yolumuz.
Yaşayan duvarların arasında uyanırız.
..
Manzara
Turuncu çinili çatı teraslarıyla
baca külahları arasında
kayıp gider bataklık sisi,
kül rengidir fareler misali,
akçaağacın
benekli dalında
kamburlaşmış iki kara karga
..
Bu siyah çizmenin kimseye yok merhameti.
Niye olsun ki, ölü bir ayağın cenaze arabasıdır bu,
Uzun, ölü, parmaksız ayağı bir papazın
Ki iskandiller kitabının kuyusunu,
Manzara misali çıkıntı yapar önünde kıvrık yazı.
Müstehcen bikiniler saklanır kumullarda,
Işığı gıdıklar, memeler ve kalçalar
..
IV
sırtlarını döner aynalar ve toz kaldırır ışık
talihin at nalı şakırdayıp gider gelinciğin uykusu altında
yaşlanır hakikat ve bakar kendi iskambil falına
derleyip toparlarken enkazlarını manzara
yitik sesi için vaveyla koparır inayet
ve körlükle yürür asırların kapalı gözkapakları ardında
..