22*09*15
Bu kez İstanbul’a gideceğiz. Terörü lanetleyeceğiz. Mesaj geç geldi. Bu yüzden biraz tereddüt ettim. Eşim gidelim değişiklik olur dediği için bana da uygun geldi. Hazırlandık. Böyle bir eyleme can u gönülden katılmalıydık. Milli bir vazifeydi. Terörün bitmesi için bu eylemlerin yapılması gerektir.
Arabamızla limana kadar gideceğiz. İçimde garip bir hoşluk vardı. Bir tatsız olay moralimi bozdu. Zamanında vardığımız halde bir saat gecikmeli kalktık. Vapur aheste aheste ilerliyordu. Manzara müthişti. Anlaşılan zevkli bir yolculuk olacaktı.
Çay içiyorduk art arda. Yer beğeniyoruz. Oldukça boş vapur. Daha bunun birkaç misli yolcu olabilirdi. Şapkalar, bayraklar dağıtıldı. Simit, kaşar, meyve suyu ve sudan ibaret nevalelerimizi aldık. Gölcük iskelesine yanaştık. Oradan binecek olanlar gelmedi.
Tanışayım birkaç kişiyle dedim bu fırsattan faydalanarak. Darıca’dan yolcu aldık. Bayağı katılım oldu. Sevindik, bir az da korktuk. Boş yerler tamamen dolacak ta rahat edemeyecektik. Çok şükür korktuğumuz başımıza gelmedi. Adnan’ı aradım o da gelemeyecekti. Arkadaşsız dostsuz bu yolculuk nasıl geçecekti bilmem. Oysa söz vermişti.
Sendika başkanlarıyla tanıştım. Mesajları alıyor ama kendilerini tanımıyordum. Hava oldukça güzeldi. Rüzgar esiyor sıcağa karşın içimizi ferahlatıyordu. Ne zamandır deniz yolculuğu yapmıyordum. Oysa gençliğimde sık sık kısa da olsa bu tip yolculuklar yapıyordum.
Yanıma oturan çocukla sohbet ederken babasıyla tanıştım. O da bir eğitimciymiş. Eğitimin sorunlarını konuştuk. Yazdığım kitaptan bahsettim ona. Eğitimde dayağın kaldırılmasını konuştuk. Bu sürecin müspet sonuçlarını tartıştık.
Kuran kurslarındaki eğitimin dini sevdirme üzerine olması gerektiğini, bu günkü gidişin pek sağlıklı olmadığı ve çareleri üzerinde sohbetimiz uzadı. Ayrıca orta öğretimde eğitimi engelleyen motivasyonu düşük öğrencilerin sorunu üzerine derin derin konuştuk.
Yeni Kapıya vardık demirledik. Meydana yürüyerek yarım saatte vardık. Konuşmalar sürüyor, bayraklar dalgalanıyordu. Ama biz fazla kalamayacaktık. Yarım saat içerisinde geri dönmek zorundaydık.
..
KURBAN BAYRAMI VE İSLAM DÜNYASI
İslam dünyası küfre kurban edilmiş. Kurban bayramının arefesinde gördüğümüz manzara o dur ki, İslam dünyası müstevliler tarafından kurban edilmiş, parçalanmış, bölüşülmüş, yenilip yutulmaya hazır löp löp etler halinde pişirilip yenmeye hazır haldedir.
İslam dünyasının bir sürü devletçiklere ayrıldığı bu hengâmede bu parçalanmışlık yetmezmiş gibi parçalardan yeni bölme ve bu kurbanın etlerini sömürücülerin iştahla yiyebilmesi için kuşbaşı, ya da biftek veya pirzolalık hale getirilmesine Müslümanlar seyirci kalmakta, herkes kendi keyfini sürmeye bakmakta, bana dokunmayan bin yıl yaşasın vurdumduymazlığı içinde, yaklaşan tehlikeye bigâne kalmaktadır.
İslam dünyasının başında bulunan kukla yönetimler sömürücü güçlerin adamlarıdırlar, bunun için de bu halleri biraz anlaşılabilir. Ancak canını ve malını cennet karşılığı Allah’a satması gereken Müslüman dünyalık servet yığma peşinde ömrünü heba etmekte, dünyada olan bitenden habersiz görünmektedir.
Halkın düşmanı yöneticiler İslam dünyasını kâfirin karşısında rezil ve perişan etmekte, bu zavallı halk da bu halk düşmanlarına itaat edip durmakta, onların kendilerini bir felaket çukuruna gö5türdüğünü fark edememektedirler.
Osmanlı tarih sahnesinden silindiğinden beri İslam dünyası acılar içinde kavrulmakta, bir türlü belini doğrultamamaktadır. Osmanlıya ihanet eden halklar ise en büyük acıyı çekmekte, ilahi kader Osmanlı’nın ahını onlardan çıkarmakta, birinci Cihan harbinde aç, açık canhıraş bir şekilde cansiperane savaşın vatanın en ücra köşelerinde şehit olanların intikamını Allah düşmanları vasıtasıyla almaktadır.
Bu intikam nereye kadar sürece? Bu kısır döngü ne zaman bitecek. Belki de İslam halklarının kendi hatalarını anlaması, tevbe sularında yıkanmasına kadar. Belki o gün başlarındaki bu kukla yönetimlere bir son veririler de felaha ermeye bir adım yaklaşabilirler.
Küfür tek millet halinde çalışmakta, İslam dünyasını çok kere dost görünerek ezmekte, çeşitli oyun ve hilelerle sömürmeye devam etmektedir. Bu kirli oyun bin bir taktikle sürdürülmekte İslam dünyası kaoslardan kaoslara yuvarlanmaktadır.
..
23.04.13 Salı
Bu gün 23 Nisan. Eskisi gibi öğrenciler sırf büyüklerin keyfi için işkence çekmeyecek.
Neydi o günler. İlkokul yıllarımda kent merkezine 5, 6 km uzaklıktaki okulumdan yayan yapıldak uygun adım marş diyerek yürürdük. Sonra o tören alanında önce törenin başlamasını saatlerce bekler, tören başlayınca da ayakta saatlerce kıpırdamadan durmak zorundaydık. İzleyenlerin keyfi yüzlerinden okunurken bizim çektiğimiz eziyete diyecek yoktu. Bir de o koskoca yolun yine kuralcı öğretmenlerin azarını işiterek uygun adım dönüşü yok mu? Asıl işkence o saatler süren yorgunluk üzerine tuz biber oluyordu. İçimden binlerce beddua okuyordum.
Hem adına çocuk bayramı diyorlar, hem de çocuklara işkencelerden işkence beğendiriyorlardı. Bir de sıcak günlerin yakışı var ya. Hele beni o güneşin bir çarpması ban o günleri zindan ediyor. Beni kürek mahkûmundan daha beter hale getiriyordu.
Bir de ortaokul yıllarında bu işkenceye 19 Mayıs eklendi. Hele o 19 Mayısların aylar öncesinden eğitimleri başlardı ki sorma gitsin. İşkence seansları. Hiç unutmam kentin o zamanki en büyük stadında gösteri yapıyorduk. Stat hınca hınç doluydu. Önce erkek öğrenciler olan bizi gösterimizi yapıyorduk. Gösterimizi canla başla yaptığımızı düşünerek alkış bekliyorduk ama gel gör ki alkış yerine yuhalanıyorduk. Seyirci provalardan hatırladığı kız öğrencileri seyretmek için heyecanlanıyor sahayı fazla işgal ettiğimiz düşünülerek yuhalanıyorduk. Gösterimiz bitmiş stattan dışarı çıkarılmıştık. Ve stat alabildiğine dolu olduğu için içeri alınmamıştık. Kendimi çok kötü kullanılmış hissetmiş ve bu kalabalığa, ayrıca buna sebep olanlara kinlenmiştim.
Oh çok şükür demek ki artık bu rezillik ve ayrıca genç kuşaklara yapılan işkence ve aşağılanma bitmişti. İlk defa bu gün bu kadar sevinçle doldu içim. Şimdi artık çocuklar belediyenin fuar alanında akrobasi, keloğlan masalları ve yabancı ülkelerden gelen öğrencilerin folklorik gösterisi, ayrıca çeşitli etkinliklerle kutlanıyordu. Hepsi eğlendiriciydi hepsi bireysel tercihe dayalıydı. Toyota Plaza önünden geçerken gördüğümüz manzara da bayram havasına tam uygun bir durumdu. Çocuklar için şişme oyun yerleri çocukların bu gününü anlamlı kılmaya ve onları bayramın ruhuna uygun hale getirmeye yetiyordu.
İşte Cumhuriyet dindarlar eliyle daha bir sevimli hale getiriliyor. 80 yıldır bu ülke Kendilerine Atatürkçü diyenleri baskısı ve insanlık dışı zorba dayatmacı yöntem ve mantıkla yönetilerek kitleler rejime düşman haline getirildi ama şimdiyse onların rejim düşmanı diye nitelediği kadrolar eliyle Cumhuriyet kitlelere sevimli hale getiriliyor devlet millet kucaklaşması sağlanıyordu.
ABD bir zenci eliyle yönetilerek zenci beyaz barışı sağlanıyor. Türkiye de yıllardır savaştığı ulusuyla barışıyordu. Bu ne mutlu bir olaydı. Ne demişti İnönü hitap ettiği o zamanın yönetici erki sayılan bir topluluğa:’ kimse duymasın ama bu millet sizin düşmanınızdır’. İşte bu düşmanlık bitiyordu. Bu ülkede Kürtler düşmandı, dindarlar düşmandı, cemaatler, tarikatlar devleti yıkmaya azmetmiş oluşumlardı. Milliyetçiler düşmandı tabutluklarda çürütülmüşlerdi, komünistler düşmandı kovuşturulmalıydılar Nazım de Necip Fazıl da yok edilmesi gereken rejim düşmanlarıydılar. Bertaraf edilmeliydiler.
..
Ailem ve Ben
MAHMUT AMCAM
Evet hovardaydı. 3. Evliliğinde bile hanımının onu dedeme şikâyet ettiği meşhurdur. Bu üç evlilik konusu ihtilaflıdır. Babamın 3 dediği evliliklerin birsinin nişan safhasından döndüğünü, ama yapılan masrafların evliliği aratmadığı da unutulmamalı raviyan-ı ahbara göre. 2. Evlilik bir gece sürmüş amcama göre kız sanılan gelin dul çıkmıştı. Amcam ondan sonraki gecelerde ona sırtını dönerek yatmış, o da bunun ne manaya geldiğini anlayarak babasının evine dönmüştü. Gelinin akrabaları ise bu durumu asla kabullenememiş, bunun bir yanlış anlamadan meydana geldiğini savunmuşlardı. Olan yapılmış masraflara olmuştu. Koca arazi uçup gitmişti.
Ninemin yağ parsıyla kazandığı bu arazilerde en büyük payın kendisine ait olduğuna emindi babam. Ama bunu hiçbir zaman söylememişti. Ama öfkesini hiç saklayamaz, her defasında söyler dururdu. Üçüncü evliliğini 16 yaşında bir evin tek kızıyla yapmıştı 30 yaşlarında iken. Ama yine de hovardalıktan vazgeçmemişti.
Baba evine ilk defa o zaman bizim ailede deccal adı verilen radyoyu o sokmuş, hoca olan babasının tepkisiyle karşılaşmıştı. Bu tepki radyonun dedemin onu merdivenden aşağı atıp parçalamasıyla neticelenmişti.
Şehre göçünce iyi bir işe girmişti. O devrin en iyi ücretini veren bir fabrikada çalışmaya başlamıştı. Evlendikten kısa bir zaman sonra baba evinden ayrılmış, önce kardeşiyle beraber yaptıkları küçük evde ayrı hane olmuştu. Orada da durmadı birkaç sokak ötede bir odasından kendiliğinden zaman zaman alevler çıkan yatırlı olduğundan şüphelenilen bir eve taşınmışlardı.
Onun annesinin yaptığı yoğurtlara kül kattığını görmek hep hayretimi mucip olmuştur. Küçük yaşımda gördüğüm bu manzara beni şaşırtmış, o güzelim yoğurtlara hep acımışımdır. Dahası fakirlikten dolayı ahırımızda sağmal ineğimiz olmasına rağmen saf yoğurt yiyemez, ayranla yetinirdik. Bizden ayran satın alıp yandaki küçük ahşap evimizde kiracı olan muhacir arkadaşımın evinde suyu ayrandan çok yemeği yiyince halimize şükretmiş, Amcamın telef ettiği yoğurtlara hayıflanır olmuş, onun bu davranışına acır olmuştum.
Araştırıp bulmuştum. Meğerse Nine’min tarlalarda çalışıp yaşlı haliyle sırtında ot taşımasına kızıyor, ipini ve orağını saklıyor, bununla yetinmeyip sonuca odaklanıyordu. Ama bu da neticesiz kalıyor, olan o güzelim yoğurtlara oluyor bana da ağız şapırdatmak kalıyordu.
..
RAMAZAN –ı ŞERİF
Her yıl bize misafir olan Ramazan-ı Şerif bize bir şeyler söylüyor. Lisan-ı hal ile konuşuyor bu şerefli ay. Haftada bir uğrayan Cuma gibi bizi aydınlık iklimlere çağırmıyor mu dersiniz. Nefsimizin ve şeytanın bizi yuvarladığı karanlık uçurumlardan İslam’ın aydınlık iklimlerine davet etmiyor mu dersiniz?
Evet. Müminin bayramı olan Cuma haftada bir bizi Kur’an-ı Kerim’in gösterdiği aydınlık yola davet ediyor. Son sürat gittiğimiz bu hayat yolunda işaret lambası olan Cuma gibi ramazan da bize yıllık muhasebe imkanı veren bir mola yeri. Hem öyle mola yeri ki bizi neşelendiriyor, dinlendiriyor, eğlendirerek düşündürüyor ve bir bayramla final yaparak mutluluğun zirvelerine taşıyor.
Ardından gelen kurbanla zayıflayan nefse son bıçağı atarak bizi Nefs’te ölüme Hak’la dirilişe götürüyor. Bu diriliş bir bas’ü ba’del mevt ‘tir. Ve bu ölüm Efendimizin buyurduğu ölmeden önce ölmenin ta kendisidir. Bu önce ölmek ve sonra diriliş çizgisi bir seyr-i sülüktür ve Cennet’te yasak meyveyi yiyerek kirlenmiş nefs tertemiz bir iklime rücu ediyor. ‘O’ndan geldik O’na gideceğiz’ sırrına ererek seyri il-Allah’a ulaşıyor.
Ramazan işte böyle bir maceranın kutsal adıdır. Bu macera insanın yeryüzüne geliş ve orada sınanış macerasıdır. Maceranın sonunda mutlak güzel olan Allah’ın cemalinin seyri ve ebedi Cennet vardır.
Bu dünyadaki mecazi güzelliklerin işaret ettiği mutlak güzel olan Allah’a aşık olan ruhlar bu maceraya atılmışlar, kısa dünya hayatında çekilen geçici meşakkatlerle olgunlaşarak o gerçek güzele ulaşacaklardır. Bu hakiki güzellik ezel aleminde ruhların görüp aşık oldukları bir varlıktı. Ondan ayrı düşen ruhlar hep onu arar oldular. Nerde bir güzel yüz, bir güzel endam, bir güzel manzara görseler, bir güzel ses, bir güzel nağme duysalar onu hatırlayarak esiri olurlar, peşine düşerler onun. Bu fani güzellikler hep o hakiki güzelliğin bir aynasıdır ama asla kendisi değil. Aynaya yapışıp kalan sinekler ebedi azaba duçar olur, oradan kurtulan onları bir yol gösterici sayan ruhlar ise Kaf dağındaki saraya ulaşır ve sarayın 40. odasındaki güzelle vuslat demleri sonsuzca yaşarlar.
İşte Ramazan her yıl gelip bizi sınamadan geçirir, olgunlaşıp olgunlaşmayan ruhları ayıklar. Olgunlaşan ruhları imbikten geçirir, gül yapraklarından gül kokuları çıkarır. Bir yıl günah kirleriyle bulanmış ruhları yıkayıp tertemiz eder ve temizlenen bu ruhlardaki son günah elbisesini de kurbanla çıkarır, atar.
Ramazan bize dosttur, Ramazan bizim kurtarıcı iklimimizdir. Ramazan bizim yıllık arınma şölenimizdir. Onun için şereflidir Ramazan. Onun için biz ona Ramazan-ı Şerif deriz. Onu bu şerefli lakabıyla anar, bu şekilde yad eder ve çağırırız. Biz ona hürmet ederiz o bize hürmet eder, şefkat eder, armağanlar bırakarak, bir on bir ay sonra gelmek üzere gider.
..
24.08.13 Cumartesi
Bu gün yeni evime yerleşebildim. Ah bu taşınma belası ne büyük yorgunluk. Geçen hafta kızımın düğününü yaptık, bu hafta taşındık. Daha evimde bir gece kalamadım. Annemdeyim. Dün gece eşimle oğlum ilk defa kaldı. Ben gündüzleri eksikleri tamamlamaya çalışıyorum Hatun günlerce temizlik yapıyor, bir yandan yerleştiriyor, bir yandan bana kızıyor.
Müstakil ev benim hayalim. Sonunda hayallerime kavuştum. Şimdilik bahçeye hiç el vuramıyorum. Apartmanda gibi yaşıyorum. Sular idaresi loğarı yeni bağladı. O sırada arılar saldırdı yarım bırakıp kaçtılar. Sen tamamlarsın dediler. Bir de numarayı sordular ben de kuzu kuzu söyledim. Faturaya yansıtacaklarmış. Tam bir soygun şu ana kadar 1200 lirayı geçti masrafım hala da daha faturaya yansıtmaktan bahsediyorlar. Hatun bana kızıyor sen onlara üstelemiyorsun diye. Kimse işini tam yapmıyor, paraya gelince dünyayı istiyorlar.
Akşam yeğen aradı SEKA parka gidiyormuş ‘sen de gelir misin’ dedi eylem varmış.’ Yorgunum’ dedim. Hatun gitmek istiyor, ‘stres atarız’ diyor. ‘Ben bu halde gidemem ‘dedim ‘psikolojik olarak hazır değilim.’ Sabah bana da mesaj geldi. Şevki Yılmaz konuşacakmış dualar edilecekmiş. Bu eylemler bana göre Türkiye’de kalkışılacak olan bir derin darbeye karşı güç gösterisi ve uyarı niteliğinde. Evet, ben de katılmalıyım aslında.
Rabia tül Adviye benim çok sevdiğim bir kadın evliya. Çocukluğumda onun filmini izlemiş ve kızımın ismini ondan ilhamla Rabia koymuştum. O film bende İslami manada ilk fikir kıvılcımlarının uyanmasına sebep olan film. Başrolde Fatma Girik vardı. Şimdi bu eylemin o meydanda olması bende sıcak bir yakınlık, candan bir alaka uyandırıyor olsa da şu ara başımda olan gaileler beni olayın dışına iter gibi olmuyor değil.
Annemin her günkü şikâyetleri, eşimin bitmeyen dırdırları bana her şeyi unutturuyor, üstüne üstlük borçlarımın yükselmesi, tayinimin çıkması beni bunca değişiklik içinde şaşkına çevirmiyor değil.
Kafam hiç rahat değil, unutkanlıklarım arttıkça arttı. Her şeyimi kaybediyorum. Çevremi, dostlarımı, alışkanlıklarımı, kendimi toplamaya, yeniden toparlanmaya çalışıyorum. Aklımı toplamaya, düşüncelerimi dağıtmaya çalışıyorum.
..