Gidip geldiğimiz taşra misket oynayan cocuklardan bile uzakta.sen kafanı çıkartığın ön koltuğun camından baktığında fabrikanın bacası altında boğuluyorsun.bense geçip durduğumuz trafik lambalarından inovasyondan ve geçim sıkıntısından varoluşsal boşlukta bile olamamaktan yakınıyorum. tatmin etmeyen insan uleması ve yalnızlık adlı prangaları zırhıma alıyorum böylece sabahı yaptığımız yollar ve senin önünde duran süryani bozması şarabın azalıyor
Dışarda bahar var sen içinde şimşekler taşıyorsun hala bana kızıyorsun bu arabayı o düzlüğe çıkara bilecek kadar uzun değil yollar biliyorsun Kendiliğinden geçit vermeyen kavisler yine şaraba bulandı ve zihnim gevişiyor alt dudağında bir damla şarap sızıntısı var. o an bana karşı siper almış tüm ordular dost görünüyor, direksiyon kayboluyor,nefes verişlerini boynumda hissetmeye başlıyorum. öpüşlerin yeniyor beni yol mağlup, araba ara sekteye uğramadan giderek virajlar keskinleşiyor sen beni öpüyorsun kontrolü kaybediyorum sen yine öpüyorsun zaten sen hep öpüyorsun
Kaosun eşeğinden dönüşümlü ayrılığımız yakın.yol çoğaldıkça zaman aralıksız dudaklarından akıyor zamanın içinde hapsolmak düştüğün coğrafyaya denk ilerleyişinle aynı orantıda.sen gözlerime baktıkça yol bölü zamanın veremediği hız açığa çıkıyor.taşraya varışlarımız tütüyor ince sarılmış sığaralarımız da.
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta