Kafasını tıraşladılar kanatarak, önce
Devenin boyun altı derisi kalın olur diye, önce
Usta kasaptı, yapıştırdı kanayan deriye göre, önce.
Güzel şapkaladı kafasındaki deriye, kanıyordu ya, önce
Kaşımasın diye ellerini, çarpmasın diye başını bağladılar, önce
Kızıl güneş öğle vakti yakarken ovayı, sıcak ve vıcık, ateşten önce
Bozkırlara saldılar, beş gün beş gece, kurusun diye, deri ve kanayan deri, önce
Beşte dördü kurtulduğunu anladı giderken, dayanamayanlardı gidenler, ölümden önce
Beşte biri inadına dayandı,
Azgın zaman elde duran eşya gibi tonladı,
Her saniye güneş, tokmak tokmak, yavaş yavaş geçince,
Devenin derisi kurumadan ince serin alevdi önce,
Kafasına yapıştı derisine girince.
Sonra;
Kururken deri, gerildikçe gerildi,
Sanki çelik mengene gibi,
Sönen bir yıldız gibi gerildi saçsız deri,
Saç da durmadı yerinde,
Deriden geçemeyince,
Büyümeye başladı gerisin geriye.
Her tel ince boru,
İnceden inceye emerken tüm hayatı silinince,
Hazırdı ilk ekmeği verene köleliğe, insanlığı gidince.
Kimsenin yapmayacağı, yapamayacağı işlerde ne soru
Ne sorgu,
Evet ya da hayırdı tüm eli kolu.
Orta Asta bozkırlarının karanlık yüzünde yaşadılar onlar,
Onlara derlerdi mankurtlar…
Tutsak kalınca bu asırda, umut denizinde çoktular şu zamanda mankurtlar,
Söylenenlere inanırdılar, ne verirsen yerler, sormaz, bilmez, etmezler mankurtlar,
Alışkanlıklarda yaşarlar, yalanlara inanırlar, yalnız zamanlarda kaybolacaklar mankurtlar.
Hakan KaradumanKayıt Tarihi : 30.5.2009 14:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!