İki gün sonra merhaba dostlar.
Sizlere cumayı cumartesiye bağlayan,
Ve bugün yani Pazar itibarı ile biten,
Güzel Manavgat’ın ve de yaşadığım aşağı hisar mahallesinin,
İki günlük çileli hikayesini bir yaşayan olarak elimden geldiğince,
Gerek yayınladığım karelerden gerekse aşağıda yazacağım satırlardan,
Anlayacağınıza hiç şüphem yoktur sevgi ve saygılarımla.
Manavgat’ın Bir Su Baskını Hikayesi
Evet dostlar;
Cumayı cumartesiye bağlayan geceye dönük saatlerde,
Yatağıma uzanmış sırtımı yastığıma dayamış ve elimde okuduğum;
Saide Kuds’un Kimya hatun adlı eserini bitirmek üzereydim.
Derken önce oğlum(papağanım) denizin yürek acısı feryadıyla irkildim.
O halbuki baba acıktım kim geldi kim o alo gibi vs…
Bana kendini sevdirerek konuşan biriyken;
Ne oldu da şu gecenin otunda buna demeye kalmadı,
Vallahi gök patladı yer yarıldı sandım ne yalan söyleyim.
Camlar zangır zangır titrerken hemen pencereye koştum…
Perdeyi açtığımda gözlerime inanamadım.
Erik büyüklüğünde yağmurla birlikte,
Dolu taneleri portakal ağaçlarını tokatlayarak yerlere dökülüyordu.
Yeryüzüne şimşekler hem bonkör hem de;
Kurşuni ve mor geceye damgasını vuruyordu.
Bir an kör bir sessizliğe büründüm;
Sonra kendi kendime yapacak bir şey yok diyerek,
Kimya hatunu bitirip uykuya dalmışım.
Saat sabahın on sularında mahallelinin feryadıyla uyandım.
Güneye bakan dış balkonun kapısını açtığımda;
Gerçeğin ta kendisiyle karşılaştım.
Çünkü her yer deniz derya olmuştu…
Bir metre kareye üç yüz otuz beş kilo yağan yağmur,
Artık benim balkona da tırmanmaya başlamıştı.
Yağmurlu bir günde İmirin iti gibi donduğumu hissettim.
Yüzen arabalar mı dersiniz tivis oynayan odunlar mı dersiniz!
Evlerini su basmış insanların feryatlarını mı dersin!
Boğulmuş kedi yavrularımı!
Börtü böcekler ve kuş ölülerimi dersiniz!
Bu konuya bir empati kurarsanız daha iyi anlarsınız.
Ama o an rahmetli babam akılıma geldi,
Çünkü o bana her kızdığında;
Oğlum sen hiç mi akıllan mıyacaksın derdi hep…
Kendi kendime gülümsedim güzel babam rahat uyu diye de söylendim.
Gerçekten babamın dediği gibi ben hiç akıllanmamıştım.
Çünkü ben de ki fikir hep şuydu hiç değişmedi;
Akıllı olup şu kahpe dünyanın kahrını çekeceğime,
Deli olurum bu kahpe dünya benim kahrım çeksin diye mırıldandım,
Bir yandan da babamı rahmetle yine andım.
Diğer yanda da elimde ki telefonumdan sizlere fotoğraflar çektim.
Bir de o kareleri sizlerle paylaşırken çok akıllıyım ya!
Hiç unutur muyum ya şöyle yazmıştım;
Vallahi değerli dostlar Manavgat’ta bir kıyamet koptu
Sel halkın odununu vs götürüyor Allah sonumuzu hayır etsin demiştim.
Eee benim gibi akıllının odunları ön taraftan çıkmayınca,
Rahatım ya kiminin motosikletine kiminin arabasına yardıma gittim.
Bu arada bir buçuk ton meşe odunumun;
Arka taraftan bir ala balık sürüsü gibi yüzdüğünü,
Batımızda ki yan komşum Hatice teyze seslenince ayıktım.
Len oğlum Yaşar sen deli misin divane misin Allahın’ı seversen
Şu kızılca kıyametin içinde senden başka kimse var mı?
Yok çok hevesliysen gel de şu yan tarafa odunlarına bi bak;
Yerinde yeller esiyor yavrum demez mi?
Abo meğer mal canın yongasıymış diye boşuna dememişler kele.
Yarım yüzme modunda seğirterek odunlarımın yanına gittim.
O balkonun altına şu akılsız başımı eğdiğim'de,
Bir an nutkum durdu sandım…
İşte orada yine babam aklıma geldi nasıl gelmesin ki!
Vay be haklıymışsın babam dedim.
Ulan arkadaş temmuz ayında erem eke aldığım;
Bir buçuk ton odunun esamesi bile yoktu.
Bu arada yine beni ayıktıran yukarıda kavgaya tutuşmuş bulutların,
Sonra barışıp hep birlikte üstüme yağmur olup üşüştüğünü gördüğümdeydi.
İşte orada kendime geldim iyimi.
Saat 11:00 den akşam saat 17:30 a kadar;
Arka bahçemden kaçan odunlarımın peşine düştüm…
Ne terledim ne de isyan ettim nasıl terleyeceksin ki buz gibi suda,
Evin kuzeyinden başlayarak doğusuna doğru;
Yan yana duran evlerin bahçelerinde bizim odunlar sanki gezmeye gitmiş gibi salınıyorlardı.
Önce ellerimle toplamayı denedim sonra geçte olsa jeton düştü.
Bir sandık bularak halakadan bunları toplamaya başladım.
Utanmasalar benden birde gelinlik isteyeceklerdi sanki.
Şu başıma gelenlere bak kah düştüm kah kalktım.
Tahminen yedi yüz kilosunu sanırım topladım.
Kendi kendime dedim ki; tamam bu gelen bela Allahtan gelen bir afet.
Boynumuz kıldan ince hani başım gözüm üstüne.
Ama bu benim kaderim olamaz diyerek,
Gücümün yettiğini yetmediği yerde de;
Odunlarımın sağa sapıp ana yola doğru firar ettiğini gördüm.
Sanki bana el sallayarak güle oynaya gidiyorlardı.
Fakat onları izlediğimde başkaları tarafından tutsak edildiklerini,
Ve yüksek duvarların üstüne düzüldüklerini gördüm.
Olacak iş mi abi odunlarımı esir alanlar şehir eşkiyalarıydı.
Tüm mahalleli üzüntüden burnunu sıksan ağlayacakken;
Bunlar her yakaladığı odunda aha benim ganimetim diye bağırıyorlardı.
Direk yanlarına sokulup merhaba merhaba ülkemin en uyanık insanları.
Ve elimle işaret ederek şu odunlar çam şu odunlar nar şu odunlar kavak,
Ve de şu odunlar meşe tabi ki meşelerin hepside benim dedim.
Sağ olsunlar güzel çocuklarmış halden anlıyorlarmış…
Olur mu abi biz zaten kamu yararına topluyorduk istersen hepsi senin olsun dediler.
Yok kardeşim biz bizim olmayan hiçbir şeye el sürmeyiz,
Çünkü bizim memleketimizin bir adı bir şanı var dedim.
Kısa olanı abi memleket neresiydi diye sordu cevap verdim…
Biz yer yarılıp altından yiğit çıkaran bir şehrin çocuklarıyız.
Biz Adana Ceyhanlıyız deyip tavrımı böylece sergilemiş oldum.
Her neyse ben anlaşıp çekip gittim.
Bir süre sonra sokaktan el ayak çekildi.
Işıksız bir akşam yaşıyordu bu mahalle..
Diğer taraftan halen yağmur hırsını alamamış
Ve sanki hıncını alan bir çocuk gibi davranıyordu.
İşte ben o geceyi uykusuz geçirdim.
Sabah ezanı geçti saat yediye doğru çayımı sigaramı içip;
Sürdüm el arabasını sokağın sonundaki köşeye.
Zaten herkes benden önce gelmiş ganimetlerini paylaşıyorlardı.
Bense sadece meşe odunlarını seçerek helalleşip zaman içerisinde taşıdım.
Artık kendime saygım daha da artmaya başladı,
Böylelikle kendimi kendimden bile fazla sevmeye başladım.
Demem o ki sizlerde haklı davalarınız da hep savaşın,
Korkmayın yılmayın onurlu duruşunuzu daima gösterin;
Gösterin ki öncelikle kendinize saygınız olsun.
Çünkü ölümden öte başka bir yol yoktur.
Kayıt Tarihi : 26.10.2014 19:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!