Emr-i Muhal
Sınırdayım, dikenli tellerin arasında,
Korkuyorum; mayına basmaktan korkuyorum.
Dizlerim, bir eğri sızıyla kırıldığında,
Emr-i muhal içinde, dimdik doğruluyorum.
Sevdiğim her şey, gri düşlerde asılı kalır..
İzimi sürerken, binlerce çürümüş ceset.
Aşk, suçlularını yine temize çıkarır,
Söyle,kaç bedeni daha boğacak bu zillet.
Katre katre doluyorum, sükutun gölüne,
Biliyorum, tövbeyi siliyor,” ben” dediğim.
Her şeyi erteledim, hilalin ön dördüne,
Çekiliyorum köşeme; gece, artık benim.
Nasip değilmiş ağlamak güçlü bir omuzda,
Çünkü ben, yıkık kentlerdeki ortaçağlıyım.
Güneş, hiç bir zaman doğmayacak bu sınırda,
Siyah bir baharla uyanacak, unutkanlığım.
Ne ikbali tadayım eğriye eğilerek,
Ne alçakta kalayım, zulme boyun bükerek.
Pamuk ipliğine bağlı, zorlu bir hayatı,
Düşe kalka çıkayım, hakkı haklıya vererek.
Saçlarını kafire satmış bir mücrim gibi,
Günahımla sevabımla, el açtım yaradana.
Serilip dergahlara, bir yamalı çul gibi,
Sardım kollarımı, yıktığın mihrabına.
Aşktan aldığım ders, birkaç satırlık eyvah.
Fırlatıp atsam da, tende mıhlı kalır günah.
Utanarak bakarım aynaya; dudağımda pişmanlık,
Heyhat! bu çark hep mi döner; nedir bu tutsaklık?
Sen! Manastırlı Kadın! ört artık saçlarını.
Nihayeti recm olur ışıltılı tellerin.
Simsiyah kaşlarına bırakınca peykanı,
Melali ağır gelir, ziyasız secdelerin.
Kayıt Tarihi : 31.1.2013 16:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!