GEÇTİ
Dünya denen serapta doldu ömür bardağı.
Katre koysan kaldırmaz amma ki hep boş geçti.
Tok şükrün fukarası aç mahrum tevekkülden.
Beyhude uğraşlarda yürü ve de koş geçti
Göz açıp kapamakmış ömür denen velvele.
Bir kısacık tebessüm olsa da nahoş geçti.
Kim baki kalmış Şekerci bu alem-i faniden.
Bir Fikret Memişoğlu ve birde Mamoş geçti
Mustafa ŞEKERCİ
I
Adı Mamoş.
Kime baksa bakışı o gözde konaklar
Harput’un bir yağız delikanlısı.
İliğine kadar gakkoş.
Kuşak belde sarılı seko omuzda asılı.
Yandan bağlı kundura sivri burun yumurta topuk
Ökçeleri basılı.
Çoğalırdı gözlerinin derinlerinde yalnızlık.
Bazen soğuk kaldırımlara düşerdi tebessümleri.
Dokunan her gülücüğe gül açardı yanakları.
Her gülüş
Islak yüreğinde beyaz bir düş kurardı Mamoş’un.
Gülerdi gözlerinin karası.
Kül kokan bir hasret oynaşırdı göz bebeklerinde
Yarım aşk arası
Çocuklar Harput’un sürgün çiçekleri.
Her sabah Mamoş’un içinde büyümeye uyanırlar.
Her çiçeğe verimli topraktır Mamoş
Çiçekler Mamoş’u yüreğinden tanırlar.
Saklı hasretlere kalemsiz kâğıtsız mektuplar yazardı
Zamanın yitik bir yerindeki.
Bakışları savunmasız, bakışları çocuksu
Öksüz bir sevgi yıldız olur düşerdi göz bebeklerinden.
Korkardı karanlığın hoyrat ellerinden
Bilmez anlamaz,
Gece onca yıldız varken neden zifirdir ortalık.
Ve neden vardır yalnızlık onca insana rağmen.
Alnında ki çizgilerde
Birkaç bin yıllık kimsesizliğin izleri
Biraz çocuk, biraz büyük,
En çok da Harput tur Mamoş.
Mamoş hasrettir, Mamoş özlem.
Mamoş iliğine kadar gakkoş.
II
Ey tarihin tarihiyle yaşıt Harput.
Ey ilk kana şahadet eden köhne.
Ey Hurriler kadar yaşlı
Ey Urartudan hatıra kalesi gibi dik başlı
Sana geldim işte.
Sana geldim Yemenin gülü çemenken.
Sana geldim telgrafın tellerini arşınlayıp.
Sana geldim.
Yar üstüne yar sevmesin diye yüreğimi kurşunlayıp.
Memişoğlu’ndan mıdır yoksa ben mi demişim bilmem.
Bir gazelin nağmeleri düşer kulağıma her yerde.
“sevdim seveli terk edemem hayr ile şerde.
Bir misl-i melek zat-i peri hüsn-ü beşerde.
Harput! .
Mamoşu yiyen Harput.
“Uyan Mamoş, uyan Mamoş
Başımıza ne iş geldi” diyen Harput.
Hiç mi acımadı canın Firdevs kadının kanını dökerken?
Hiç mi yanmadın Mamoş’u katlederken acaba?
Hiç mi rüyana girmedi Göllübağ’da Arap baba? .
İki cana kıyarken jandarma Ali,
Hiç mi dur demedi onca ahali?
Ya onca yüreğinle koskoca
Titremedi mi elin kalemi kırarken Bekir Hoca? .
Ah dağlanası diller.
İki taze fidanı nasıl da yediler?
Unutulmuş bir aşktır her kelebek
Kitaplar arasında ölü.
Acımadan yedin Harput
Kanadı kırık Mamoş’la Firdevs denen gonca gülü.
NOT...............:
Seko (Sako) .....: Paltoya benzer bir tür üstlük
Hurriler..............: M.Ö. 2000 yıllarında Doğu Anadolu'ya Elazığ yöresine
yerleşip medeniyet kuran bir topluluk.
Urartular............: M.Ö. 9. yy. da Harputta uzun süre hüküm sürmüş ve bu
gün hâla ayakta duran Harput Kalesi'ni inşa eden
Topluluk.
Kayıt Tarihi : 11.3.2008 23:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Her devrin müstesna şahsiyetleri vardır. Onlar bizi biz yapan temel değerlerimizdir. Bizler o değerleri layık-ı veçhile tanıyabilme, gerektiği biçimde yaşama ve yaşatma idrakinden yoksun olsak da onlar bizlere rağmen varlıklarını hep devam ettirmişlerdir şimdiye kadar. İşte bu istisna kişiliklerden biridir Fikret Memişoğlu. 1915 yılında Elazığ’da doğan ve 20 Temmuz 1968 yılında doğduğu şehir Elazığ’da hayata gözlerini kapayan merhum Memişoğlu’nun üstün kişiliğini burada uzunca sıralayacak değilim zira buna muktedir olamam. Ancak onun tüm hayatını Türk kültürü ve edebiyatına vakfetmiş, olağanüstü çalışmalarıyla adımızı dünya listelerinde en başa yazdırmış gerçekten son devrin en büyük şahsiyetlerinden biri olduğunu ikrarla iktifa edeceğim.. Manen kendimi mecbur hissettiğim için bu değerli büyüğüm hakkında yaptığım araştırma çalışmalarımda onun ruhunu muazzep edecek çok büyük vefasızlıklar hatta ithamlarla karşılaştım. Bunlardan biri de merhum Memişoğlu’nun türkülerimize ve folklorumuza kazandırdığı “MAMOŞ” türküsü. Türküyü derleyen, ona hayat kazandıran bu değerli insanın ruhu inanıyorum ki eseri olan “MAMOŞ” türküsüne yakıştırılan hikâyelerle sızlamaktadır şimdi. Kimler tarafından uydurulup yazıldığını bilmediğim hikâye tamamen hilaf-ı hakikat olarak aşağıda ki biçimde lanse edilmiş. “ Elazığ'ın Koca Mustafa Paşa mahallesinde oturan Bekir Hocanın genç ve güzel bir karısı vardır.Bekir Hoca Harput'da namusu ve iyiliğiyle tanınan yumuşak başlı temiz bir insandır.Karısı ise gençliğin verdiği tecrübesizlikle evli olduğu halde komşularından, soylu bir aileden olan genç, yakışıklı Mamoş (Mehmet) ile ilişki kuracak kadar toydur daha. Mamoş'la Bekir Hocanın karısı arasındaki sevgi gittikçe alevlenir.Etraf da bunu sezmeye başlamıştır.Fakat sevdalılar buna rağmen her şeyden habersizdirler.Fırsat buldukça buluşur, konuşur, sevişirler.Bekir Hoca bunun neye varacağını hesaplamaktadır. Bir gün karısına Harput'a gideceğini ve akşam dönmeyeceğini söyler.Bu fırsattan yararlanan genç kadın Mamoş'u eve davet eder, yerler, içerler, eğlenirler.Bekir Hoca ise Harput'a gitmeyecektir.Karanlık bastırınca eve gelir, sessizce kendi anahtarıyla kapıyı açar, sevdalıların bulundukları odaya gelir.İçerden onların eğlenceli çığlıklarını duyar, tabancasını çekerek odaya girer.Girer girmez tabancasını ateşler, Mamoş'u kalbinden, karısını da ağzından vurarak öldürür.Bu olaydan sonra Bekir Hoca zabıtaya teslim olur.Adil bir heyetin eve gelip olayı yerinde incelemelerinden sonra, duruşma sonunda Bekir Hoca beraat eder.” Böyle bir hikâyenin doğru olması söz konusu değildir. Zira mutaassıp Anadolu insanının evli bir kadınla yasak ilişkiye giren biri için ağıt yakması, onun ölümüne feryat etmesi mümkün değildir. Türkünün sözlerine bakıldığında bir ağıt olarak söylendiği görülecektir. Ayrıca Mamoş Bekir hocanın oğluna kirve olacaktır. Gene Anadolu kültüründe kirvelik istisnai bir durumdur. Ve özel insanlara layık görülür. Ki kirve çocukları töre ve kültür gereği birbirleri ile kardeş sayılırlar. Evlenemezler. Bir diğer husus da Türkünün sahibi merhum Fikret Memişoğlu’nun öyle bir ters olay için o türküyü efkar-ı umumiye kazandırmayacağıdır. Zira onun kişiliği o tür çarpıklıkları kaldıramayacak kadar yüksektir. Kaldı ki hikâyenin aslını merhum Memişoğlu kendisi kaleme alıp anlatmıştır. Fakat her nedense onun asıl olan yazdıkları göz ardına alınarak yerine uydurma bir hikâye ihdas edilmiştir. “MAMOŞ” türküsünün gerçek ve asıl hikâyesi bizzat merhum Fikret Memişoğlu’tarafından şöyle kaleme alınmıştır: Huyu ve sesi güzel olduğu için arkadaşlarının çok sevdiği Mamoş’u temiz giyinişi, terbiyesi, ahlakı ve gidip gelişi ile kadınlar da beğenirmiş. Çocukla çocuk, büyükle büyük olmasını bilen Mamoş, herkesin hatırını sayar, kimseyi kırmaz, bunun için de komşusu Bekir Hoca onunla kirve olmak ister. Bekir Hoca dükkanından çıkar çıkmaz kirvesini bulur birlikte evlerine giderler. Sık, sık Mamoş’u yemeğe de davet eder. Karısı da kirvesine hizmette kusur etmez. Hatta Mamoş’un yanına yarı örtülü yarı açık çıktığı, hal hatır ettiği olur. Bekir Hoca evinde kirvesine ikramda bulunurken bazen ondan türkü söylemesini ister. Mamoş’da kirvesini kırmaz, Bir kara kaş, bir kara göz sende var. Bir farımaz deli gönül bende var. Diye yanık sesiyle maya söyler, türküler dinletir. Bazen geç vakit Mamoş kendi evine dönerken yolda eli kulağa atıp bir uzun hava söyleyince Bekir hoca evinden çıkarak sese doğru gidip Mamoş’u kendi evine götürür. Fakat muhit bu sıkı münasebeti kötüye yorar dedikodu etmeye başlar. Önceleri bu dedikodulara kulak asmayan Bekir Hoca bilahare genç karısının kendisinden soğuyarak Mamoş’a bağlandığını düşünerek şüphelere düşer ve kötü kararlar kurar. Bir gün karısına Harput’a gideceğini, birkaç gün gelmeyeceğini söyleyerek evden ayrılır. Evinin anahtarını da iki cana kast etmesi için para ile tuttuğu bir kanlıya (jandarma Ali’ye) verir. Bekir Hoca Harput yolunda iken Mamoş eve davet edilir. Jandarma Ali Mamoş’tan önce eve gelip yerleşmiştir. Mamoş eve girdikten az zaman sonra hocanın evinden silah sesleri ve kadın çığlıkları duyulur. Mahalleli Bekir Hocanın evine koşar. Polis jandarma işe karışır. Bekir Hoca da biraz sonra yakalanır. İfadesinde vuranın başkası değil kendisi olduğunu, eve döndüğünde karısını Mamoş’la uygunsuz biçimde görüp şuurunu kaybettiğini ve her ikisini de bunun için vurduğunu söyleyerek suçu üzerine alır. Bekir Hocanın ansızın karşılaştığı hadiseden sonra cinneti muvakkata geçirdiği iddiası ile kısa bir mevkufiyetten sonra serbest bırakılmasına rağmen halkın çıkardığı türküde adaletin hükmüne iştirak etmediği görülmektedir.Hatta Bekir Hocanın bu işte kabahatli olduğunu söylemekle kalmayarak ölenlerin gençliklerine acıdıklarını gönül dili ile ifade eder, Bekir Hocaya karış vererek hazin bir türkü yakarlar. Saygılarımla.. Pencereden bir taş geldi Ben sandım ki Mamoş geldi Uyan Mamoş, uyan Mamoş Başımıza ne iş geldi Penceresi yeşil perde Yeni düştüm ben bu derde Kör olasın Bekir Hoca Nasıl yatak bu dar yerde Eyvah Mamoş, eyvah Mamoş Tabip getir, imdada koş Penceresi yeşil yaprak Mamoş giyer siyah kalpak Kör olasın Bekir hoca Yatağımız kara toprak Evlerinde koyun kuzlar Vuruldum ben yaram sızlar Öldüğümü aramim ben Yetim kaldı yavru kızlar Di kalk Mamoş, Mamoş, di kalk Başımıza yığıldı halk Evlerinin ardı kavak Yağmur yağar ufak ufak Kör olasın Bekir hoca Ağzımdaki kurşuna bak Pencerenin önü çardak Rakı içdik bardak bardak Kör olasın Bekir Hoca Koymadın ki murad alak Eyvah Mamoş, Mamoş eyvah Doktor çağır, yarama bak Dış kapıyı, araladın; Ak bahtımı, karaladın. Kör olasın Bekir hoca Mamoş'u da yaraladın Mamoş, palton tutayım mı Hayrın için satayım mı Mezarında boş yer var mı Ben de girip yatayım mı Mamoş ninni, Mamoş ninni Bilinmez kim kime kinni Bekir hoca vurdu beni Bekir hoca vurdu seni
mamoş - Duduk
![Mustafa Şekerci](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/03/11/mamos-bir-yanlisi-tashih-bir-hakki-ihkak-icin.jpg)