Bugün bin yetmiş bir, öyle bir gün ki! ..
Ne bir tasa, ne bir keder...
Başarılar, azim ister! ..
Alparslan, erlerden bir er;
Atını tutmuş bekliyor,
Bir anda tok sesi, öyle vurur ki;
Ezer o guruhun, başını sanki! ..
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
EY EVLAD-I FATİHAN
Ey evlad-ı Fatihan;
Sende kabahat yoktur bilirim
Kabahat;
Sana tarihini atanı, dedeni
Bin yıllık kültürünü, dinini, dilini, cibiliyetini
Türklük onur, asalet ve şahsiyetini
Gurur kaynağını, şuurunu, tabiyetini
Nereden gelip nereye gittiğini
Öğretmeyende
Bütün değerlerimizi silmek adına
Yıllarca atalarımıza küfredenlerde
Gerçek tarihimizi değil uydurma tarihimizi
Önünüze çarşaf çarşaf serenlerde
Ey evlad-ı Fatihan
Şimdi senin birinci vazifen
Gerçekleri bulmak
İğne ile kazarak define aramak
Ne uğruna mücadele yürüttüklerini bilmek
Her şeyi gün yüzüne çıkarmak
Tozlu rafları karıştırmak
Unuttuğumuz dilimizi tarihimizi öğrenmek
Tüm gerçekleri derleyip yeni doğacak nesillerin önüne sermek
İnadına atamızı sevmek ...
Ve "titreyip kendinize gelmek"
Olmalı
Ey evlad-ı Fatihan;
Senin işin zor bilirim
Sen ki benden daha şanssızsın
Benim babam tarihimi bilir anlatırdı
Senin tarihini anlatacak bir baban bile yok
Deden çoktan rahmetli oldu
Sen nine, dede olacaksın
Sen ana, baba olacaksın
Sen var ya sen
"Evlad-ı Fatihan" olacaksın
Başka şansın yok
Olmalısın
Olmak zorundasın
Çünki sen
"Fatihin İstanbulu fethettiği yaştası"
Çünki sen
Alpaslan, Fatihan torunusun...
Ağustos. 2017 Bülent Arkan
Şanlı tarihimizden altın dizelerdi.
Tebriklerim ve saygılarımala.
Kaleminize sağlık
Mesut Özbek
işte şiir işte şair...TÜrleriz Biz Hey hey...emeğinize yüreğinize sağlık...muhteşemsizniz...sonsuz saygılarım değerli şaşınıza mümhasır naif yüreğinize...+++10...ant...
Tarihimizde önemli yeri olan Malazgirt savaşını anlatan bu güzel şiirinizi Gönülden kutlarım..
Saygılar.
Anadolu'da ki varlığın sebebi Malazgirt ve Alparslan onlara duacıyız. Saygılar Arif Bey
Toplumumuzun içinde bulunduğu şartların yarattığı tarihe yönelik bir duygusallık..... Hafızaları yoklama gereği..... Bilmeyene öğretme amacı......
Yüreğinize, kelaminize sağlık Arif Bey...... Saygılarımla......
26 Ağustos 1071- 26 Ağustos 1922...
İşte tarihimizin 'şeref sayfaları...'
Bir de 12 Ağustos 2005 var ki... Onun da adını tarih koyacak..!
Tebrik ederim şiirinizi ve sizi Arif Bey..
Arif beyefendi.Kardeşim.
Ümidimiz bu adi İsrailin şerefi olmayan dış düşmanlarımızın piyonu olup onların köpekliğini yapan teröristlerin inşallah sonunun gelmesi.Sevincimizde Bu namusu haysiyeti şerefi olmayan dünyanın en pislik iki milleti olan israil ve ermenilerin emirberliğini yapan bu lağım farelerinin inlerinin kahraman asil şerefli TÜRK askeri tarafından yerle bir edilmesi bir çoğunun geberip gitmesi.Sizi yürekten tebrik ediyorum.Saygı selam ve muhabbetlerimle.++ Listemde
Atını tutmuş bekliyor,
Bir anda tok sesi, öyle vurur ki;
Ezer o guruhun, başını sanki! ..
Heybetle ilerler,askerler...
Son sözünü şöyle söyler:
'İrembağı'nı öyle özledim ki! ..
Haydi canlarım ileri, ileri! ..'
Bu yoldan hiç dönen olur mu geri?------Arif hocam tek kelime ile muhteşem diyorum şiirinizi ve sizi yürekten kutları saygılar sunarım .
Bu şiir ile ilgili 19 tane yorum bulunmakta