Çöl serindir geceleri süheylle birlikte
karanlığın geceya yakışmadığı
bir devre rast gelir efsane
Rub-el Halide geceler boyu vuslat kederi
yüz kadının aklı ve inceliğine sahip
makedayla yürüyen kervan
bir uzak diyara taşıyor aşkı sâba ile
fısıltının gizemine kapılan bir dişi kaplan
içinde sonsuzluğun yabansı
ve anlaşılması
ve anlatılması
beklenmez olgunluğuyla
etrafta yeni kesilmiş kâtlara ilgisiz
-çünkü sevda ayık bir dünyadır-
süzülüyor kumlar içinde
tepelerden inen çıkan kervan
kaybolan,görünen ve susan kervan
yükü altın gümüş ve akiyk
som ipek kaplı hörgüçleriyle develer
çöl akıyor rub-el hali akıyor sükûtla
gerçeğin biçimsiz geometrisiyle olsa da
saplantıdan özgür
etinden özgür bir duygu ışınıyla yürüyen
ve makedanın yüreğinden akan çöl - peyk-i yemani geride kaldığında artık senin olmayan çöllerdesin.güneş senin değil ay senin değil,çöl senin değil renk senin değil.sen bir başkasının bağışlamasındasın.sürekli yürüyor ve sürekli bağışlanıyorsun,adım atıyorsan başkası affettiği içindir.makeda kuraldan özgürdür.dahiyane aklı sayesinde gözlerini kapatmış yüreğini açmıştır.aklı,inceliği gücü,bilgisi,gerçekçiliği bilmediği bir dergaha gitmesini emretmiştir.çölün gözleri yoktur,çölün dini her çöl için aynıdır... yüreğin ve bilginin dili gibi: sade tek süreğen.
fakat aşkın olması muhtemele yöneliminden şaşkın
bir o kadar da vakur
bilmediğine gidiyor denilebilir mi makedaya
aşkın bilgisine sığındıktan sonra
çölde gökyüzü dileniyorsa da makeda
müşrik ve güneşperesttir
ve geride kalan sarayı nice mücevherlerle
tanrısını parlatıyor
yüreğinin saklısındaysa teklik acısı çöğalıyor
müşrik ve hakim melikenin
üç ifrit üç kırlangıç bir hüdhüd
çölün üstünden yükselip göğe doğru
vermek için büyük ve kutsal müjdeyi
süzüldüler semanın en mavi yerlerinden
önde hüdhüd beride üç ifrit
alçaldılar vahaya doğru ciddiyetle
ve koktu tütsüsü haberin
koktu saraya doğru...
cinlerin gizemiyle yol alan duygu
çölde beliren silüetin rütuşunu yapan tanrısal el
ve sarayı kaplayan kendi halinde bir duman
kutsal dumanın verdiği kutsal koku
ilahi lavanta
buhur
Ey Davut Ailesi!
aşkın ikindi sonrasına eklenen seher
köşkün altın pencerelerine hangi kuş değer?
bir yandan bütün kuşaların diline hakim bir peygamber
bir yandan çölün orta yerinde saba melikesi
süslü ve dilber
sevgi efsunu mübahtır artık
aşk içkisiyle
lale ekilebilir örneğin çöle
indi süleyman karşısına
üç ifrit üç kıralangıç bir kuş
çölün dağları gibi ürkünç
karanfil gibi diliyle hüdhüd: çöl gezdim,uzak gezdim.nice ülkenin,hükümdarın üstünden uçtum.ehli olmadan gül-ü müle dokunanı gördüm ve şimdi saba memleketinden geldim.saba memleketinin melikesi makedadan haber vermeye geldim.onu akıl,incelik,güç,iktidar ve zerafet içinde gördüm.onu muhteşem hediyelerle rub-el haliyi geçip buraya,size sorular sormak ve hediyeler vermek üzere çölde ilerlerken gördüm.
zamanın duruyor olduğuna tanık oldu o gün çöl
o gün bildi takvim tarih olduğunu
süleyman ülkesi anların geniş sabrı içinde
an içinde asır
an içinde zaman yeşili geniş bahçe
çöl bitiyor
yaklaşıyor fakat makeda
girdiler pencerelerden içeri ifritlerle nakkaşlar
altın düşediler sarayın tüm zeminine
sevda zekadır her zaman
bilgiye teslimiyettir
biliyor bunu süleyman
dört yandan dört ifrit
kuşlar ve rüzgar
camdan halı serdiler altın zeminin üstüne
sudan mı bu ayvan
boşluk yoksa bura ey süleyman!
rüzgar aşkı kutsal sürahiye bandırıp getirdi her gece
rüzgar aşktır makeda kokar
rüzgar canlıdır
cenup melikesinin gülden yüzüne
bakan,okşayan,kıskanan
sabah bir aylık yola gidip
akşam bir aylık yoldan gelen rüzgar
türlü renkteki şerbetlerle dolu havuzlara değen
titreten yürüten
rüzgar zelildir
o yüzden sorar doğa
o çıplak ve süreğen soruyu
aşk zelil midir?
Kayıt Tarihi : 30.4.2012 14:07:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!