kırık camlarını,
ellerim ile tek tek diktiğim paletimin son rengiydin.
sönmüş mahremimi siyaha boyadığım,
paslı parmaklıklarıma rağmen
her zaman titremeyi başarabilen bir ölü cenin pembesiydin.
sahi,aşkın rengi de pembedir,hemen çizelim neşesini!
evimizin hiç beğenmediğim yerindeyim yine; odamın balkonu.
sanki ben beş metreyim,balkon ise üç santim..
sabahtan kalma,rengi afrikalı bir çocuğu andıran,bir bardak çayım var.
dumanı bazen bana küfreden,bazen de sarılıp öpen sigaramı da çıkarıp,
masaya koydum..
yağmur,yağmak ile yağmamak arasında bir çelişkide.
rengarenk çingene mahallesinde
neşeli bir klarnetim.
beni çalan,
çiçek satan,
bir kadın…
dudakları ile
gökyüzünün pembe olduğu bir gün,
tırnaklarımıza kalbimdeki zehrin renklerini süreceğim.
beğenmezsen,seni beslendiğim kuyuya sürükleyeceğim.
korkma!
sanıldığının aksine,kuyunun dibindedir güneş.
üstelik sonu olmayan bir koridor da var burada bizim için…
kan rujlu kadın,
kulakları sağır eden
ve ritmi jazz müziğini andıran topuklularıyla
adeta dar sokakta konser veriyordu.
ağustos tebessümlü erkek,
jelatin ceketi ve kül kokan gömleğiyle koşarken bir an duraksadı.
üşüyerek uyandım gam kokan kabrimde.
cenazem varmış…
annem fısıldadı gözlerime oradan biliyorum.
yine de yanılıyor olabilir soğumaktan morarmış bakir vücudum.
heyecandan neredeyse kusacağım!
kör bir kadın eşlik edecekmiş cenaze törenime.
ar kapısı aralandı!
kapıdan giren mor soğuk,ete ve kemiğe büründü.
tam da ölü bir kadının kasıklarından öpüyorken,
tam da sırtımı kör bir bıçak ile soyuyorken!
titredim,hemen doğruldum.
aynaya baktım,yoktum…
bugün günahların küllüğünde kendimi yarı çıplak gördüm.
seni,yeni doğan bir bebeğin üzerinde söndürdüm.
göğsümden yanağıma doğru,sonsuz bir ışık kütlesi belirdi.
korktum birden!
yüksek şehvete sahip gayrimeşru çocuklar doğurdum içimden.
yaşlı kamelyalar açan içimin nüvesidir,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!