bahardüşü/
karlar erir
başı bağlı dağların
kuşkonmaz doruklarından
gürül-gürül ve serin
nemli toprak
cemre sarhoşluğunda gebedir erguvan fistanlı bahara
siner gelincik rayihaları
güneşsiz dar koğuşlara…
tütünün kaçağında hasretin duman altı!
yıllanmış umudun ağıdı var sol yanımda
ve nişanesi, vuslatın
mor desenli o leylak
endam eyler, nasırlı avuçlarımda
sözcükler düğümlenir boğazıma
sevdiğim oooyyy!
mercan gülüşüne destanlar yazılası!
hücremde soluğun
denizlerde meltem…
umarsız acılar yumağı kara sevdan ki
içremde yangın yeri, nâr-ı cehennem!
kartal pençesinde çırpınır dölyatağı
vatanımın can suyu, kudurmuş fırat!
kırkikindi yağmurların
köpürtülü coşkusuyla
akar, nazlı, gök mavisi
akar, hırçın, destursuz ve asi…
bak!
berivan vaktidir, uçsuz ovalarda zozan
çadırlar kurulacak yamacına birazdan
günışığı sevmelerinde, ışıyan ufukların
çağlalar tomurcuğa dolanda
eritir buzullarını gözyaşlarım
kar yorgunu obalar kıyama durur
zindanların belalı tutsaklığından
azad kılınacak, belki de yakındır!
‘dağ dili’nden hüküm yemiş bir mahpus…
kışdüşü/
seni söyler, buğulanmış körpe sabahlar
bir dengbej dilinde, mimli stranlar gibi
ezgisi yankılanır avluda, sıcak!
yalçın uçurumların duldasında
pusu kurmuş ki beklemektedir
çapraz fişek el tetik, ölüm şah avcılar!
bir yılan sessizliği
patlayan namluları
işlenmiş tüfeklerin
kusmuğu lağımdır
kusmuğu kesif, barut kokusu…
ürkek ceylanlar vurulur şehla gözlerinden
yer-gök, lâle kızılına boyanır ve sonra
tiz çığlıkları çarpar, kül yangını bozkırlara
sırtında ihaneti rehin bırakır ılgıt
ıssızlığın yalnızlığı çöker geceye
buza kestirir demir parmaklıklar
karanlığın eril öfkesi dolunayda
küser
kara yazgısına
demir pervazlarda ak güvercinler
çiğ damlası matemi iner hatıralara
ayazdır
bir şiir üşür, adsız şairinden önce
bir mahkum uykusunda verir canını
el'vedasız…
hazandüşü/
hazandır şimdi...
kırışır yapraklar sürgün elzemdir
közlenen ateşlerde içim yanardağ
solmaya meyyal çiçeklere
kan sıçrar şahdamarımdan
dillenir hikayesi dinmeyen sancıların
kaçınılmaz ayrılıkların, kıyısındayım…
simli yıldızlar yiter gecenin ellerinden
hançeri bakışlarda kilitlenince kapılar
bozulur tenhası delirmiş karanlıkların
tiranların postal seslerine uyanır eylül
acemi cemse’lerin küfürleri yankılanır
mundar koridorların
veremli duvarlarında
ki her biri, akrep ağusu
her yanımız, kan-revan…
ve sabah sıtmasının tanyeri
soluksuz uykusundadır gül!
intihar eşiğinden geçkin bir çınar
yalnızlık telâşına düşmüş nicedir
yanar, vefasız yapraklarına içten
avluda ihanet, çift tabanca kol gezer…
yazdüşü/
iblis kapanında bir masum peri
deli fişek
doru kısrak
nal sesleriyle seğirten toy süvariler
çiğnenmiş rüyalarımız paramparça
ve üryan…
şu altın yumağı yediveren başaklar
arık ellerinden öper genç ırgatların
iğde çiçekleri kadar çalımlıdır işte
özgürlük tutkunu uçarı kelebekler
devrim emaresi kunt kanatlarıyla
derin vadilerden salınıp
uç koyaklardan, taşarak
dolanır, aşk-ı endam ve mutlu
ovalara, yıldız tozlarını saçarak…
şu mavzer sesiyle irkilen şafakta
kar uykusunda boğulur düşlerim
savurur toz-küllerimi yedi kıtaya
yokluğun araftır oyyy!
yokluğun
keskin bıçak yüzü uçurumlarda
sonu gelmez, amansız dilemma…
ve sevdan, rüzgârgülüdür karam
ruhuma döşenmiş mayınlar gibi
ciğerler çürüten ölümcül maraz
sıtmalı gözlerimde cam kırıntısı
böğrümde devinen gri hançerdir
münferit sevdan ki;
yastığımda isyan
zulamdaki zelzele…
düşmevsimi/
göğün çırılçıplak maviliğinde
demli bir çay, gelincik tılsımı
kederli nar çiçeklerim, dargın
bağ bozumudur iklim, seher kıyısı
bakir tebessümlerin
ekinoks dönümünde
kavuşma fasılları, doyumsuz sevinç
yedi renk eleğim sağmalarda kardeş…
hıncın bileyi taşıdır yumruğumuz
toprağı yırtan, tohuma benzer
graniti delen, katredeki sabıra
ve inatçı
ve cesur
rüsva eylemez ekmeğin o/nurunu
ve düşürmez yerlere can pahasına
şanlı bayrağını, al al
çatal yürek halkımın…
namus, alın yazımızdır kal-û beladan
buyruksuz
ve mazlum
çekilmiş kılıcımdan, gövdeni sakındır!
zulmün aşılmaz kalesini tarumar eyler
alın terine gölge düşürmemiş bu eller
toprağa sırdaş o nasırlı eller ki
kanla yazılmış acınası tarihin
kölesi olmadı, kabil’den beri
-mert olana isyan yaraşır diyerek-
ve çöl ateşleriyle sınanmış
çatlayan kor dudaklarımız
bir yudum bile içmedi
içmeyecektir, bilesin!
teslimiyet şarabından…
sallanır dokuz boğumlu urganlarda
hamaylısı boynunda bir garip civan
kırılır, incecik tuğ dalından
ömrü yarım gencecik fidan
namerdin toy vaktidir gene
vurur davulları, kalleşliğin
kalbim;
asit kuyularında unutulmuş halepçe!
o sevda sunağı, karaca yüzüne
kaf dağı nazarında bakışlarına
ve şirin
uykuları
tutuşturan
yalım rengi
kınalı saçlarına andolsun ki;
döneceğim sana
bir sis perdesiyle incelen zamanda…
2010/amed
Alpaslan Akdağ
Kayıt Tarihi : 28.1.2010 16:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
bir mahkumun g/özünden usulca akıp giden mevsimlerin geçit töreni. ve beşinci mevsimin, mahpus bir beynin kıl ince kıvrımlarında devinen düş katreleri...
Yankılandığı yerde başka yaşamların varlığını duyumsayan us,aynı zamanda ötük de olsa/açık da olsa oraya varmaya bilenir.
Şiirin bütün gizli metaforlarında böyle gerilimler vardı.
Harika bir lirizm akışı..Konu başlıklarının ayrık evreler açarak içeriklerini değiştirmesi hayli özgündü.Ayrıklığı yakalamak bu olsa gerek.
Kutluyorum.
Erdemle.
Teması, etkin sözcük seçimi, imgelerle objelerin ay ışığındaki raksı, hüznün sarmalındaki duygu derinliği mükemmel.
Severek ve keyifle okudum, hüzne rağmen. (Tam Puan + Ant.)
Sevgilerimle....
Nafi Çelik
TÜM YORUMLAR (10)